Aşıklar Tepesi
Bir dağın ortasında iki köy,
Birbirine düşman kesilmiş halkı. Yalnızca iki kumru var. Düşmanlıktan sıyrılıp arayan aşkı, Buluşurlar bir söğüt ağacının gölgesinde. Ecelle burun buruna. Yine de korkudan uzak. Öylece bakışırlar saatlerce. Kız kaygılı oğlan korkusuz cengâver. Bir mendil düşüyor yere. Bir gül dalında soluyor. Kuşlar lal kesilmiş. Köy halkı ayaklanmış, Âşıkları öldürmek için yola düşmüşler. Oğlan kızın kulağına eğilip ‘’Korkma’’ diyor Kızın korkudan dizleri titriyor. Halk dağı aşıp söğüt ağacının dibinde beliriyor. Meclis kuruluyor, idam sehpası hazır. Âşıkların kalemi kırılmış. Suçları düşmanlıktan sıyrılıp âşık olmak, Ferman okunuyor. Âşıklar asılacak. Yalnızca iki annenin gözü yaşlı, Kızın dilinde son duası. ‘’ Rabbim cennette kavuşmayı nasip kılsın’’ Oğlanın dilinde boğuk bir âmin, Ve kutlu infaz! İki köy bitiriyor kan davasını. Bir çoban sürüsünün başında, Kavalında masum âşıklar için beste. Yıllar hızla tükeniyor. Söğüt ağacının bulunduğu muhitin adı, Âşıklar tepesi oluyor. Bir daha hiçbir aşığın cezası ölüm olmuyor. Her biri eriyorlar muradına. Anneler ne zaman gelse âşıklar tepesine. Gözü yaşlı dualar ediyor. Öyle değil midir kardeşlerim. Şeriatın kestiği parmak acımaz. Ne vakit bir çocuğun adı okunsa, Yoklama alınırcasına, Her an asılacakmış korkusuyla. Hepsinin yerine birden, Buradayım diyorum. Gayrı bitsin bu zulüm. Kavuşsun âşıklar. Kimse gözyaşı dökmesin. Bağrına taş basmasın analar. Bu kadar zor mu kavgasız bir yaşam? Bu bitimsiz seslerin ortasında kalmasın âşıklar. Artık mümkün olsun kavuşmalar. Gerçekten bu kadar zor mu? |