ARZ-I HÂLİM SEVDALI GÜL'EGüneş mi doğmadı, Bu karanlık nicedir. Geceler böyle miydi Niçin aydınlanmıyor. Uykular bölünmekten, Yokluğunda kayboldu. Hayallerimde bile, Erişilmez yerdesin. Nasıl geçmiş bu ömrüm, Sensizlik deryasında. Bu ne biçim bir sevgi, Yok ediyor gönlümü. Göz açıp, kapasam da Baktığımda maziye Neler, neler çekildi Bir sen kaldın sormayan Sor sevgili, gül yüzlüm Bırakıp gittiğini Öksüz oğlan çiçeği Boynu bükük hep böyle Bu kadar mı sevmiştin, Hayal, meyal bir canı Senden beklenen neydi, Yağmur olup, yağ desem, Çölde kalan yolcuya Bir damla suya hasret. Yanan, sineler sende Esir ettin sormadan Bir çift tatlı sözüne Böyle kara bir sevda, Var mı artık dünyada Belki bir gün derdime MEVLAM DERMAN EYLEYE ...............ESKİŞEHİR-2008 |
Güneş mi doğmadı,
Bu karanlık nicedir.
Geceler böyle miydi
Niçin aydınlanmıyor.
Uykular bölünmekten,
Yokluğunda kayboldu.
Hayallerimde bile,
Erişilmez yerdesin.
.............................................
TEBRİKLERİM VE SAYGILARIMLA ŞAİR
............................................
Gül ile bülbül aşkına dair bir başka hikâye daha anlatılır.
Gül, başlangıçta kendi güzelliğinin farkında değildir.
Gül, bahçesindeki akarsuya bakınca, kendi aksini görüp kendi güzelliğine âşık olur.
Kendi güzelliğine meftun olan gül, yardımcısı olan meltemi, dünyada daha güzel bir varlığın bulunup bulunmadığını araştırmakla görevlendirir.
Meltem gezer, tozar, arar fakat güle benzer bir güzellik bulamaz.
Bu arayışları esnasında bülbüle rastlar. Meltem ona gülden bahseder.
Öyle bahseder ki, bülbül daha görmeden güle âşık olur.
Gül ile bülbülün sevdası böylece başlar. Artık bülbül niyaz, gül naz makamındadır.
Irmağın arkadaşlığında gülşene gelip servinin misafiri olan bülbül, aşk derdini güle anlatır.
Fakat sesini duyuramaz. Karanlık geceye, aya, sabaha ve güneşe açar derdini.
Fakat kimseden yardım göremez. Bu sefer yüzünü Yaratıcı’ya çevirir.
Münâcatta bulunur. Allâh’ın yardımıyla bülbülün sesini duyan gül, naz uykusundan uyanır ve bülbülün sesinden etkilenir.
Şair de her seherde gülü, bülbülün figānının uyandırdığını söyler:
Âh-ı âşıkdur senin hüsnünden âgâh eyleyen
Na’ra-i bülbülden olur her seher bîdâr gül
(Necâtî Bey)
Fakat gül, goncasının açılışına âşık olan bülbüle bir türlü açılışını göstermez.
Gül, gülerken bülbül ağlamaktadır. Öyle ya:
Böyledir ahvâl-i âlem bülbül ağlar, gül güler.
Bunda şaşılacak bir şey de yoktur:
Gül gülse dâim ağlasa bülbül acep degül,
Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül.
(Bâkî)
Aslında gül kendine bağlı olan bülbüle teveccüh edecektir,
fakat arada bülbülün rakîbi olan dikenler vardır.
Bir de fitneliği ile ünlü süsenler vardır. Onlar da gülü etkilemektedir.
Güzelliğin şâhı olan gülün muhitinde, gülün bülbülle vuslatını istemeyen dostları vardır.
Bu kıskanç dostlar sayesinde bülbül kafese kapatılır. Nitekim yaz gelir, gül mevsimi geçer, kafese kapatılan bülbül, firkat elinde vuslat türküleri söylemeye başlar:
Feryâd edersin rûz u şeb,
Bu derdine n’oldu sebeb?
Gülden ne eylersin taleb?
Bülbül haber vergil bize!
[Aziz Mahmud Hüdâyî]