İbrahim Nebi Hak. Muhtasar
MUHTASAR İBRÂHİM NEBÎ
Kemâlât özde meraktır Merâksız gönül çoraktır Çorak tohumu firâktır Emeli zer-i sim idi Yaratandan kula hitâb Eden yüz yirmi dört kitâb Kurân’dır hepsine mikâb “İKRA’ BİSMİ RABBİK” dedi Rahmeti: dolu yağmur kar Kışı, yazı, son-ilk bahar Tefekkürde çok sevâb var Eden’i: İbrâhim idi Nemrudla firavun aynı Korkudan kaynardı beyni Cümle erkek cenineyni Katleder firavun gibi İbrahimi mağarada Doğurdu koydu orada Geyiklerse bu arada İbrahimi besler idi Rahme düşünce ölmüştü Orda ebâsız kalmıştı Azer anayı almıştı Azer emücesi idi İbrahim büyüdü inde Kendisini bildiğinde Benim Rabb!ım kimse Bilmek istiyorum dedi Aya baktı acebâ bu Rab olabilirmi yahu? Ay battığında soluğu Olamaz bu, Âllah dedi Güneş doğdu baktı büyük Aydınlatır koyak höyük Sanki kaptanı yok kayık Aştığında ıh; bak dedi dedi Doğup batıp, aşıp giden Nasıl Rab! Olacak neden? Edebiyyen ve ölmeden Var olan bir Âllâh dedi Büyüyünce gitti eve Azeri benzetti dev’e Put yapardı seve seve Böyle ilâh olmaz dedi Azeri küpe bindirdi Gitti nemruda indirdi Birbirlerini kandırdı Akıldane iblis gibi Putpersetler Bayramıydı Hepsi putun hayranıydı Kabaranda ayranıydı İbrahim girdi içeri Hep putları kırdı yıktı Bir büyük putu bıraktı Baltayı boynuna taktı İzni ile çıkıp gitti Bayram günleriyde hepsi Topladılar, tabak tepsi Çaldı davul, öttü sipsi Eğlenirken biri dedi Büyük puttan gayrileri Parçalanmışlar her biri Nemrud çağırdı Azeri Kim yaptı ne bu hâl dedi Aradılar taradılar Kıranı bulamadılar Ve ibrahimi aldılar Nemrud kim kırdı de, dedi İbrâhim: Balta boynunda Bak iki eli koynunda Kıran budur ya sonunda Gören budur sorun, hadi Dediler bu konuşamaz Kıpırdayıp yanaşamaz Eli kolu oynaşamaz Dediler ki cansız tabi Dedi cansız olan puttan Ne beklersiz taştan ottan? Mercimek burçak nohuttan Akıl kârı mıdır? dedi Bir anda hepsi şaşırdı Doğruyu akla düşürdü Herkes başını kaşırdı İbrahim doğru der dedi Velâkin durur mu iblis Bakıp da sırıttı pis pis Beyinlere kattı necis İbrâhime düşman idi Bu destan bitmez İSLÂMİ Misâli; Nûh, Tufan, Gemî Enbiyâların hatemî Resûlüne Ebî idi ÇOK HASSAS CİDÂR Azıcık bekleyin, birâz işim var Zannetmeyin bu ağzımda dişim var Gözümün üstünde sade kaşım var Bir saç fukarası ayna başım var Hayaloğlu Zeki, Hasaani kol at Nazım, Harun, Muhsin Gürkani Polat Selman işleyeni hasuda patlat Şûara canını Âllâhâ adar Kimse darılmasın gelir gerisi Bize yaklaşamaz cinni perisi İk’ayaklı şeytanların çerisi Ecinni güruha olmuştur medar Cevrani Babayla Ozan Devâi Abdullahla İlyas sürsün sefâyı Refik Kutlu çeker cevri cefâyı Püryâni, Ruhani, Efsani radar Demiroğlu, Darbazoğlu Mahcubi Erdodu, Duygulu, Veysel, Miskini Kurdoğlu Safai, Şöhret Feryâdi Turgutoğlu Gilançaylıya bahar İhsani, Reyhani, Çobanoğlundan Mevlânadan Tabtuk emre yolundan Pir Sultan Ebdaldan Fizân elinden Hacı Bektaş Velî nice bahadar Seçkini, Orakçı, Yörükoğluyla Sadık gül Yazıcı derviş koluyla Hekimi de Öksüz ozan doluyla Şâirin hışmına dayanamaz bar Hasan Yılmazla Nurani Nurali İstikrardadır ahdinde duralı Öztürkoğlu ebûbekir Zamani Arzırumda şahlandıyorlar bar Selâmi Mengilli Fuzuli ile İmamali âşık Ruhani bile Zafer karataydan yükselen çile Gönül gülzârına yağdırıyor kar Aşık Dolaksızla Özkılıç, Pala, Mahmud Aldemirle Necâti Kaya Teveccüh etmişler güneşe, aya Sayamadıklarım afvetmekte, kâr Kusuruma bakma! sayamadığım Adlarını tek tek diyemediğim Mazur görün vardır eksik gediğim Dünyâ kabuğumdur sığamadım, dar Didelerden akan kanlı yaşım var Cenneti alâ’dan gönül kuşum var Kara günde dostum can gardaşım var Doğan Silleli’den Diler’e kadar Son devirde Reyhaniyle İhsani Tamamladı eksikleri noksani Şûaralar Resûlûllah Hassanî Merhemini milli yaraya sarar Mekâna girmeğe az kaldı dostlar İSLÂMİ’den arda söz kaldı dostlar Birde kaldırdığı toz kaldı dostlar Yırtılmak üzere beyinde cidâr |