HİCVİYEŞiirin hikayesini görmek için tıklayın En küçük teyzem ile aramızda beş yaş fark vardır. Evin en küçüğü olması sebebiyle tüm ilgiler onun üstündeyken ben dünyaya gelince, kıskançlık damarları kabarmış teyzemin. Epey bir müddet bana yapmadığı kalmamış. (öyle anlatırlar) Konuşkan ve çok esprili bir insandır teyzem. Hiçbir sözden alınmaz. Rahmetli dedem ona “minik civciv” diye seslenirdi. (Dedem demişken; rahmetlinin binden fazla şiiri vardır. Ona özenmem sebebiyle ben de ortaokul çağlarımda şiire başlamıştım.) Onunla teyze-yeğen olarak değil de sanki arkadaşmış gibi büyüdük. Hala da öyleyiz. Birbirimizden hiçbir lafı esirgemeyiz. Her fırsatta söz düellosuna gireriz onunla. Gelelim esas konuya. Şiiri yazma sebebime… Teyzem ortaokulu bitirememişti. 90’lı yıllarda ben lisede okurken ne olduysa ona da bir azim geldi. Ortaokulu dışarıdan bitirmek için başvuru yaptı. Kendisini ders çalıştırmam için de benden yardım istedi ve karşılığında da bana, kimsenin kolay kolay öremeyeceği zorlukta, hiçbir yerde bulunmayan bir kazak öreceğine söz verdi. Ben de kabul ettim. Çalıştırdığım derslerin hepsini verdi, mezun oldu; ama aylar, yıllar geçti kazak bir türlü gelmedi. Ben de bunun üzerine hicivli bir şiirle teyzeme haddini (!) bildirmeye karar verdim. O zamanlar dedemler Kahramanmaraş’ta biz Urfa’da oturuyorduk. Çoğu zaman mektuplaşırdık. Kazağım gelmeyince bu şiiri yazıp mektupla göndermiştim teyzeme. Çok hoşuna gitmişti. Zaten fazla sürmedi, kazağımı ördü ve gönderdi. Hatta öyle bir kazak işlemişti ki; gerçekten modeli karışık, örülmesi epey zahmetli bir kazaktı. (Üzerimde gören bayanlar yolda beni durdurarak modelini almak isterlerdi.)
Şiirin yazılış nedeni:
En küçük teyzem ile aramızda beş yaş fark vardır. Evin en küçüğü olması sebebiyle tüm ilgiler onun üstündeyken ben dünyaya gelince, kıskançlık damarları kabarmış teyzemin. Epey bir müddet bana yapmadığı kalmamış. (öyle anlatırlar) Konuşkan ve çok esprili bir insandır teyzem. Hiçbir sözden alınmaz. Rahmetli dedem ona “minik civciv” diye seslenirdi. (Dedem demişken; rahmetlinin binden fazla şiiri vardır. Ona özenmem sebebiyle ben de ortaokul çağlarımda şiire başlamıştım.) Onunla teyze-yeğen olarak değil de sanki arkadaşmış gibi büyüdük. Hala da öyleyiz. Birbirimizden hiçbir lafı esirgemeyiz. Her fırsatta söz düellosuna gireriz onunla. Gelelim esas konuya. Şiiri yazma sebebime… Teyzem ortaokulu bitirememişti. 90’lı yıllarda ben lisede okurken ne olduysa ona da bir azim geldi. Ortaokulu dışarıdan bitirmek için başvuru yaptı. Kendisini ders çalıştırmam için de benden yardım istedi ve karşılığında da bana, kimsenin kolay kolay öremeyeceği zorlukta, hiçbir yerde bulunmayan bir kazak öreceğine söz verdi. Ben de kabul ettim. Çalıştırdığım derslerin hepsini verdi, mezun oldu; ama aylar, yıllar geçti kazak bir türlü gelmedi. Ben de bunun üzerine hicivli bir şiirle teyzeme haddini (!) bildirmeye karar verdim. O zamanlar dedemler Kahramanmaraş’ta biz Urfa’da oturuyorduk. Çoğu zaman mektuplaşırdık. Kazağım gelmeyince bu şiiri yazıp mektupla göndermiştim teyzeme. Çok hoşuna gitmişti. Zaten fazla sürmedi, kazağımı ördü ve gönderdi. Hatta öyle bir kazak işlemişti ki; gerçekten modeli karışık, örülmesi epey zahmetli bir kazaktı. (Üzerimde gören bayanlar yolda beni durdurarak modelini almak isterlerdi.) HİCVİYE Kışı geçtik bahar geldi Bizim kazak nerde kaldı Giydiklerim hep daraldı Bizim KAZAK nerde kaldı? Hani bana söz vermiştin Zavallı ben, sevinmiştim Ama ipe un sermiştin Bizim KAZAK nerde kaldı? Kandırıldım ben boş yere Böyle kazak yere gire! Yapmıyorsun bile bile Bizim KAZAK nerde kaldı? Millet iki kazak yırttı Üstümdeki hep sırıttı Fazla oldu bu sıkıntı Bizim KAZAK nerde kaldı? İşlemedin geçti zaman Duy sesimi, hey Neriman! Bak geliyor ay; Ramazan! Bizim KAZAK nerde kaldı? Eski kazak olmaz oldu Kalanların hepsi soldu Sabrın küpü artık doldu Bizim KAZAK nerde kaldı? Gül Mustafa yaptı hiciv Çabuk işle! “Minik Civciv” Kızma! Şiir hep şakaydı Bizim KAZAK nerde kaldı? Mustafa GÜL (Hamdi) (Şubat-1993) |
Kalemin susmasın
______________________Selamlar