nutkun durur
yaralayıcı,
bir kurşundan daha tesirli özgül ağırlığı cıvadan daha ağır olan bazı sözler karşısında nutkun durur, konuşamazsın ezberlenmiş lafların da bir işe yaramaz, azığına katık olmaz, buluşturamazsın, hayali küçük ali gibi dolaşırsın, alemde bulamazsın içini dökecek bir dost, hatta derse girersin aklın yine o sözlerde kalır kendinle barışamazsın. efsunlanmış yüksek egon da işe yaramaz ufaktan sinirlenir titrersin... zor olan gitmekse mahzun bir tebessüm belirir yüzde zor olan yolculuğa belki de gitmek en hayırlısıdır gidenle kalanın farkı ne ? kırık bir kalbin fay hattı geçmiş ruhen hissiyatın zirve noktası everestten öte... ve karar verirsin en sonunda; dersinki; en iyisi sessiz karanlıklarında gecene misafir olup günün aydınlığını, ruhunda hissedene kadar Yüce Yaratıcı ile hem hal olarak, Refiki A’la’ya koşmak. Rabbim bize "kul"um de. yalvarırım, ne yapalım, dostun kelamından hissemize gelen acıyı da, acı sözleri de yudumladım. yoo bal yok bende acıya katacak. mesele kızılcık şerbeti içtim diyebilmektir işte ben, bünyem de Tsunami etkisi yapan cümle içindeki o vurgun kelimeleri sahilimin dalgakıranın da sakinleştirip durulttuktan sonra acısı/zehri alınsın diye yüreğimin derinliklerine gönderdim umarım içimdeki panzehir bir işe yarar .... biliyor musun; cam kırıklarından daha tesirlidir gönül kırıklığı batan, içini acıtan ve kendinden usandırandır kelimelerin sığlığı yusuf erdoğan |