bir aşk hikayesi...
bir sonbahar akşamı,yere düşen aciz yapraklar gibi;
ayrılır sevdiğinin ellerinden,kızın elleri... aslında bırakmak istemez,tutunmak ister aksine, ama çare yoktur onlar için,yolları ayrılır tersine... kız ağlamak ister,sevdiği "ağlama"der, "ağlayıpta kirpiklerini ıslatma" der,"yeter" kız uzaklaşır oradan yalnızlığının yanına gider, sevdiği bir meyhanede akşamı sabah eder... kız anlam bulamaz bu nedensiz ayrılığa, düşer duyguları amansız bir boşluğa, gözleri helak olur ağlamaktan ama; çare yoktur mecbursan eğer ayrılığa... sevdiği onu göremez olur artık caddelerde, çiçeklerine su verdiği o pencerede, ama bıkmadan,yılmadan her gece, gelir bekler kızı hep buluştukları köşede... kız gelmez,adamıştır kendini yalnızlığa, örtmüştür yalnızlığın kararmış peçesini suratına, "eğer" der "imkansızlık denen birşey varsa;" "imkanı olan çıkarsın beni aydınlığa..." sevdiği ümitsizlenmiştir artık kızın geleceğinden, o da emindir artık eceli onsuz bekleyeceğinden, bu ayrılık acısı sarartır onu derinden, ama çıkmaz kız hiçbir zaman yalnızlığıyla arkadaş olduğu evinden... yıllar sonra... kız sıyırıp üzerinden yalnızlığın toprağını, uzatır dışarı pencereden,başını... bakar ki kimse kalmamış o şehirde, dışarı çıkmaya karar verir,bulmalıdır aradığını... bulamaz,sorar ama cevap alamaz, tüm şehir küsmüştür ona, kimse onun yüzüne bile bakmaz.... derken; bir yabancı gelir ötelerden, hemen ona sorar sevdiğini, adam kıza bakar gizemli gizemli,,, "gitti" der "o durmadı buralarda" bir meyhanede ölü bulunmuş geçen haftalarda, kız inanamaz kulaklarına evine gider, yine yalnızlığın toprağını üzerine serer, ölümlere bağırır,ister bekler, ama gelmez olur ölümler... kız kadere kahreder, imkansız olanın yaşaması olduğunu farkeder, en sonunda bir ışık farkeder, elini verir çekip gider... bu imkansız hayatın, hesabını kim,nasıl öder? |