Selam Var
Âşık İSLÂMİ
HUBBÛ LİLLÂH-BUĞZÛ LİLLÂH=Sevgide, buğuzda Âllâh için Peygamber (Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem) Efendimizi buyur dular: “Îlim, İSLÂM’ın hayâtı ve îmânın direğidir Kim îlim öğrenir se Âllâhü Tealâ onun mükâfâtını tam verir Kim öğrenir ve a mel ederse Âllâhü Tealâ ona bilmediklerini öğretir” (Hâdîs-i Şerîf, Suyûtî el-Camiu’s-Sağir) Îlim ancak amel etmek için öğrenilirse faydalı olur Îlmi tahsîl eden, onunla amel etmezse kıyâmet gününde Âllâhü Tealâ’nın huzûrunda aleyhine delîl olur Resûlüllâh (Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem Efendimiz buyur dular ki: “İNSÂNLASRIN KIYÂMET GÜNÜ AZÂBI EN ŞİDDETLİ OLA NI ÂLLÂHÜ TEALÂ’NIN İLMİYLE MENFÂATLENDİRMEDİĞİ Â LİMDİR” “Câhile bir defâ yazık, âlime iki defâ “ZİRÂ BİLMEMEK MA ZÂRET OLABİLİR Ammâ âlimin fesâdı, câhillerinde fesâdına sebep olur Nitekim meşhûr FETVÂ KİTÂBI TATARHÂNİYYE’ de Ömer bin Hattab (r.a)’ın: “Âlimin ayağı kaydığında onun la birlikte bütün âlemin ayağı kayar”buyurduğunu yazmıştır Cüneyd-i Bağdâdî’yi vefâtından sonra rûyâda gördüler “Ey ebû’l-Kâsım, neyin faydasını gördün?” dediler “BÜTÜN İBÂRELER YÂNİ ZÂHİRÎ ÎLIMLER KAYBOLDU: İŞ ÂRETLE YÂNİ BÂTINÎ ÎLİMLERDE GÖMÜLDÜ SADECE GECEN İN ORTASINDA KILDIĞIMIZ İKİ REKÂT NAMAZIN FAYDASI NI GÖRDÜK” buyurdu Îmâm-ı Gazâlî der ki: “Ey oğul, sadece zâhirî îlımlerle meşgûl olup kıyâmet gü nünde amelce iflâs edenlerden olma Bâtınî îlimlerden (TAS AVVUFTAN) nasîpsiz de kalma Yâni zâhirî ve bâtınî îlimleri, şerîat ve hakîkati birleştir İyi bil ki insânı helâk olmaktan a ncak işlediği amelleri kurtarabilir Bir adamın bir sahrada on tane iyi kılıcı ve sâir silâhları olsa, adamda gayet cesûr ve b ahadır olsa, sonra üzerine korkunç bir ejderha hücûm etse, hiç o silâhları kullanmadan bu tehlikeden kurtulabilir mi? İş te îlimde böyledir, onu kullanmazsan yâni amel etmezsen bi r işine yaramaz Bir adam îlımdem yüz bin mes’ele öğrenmiş olsa, bunca îlimden sadece amel ettiğinin faydasını görecek tir” (Hâdimî Eyyühe’l-veled Şerhi) SELÂM VAR: Sana derim: Ey Müslüman hüroğlu: Kabristanın yollarından Selâm var Akçakoca, Koca Memil, Köroğlu Fatih, Yavuz kullarından, Selâm var Selâm olsun,Peygamber’den Ashâbdan (Sallâllâhü Al. Vs.) Selâm olsun ehl-i KEHF’i ahfaddan Selâm olsun Kâ’be-de ki mikâbdan Üstün’ örten ellerinden selâm var Dâvam deyip mücâdele edene Hem gaziye hem de Şehid gidene Hem dâvayâ hem dâvayı güdene Melâike kullarından selâm var Dâvam için mücâdele edene Kılıç değip ok saplanan bedene Ninen kara Fatma çolak dedene Torunların dillerinden selâm var Bingâziyle, budin ile, mohaçla Himalâya dağındaki yamaçla Kâinâtı İhlâs adlı kumaşla Örten, İslâm şallarından Selâm var Kırılan mübarek dişinden kanın Düşmesine kanat geren sultanın İsar sevdâsına verilen canın Uhud, Bedir hâllerinden Selâm var Bin yıldır yanarken sönen ateşin Yakamayıp parlattığı Habeşin Beşyüz yetmiş birde doğan güneşin Nur gönderen yıllarından Selâm var Selâm diyor: mezalimi şişleyen Isparta’yı gülleriyle fişleyen Desenlerle halıları işleyen Gül kokulu ellerinden Selâm var Öz yurdundan hicret ile taşinan Savaşirken, temmuzda da üsünen Can verirken kardeşini düşünen Sadık, Salih kullarından Selâm var Son Halife gençliğine doymadan Zalim; nesli Resûllüğün saymadan Şehâdet ya: öldürdüler, kıymadan HAKK’a giden sallarından Selâm var Eyyûb- selâhaddin, Battal Gaziden İmâmı Rabbani, Şeyh Şirâziden Milyonlarca şehidlerle gaziden Hüseyini (r.a) güllerinden Selâm var Turnalarla, Geylâniye Selâmı Gönderirken iyi eyle kelâmı Muhyiddin Arabi ilmin sultanı Hakikâtin ballarından Selâm var Taht kurunca gönüllerin köşküne İlâhi sevdâyla dönmüş, şaşkına Gece gündüz Allah (c.c) Resûl (A,S.V) aşkına Ağlayanın sellerinden Selâm var Serdengeçti, Necip Fazıl, Muhsine, İyi bak, bunlara beslenen kin’e Halbuki: yetmezdi dünyâ tekine Tagutların yollarından Selâm var Rabbim yürü diye sürse denize, Namerdim, billâhi, acırsam size Ergene kon, balyozcu, hepinize Darağacı dallarında elem var! Biçare, kimsesiz, düşmüşse bitâb Bunlara ilâhi kelâmda hitâb Müjdesiyle şeref veren afitâp! Öksüz, yetim, dullarından Selâm var Hakikâtte şimşek gibi çakanın Görmek için basiretle bakanın Kaf dağındaki zümrüd-ü ankanın Teleğinden, tellerinden selâm var Suriye Şam, Halep, Iraktan Mehmed Düşmana kök söktürüşü seyret Bu ordu Âli devlet ebed müddet Viyânanın yollarında selâm var Mümbiç Rakka Gerabulus kobani Ne arıyor burada sığır çobanı? Leş için üşüşen dünya yabanı İtlâf eden, kullarından selâm var Besmeleyi: her nefeste söyleyen Hakk’dan Şühedalâr kisvesi giyen Onun bunun süzmesine dur diyen Selâhaddin kullarından selâm var Uhud’da Küffâra baş kaldıranın Arzda Hakk düşmanlığın öldürenin Bin yetmiş bir, zaferi Çaldıran’ın Alparslanlı hâllerinden selâm var Cenk ederken akıttığı al kanın, Bayrakta şerefi oldu İslâmın Seher vakti yatağından kalkanın Zikreyleyen dillerinden Selâm var Osman Gazi (r.a) bakıp bakıp ağlıyor Bunlar’mıdır? Benim torunum diyor Uyan: kökün seni ona bağlıyor Şanlı: söğüt bellerinden selâm var Gönül sürûrudur cenk etmek ta ki Şehâdet: namütenâhidir bâkî Hasret çeken cenneti alâ’daki Hûri Melek kullarından selâm var Satılmış, vatansız üçbuçuk zerdüşt Vatana girerken kim demiyor çüst? Bak şimdi Meclisde bu puşt oğlu puşt Kan ağlayan ellerinden Selâm var İSLÂMİ’nin sözü açık duyana Rabb’dan vahyedilen hükme uyana DADAŞ’lardır sigortamız diyene Palandöken yellerinden Selâm var |