Bir Tanrıya Mektup
Tanrım nasılsın?
Biraz konuşmak istiyorum izin verirsen, ellerimi açmadan. Tanrım,... ben bir kadın sevdim, biraz kendim için. Biraz senin için sevdim, allah için derler ya öyle. Allah için güzel kız, yani senin için. Ama benim için ötesi tanrım, yaptığını çok beğendim bu kez. Gökyüzüne sığmayan yıldızlarını ceplerine doldurmuşsun, Gözlerine saklamışsın ırmaklarından. Hiç bilmediğimiz bir gül çeşidini yanaklarına saklamışsın, gülünce görüyordum. Adını soruyordum söylemiyordu. Dişlerini sayamıyordum, saymak için bakmak istesem gözümü alıyordu parlaklığı. Yakut sanırım. Değil mi tanrım? Güneşi gözlerine saklamışsın, ılık dursun soğumasın diye. Ben onun gözlerinde, suyun içine atılmış bir güneş gördüm! Herşey dört dörtlük, Kalbi beni içine nasıl aldı bir bilsen, Ve nasıl bıraktı bir bilsen.. Ama tanrım, bunlardan değil ayaklarından bahsedeceğim. Gitti, hiç olmadı. Yani o ayaklar, hiç iyi olmamış tanrım.. Hayatı oynuyoruz, oyunlar hep böyle. Severken oynuyoruz kalplerimizle, giderken oynuyoruz kendimizle. Hepsinin içinde ölüm var, öldüren oyunlar oynayarak büyüdük biliyorsun. Saklambaç, kör ebe oynarken ölmüyorduk ama olsun. Ben ölürsem, acı çektirmeden öldürsün senin eleman. İnan çok acı çektim, dayanamam, rest çekerim, ölmem falan.. Şimdi ben tanrım, Herşeye karşı gardımı aldım, gidiyorum.. Bu ayaklarla evet, benimki tahtadan, zorlanacağım ama olsun. Pinokyo benzerliği biraz, Ne zaman gitmek istesem ayaklarım uzadı ve dengemi sağlayıp yürüyemedim. Şimdi büyük bir adımla gitmeden evvel, Nereye gideceğimi bilmeden evvel, Bir soru soracağım sana ve cevabını gelince alacağım.. Kaderimde, bir daha gitmek var mı? Bunu unutma tanrım.. Şimdi gidiyorum ve nereye düşeceğimi bilmiyorum. Bunu şimdi söyle tanrım, Rüzgarsız, ılgın, durgun bir havada, Ağaçtan ayrılan bir yaprağın, nereye düşeceğini kim belirler? Şimdi söyle tanrım, düşeceğim.. |