Babama (Muzaffer Akkoyun )Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Dağ yıkılmadan gürültüsü tasavvur edilemez...
O sımsıcak bedeni buz gülü sarıyordu Üşüyen ellerini öperken görüyordu Eyvah onu gusl için ellerimle ben soydum Eyvah nemli toprağa ellerimle ben koydum Gitti asırlık çınar kapkara bir tan kaldı Koptu küçük kıyamet kuru bir hicrân kaldı Dağ gibi bir adamdı alnı secdesinden ak Abdest almak isterken yanına çağırdı Hakk Hani dağ yıkılmazdı evet yıkıldı dağım Koptu dünyayla olan pamuk ipliği bağım Gayrı eyvah vaktidir vaktidir evet bu an Yalnız dağ yıkılmadı yıkıldı bu Kehkeşân Hava zehir su zehir yerde çıplak bir naaş Tükendi doksan yıllık çileyle dolu telaş Zemin çöktü üstünde beden adlı taş kaldı Kuru göz pınarında kimsesiz bir yaş kaldı Sinem târ-u mâr oldu üç metrelik kumaşta Muzaffer’in heybeti yankılanıyor boşta Ömrü Kur’an yolunda hibe eden ey nefer Bu gün vuslat vaktidir seni bekliyor zafer Evet, o dağ babamdı içine doğru hasret Ya geride kalanlar üç beş kemik biraz et Kırıldı sol kanadım kanatsız yar’a düştüm Makberî’ce buz gibi kaynamış hâra düştüm 30/10/2016..pazar_______________ Makberî |