SÖYLEYECEKLERİM...Yazdıklarımı okumayın zira ziyadesiyle kendinizi küçük düşürmüş olursunuz. Sana gelince azizim, Sen, yazmadığı için seni, kesilsin istediğim bileklerden, Bir bir azat ettiğim izler. O tılsımlı şeyi, hamile bir annenin yavrusuyla bütünleşmişliği kadar sahiplenen, Tufan görmemiş denizler. Kendime benden notlar vardı, saatlerin 25.00 ı gösterdiği zamanda, Yer altını kıskandıran, her harfi bir devrim, Kelimelerin icat edil(e)mediği gezegenlerde susarak geçti devrim. Bir serzenişle hiçliğe bürünürken ay, güneş yokluğu delercesine çıktı. Aklın almadığı bu manzara bir kaleme haddinden fazla açıktı. O kalem ki bir metre karede yankı yapacak kadar asi, Keza bu kez sadece okumayanlara ithaf edilmiş bir mazi. Şair burda ne demek istemiş saçmalığına “anladığını” cevabını veren sana kefilim. Tanrısal bir etki bırakıyorsun azizim, Seni yazmak hususunda pek iyi değilimdir bilirsin. Buna teşebbüs etsem sadece “ sen” der kalırım. Sen hususunda işte bu kadar sefilim. Şair olsam meftunluğumu sana bol betimlemeli bir şiirle hissettirirdim belki, Ama ne tuhaftır ki baş harfin mürekkebimi bitiriyor. “Sen” olduğum zamanlarda başım aklımı yitiriyor. Benimkisi kayıp gezegenlerin dilsiz insanlarından tanrıya ithaf edilmiş bir düştü. Ve azizim sonbahardan gebe şehrimde son yaprak sana düştü… |