sönük yıldızlı kızılkızgönyesiz güneşler aldığında öteki geçeyi sevdanın göz kırpmasına bağlardık umutlarımızı ay’ın yorgun olup dolmadığında düşse de yırtık gökkubenin aralığından kadim kelimeler bir mermiye bağlı keskin törenin adaleti yorumsuz ağlardık öylece,dilimiz dilimize dolandığında biliyor musun,berikız berivan ilk dilimi söktüğümden bu yana,hep kendi dilimden yazdım sana kopyaya girmesin diye yüreğim,en iyi şiirleri kıskana kıskana ahlat’a ahlat dedim,acıya acı bu kadar seneleri örttü ya dönence üstümüze,bir sana diyemedim yabancı ayrıldığımız koyakları alıç ağaçları talamış,silinmiş gölgelerimiz un kokusuna karışırdı ya terin,değirmen söğütlüğünde,bahçelere masa yapmışlar taşlarından terk-i diyar etmiş kara yılanlar pöslük’leri,ilham alırdı ya kaşlarından sen gittin gideli,hiçbir duaya cevap vermiyor bulutlar çeşmeler bile kurumuş başlarından ah...berivan karşı geçenin kızı,sosyalist aşklarımın kızıl yıldızı ameleliğimin türküsü,içimde kalanım,ilk heyacanımın büyüsü ışıksız şehirlerime sarı sarmaşıklar dolandı,bin defa yıktılar köyümüzü kimler kazımış ki dibinden dilek taşlarından ağıtlarımızı diyerek gözlerinin emanetine kutsal,atmadım senden sonra hiçbir kavağa çizik gidişinden daha derin olmayacağını bilerek şimdi ulu meşelerin başında yapışık gülüşlerinin oratoryosu benden başka,yaratılıştan bu yana,bil ki; bütün nesneler dimdik kantarlara çekilmeyen sevdalara direnen,acaba ikimiz miydik ah...berivan berikız içimdeki sönük yıldız kasım |