Daha Serkitmez
DAHA SERKİTMEZ
Anladın Noktanın sırr hikmetini Aşinâsısındır seni terk etmez Ağyarın gülünde bülbül sesini Alan kulakları diken berk etmez Beş vakitte Farzı ayın kıldığı Beşaretin bunu hazır bulduğu Berzâh aleminde takdir olduğu Besmelesiz bir ameli derk etmez Cenneti âlâda kudreti yed’le Cem etti yoğurdu Hak maharetle Cümle mevcûdata kat’i senedle Cevher eyleyûben cinsi fark etmez Çocuktan büyüdü her büyük olan Çiçek çiçek açan hazanla solan Çare yok herkeste akibet olan Çile çeken imtihanda çark etmez Dehrinde cevelân eyleyenleri Dilim var diyerek söyleyenleri Deryada gemiyle heyleyenleri Dünyâ meşgâlesi kulu tark etmez Ellerine kuduretten yakılan Ezeli kınanın dumanı tütmez Erenlerle divânına çıkılan Ezânın okunurken kekliğim ötmez Felek esbâbını, cefası ile Farzımuhâl sırtlan kafesi ile Fakire cevretse aldırmaz file Fikredersen Fili, Pireye yetme’z Gardaş dersin gözü diker, cebine Gallâş dersen doğru batar dibine Gavurun piyonu bak sen tipine Garibanlar güzel bakar ürkütmez Hasreti gönülde volkan cennetin Hakikat Havva’da dişlenecekin Hâlbuki hidâyet Rabbül izzetin Hasbunellah diyen yanlışa gitmez Islık çalar iken dağın başında Isırgan oturur yanıbaşında Itır kokusu var gözün yaşında Irlanan ömrünce hedefe yetmez İçindeki hıfzolunan Kur’ân-ı İstikbâlde izhar edeni tanı İnsanın temizse süt ile kanı İnanın ki say’ini heder etmez Kemale ermeğin esrarı yanmak Kazanda kaynayıp taşıp uyanmak Kahharı zül celâl Zâta dayanmak Kurtarır cehennem narına gitmez Leylânın aşkıyla çöllere düştü Leyl-i Neharlarda çölde dolaştı Leyla derken mevlâsına ulaştı Lâyüsel Âllâh’a eli boş gitmez Menzil alıp hedefine varmayan Muhakkak ahmaktır bakıp görmeyen Muhabbet bağından çiçek dermeyen Mormenevşe, çiğdem itibâr etmez Nârı imtihana tabi tutunca Nûr edip de mancıkla atınca Nâzlı bülbül gülüm diye ötünce Nemrud eli Îbrâhîm’ine yetmez Olmaz olmaz deme olmaz olacak Olacak ki, odunsuz yansın ocak Omuzlanılan yükü köşe bucak Olmayacak şeylerle isrâf etmez Özüme, yüzümü düşman edeni Ötekinin arkasından gideni Ölümüne düşmanlığı güdeni Öyle kolay, canı hulkûma gitmez Öyle hâzîneler bahşetmiş kula Ömür sermâyesi sığarmı yıla? Öteki dünyâda paraya pula Özel yurttur, kul ihtiyaç hissetmez Per perişan eder kişi nefsini Paraya değişiyor künyesini Parça parça bölenler, ülkesini Putperestir mozoleye bevletmez Rahat hayat yaşatmadı atana Rahatsızlık zerkeyledi vatana Ruhu: şeytan ordusuna katana Rahmet melekleri iltifât etmez Sesi Ayda duyulunca, ezânın Sadece gelişi müşrik kızanın Salâyı duyunca aklı tozanın Sıratta çakılır daha da gitmez Ses veriyor ayda Ezân-ı Salâ Sesi duymayana lâyıktır belâ Sarılan kadını cenneti alâ Sabırla beklerken hûriler gitmez Siperdemi pinekliyorsun halâ? Süngüler minâre, ihsânı kula Sürüver cahime yansın budala Sapla-saman ayrılmayınca yetmez Şemsi kamer aşkla secde ediyor Şevk gelince yıldız âmiyn diyor Şirâzede menziline gidiyor Şaki olanlarını mihmân etmez Turapken “EŞREF-İ MAHLÛK”kat kalan Terkibinde su var, havayı bulan Tertemiz kebâir-i mescîd olan Tevekkelü: namertleri affetmez Usûlünce uzanınca tabuta Uzaklaşma iktizası tağuta Uzaklardan bakar iken talûta Ulu divandan öteye yol gitmez Üstümüze göğü yorgan eyleyen Üstün ırksın diyerek müjdeleyen Üzerine ipek kumaşı giyen Üzüm-ü esrârdan mamûldür pekmez Velâkin, imtihan ediliyoruz Varlık hikmetimizi biliyoruz Vah-u ah ile emân diliyoruz Vuzûh-u beyânı tebeddül etmez Yaratan: “Dünyayı hep senin için Yarattım” der iken, ihânet niçin? Yerin yedinci kat altına geçin “Yâr ettim kendime” der neye yetmez? Zaten âdem ile başladı fasıl Zâtına teveccüh özünde asıl Zâ’îf Âşık İSLÂMİ’sin velhasıl Zebercedden tahtın hiç para etmez |