BANA GELDİĞİN ZAMANBana geldiğin zaman Önce bahçemdeki çiçeklerin yüzü gülerdi, Sonra kapının zili mutluluk şarkılarıyla çalardı Ve ürkek adımlarla girerken içeri Bir gülüşün vururdu yüzüne ışık gibi, Kaldırıp başını uzatırdın dudaklarını Dudaklarıma alışık gibi... Önce, saçlarını koklardım doyasıya Bir umutsuz özlemi dindirircesine, Sarılır, bastırırdım seni göğsüme Sıcaklığınla doldurmak için yüreğimi. Gerçi, gözlerin halâ ürkek Fakat sevgiyle bakarlardı, sanki sessizce gülerek... Sonra, bir nisan yağmuru Düşerdi yüreğimize bereket bereket, Derken sağnak olurdu, tufan olurdu Ve aşk coşardı damarlarımızda... Şahlanan atlara hükmedemezdi dizginler; Ellerim umutluydu, dudaklarım sarhoş,; Sensiz geçen yıllarım için üzgünler... Ve aşk coşardı damarlarımızda On sekiz yaşında gibiydik Bu kısacık rüyâlarımızda... Odamın havasına kokun sinerdi Ve dudaklarıma dudaklarının tadı, Duvarlara, çıkmaz boyalarla işlenirdi Yüzünde utanmanın kaybolduğu anların tabloları Ve bastıkca acıtırdı yüreklerimizi Yerlere dökülmüş günah kırıntıları... Sen, hep geç kalmanın telâşında olurdun, Ben sensiz kalmanın ölümcül acısında; Gözlerim ’gitme’ diye yalvarırdı Anlardın, Bir daha, bir daha... Sonunda, ayrılık, bir cellât gibi dikilip başımıza ’Vakit tamam’ derdi; ’Gitme kal’ diyememek, içime taş gibi çökerdi. Kapının önünde, son kez öperken saçlarını Gözlerim yenik ve çâresiz bakardı Ve saçların Hüzün şiirleri kokardı... Ünal Beşkese |