Yapraklar Susar
Yaşlı bir korkuluk gibi duruyorum bırakıldığım yerde.
Bana lekeleriniz bulaştı, şimdi biraz sevgi kirliliği var üzerimde. Anayasalar icat etmekten bıkmadın mı; beni koşulsuz sevmeyi tanrı sana öğretmiş olmalı! Gövdesi en darağacın içinde bir ev yaptın bana, şimdi parmak uçlarım içine sığmakla intihara kalkışıveriyor. Bana yeis Edip Cansever yüreğinle beni sulamaya kalktığını düşündüğüm an da bile ne çok umut dolu imiş yüreğim. Sen beni petrole boğmuşsun. Şimdi gövdem ağır metaller içeriyor, ellerimden tutmaz isen nasıl kaldırır bu yaşlı yorgun dizlerim dibimdeki acıyı? Yaprakların susmakla yetindiği bir yaz sabahıydı. Yapraklar susardı. Onları da sulamandan korkuyor keskinliğiyle görüntüyü yakamozlatan gözlerim. Yapraklar susardı. Onlar haberdardı soğuk terleri buza döndüren karların geleceğinden. Bir yaprak için bu hayat kış doluydu. Bu onun sonuydu. Sonundaki ışığı görür görmez ruh daraltan karanlığı ellerinden köklerine düşürüverdiği umutları umarsızca ve sakin bir telaşla toprağına saklardı. Dikkat ederdi özen gösterirdi yaprak umuda. " All promises that is given on behalf of eternity are kinda birds. " Ey güneşin karanlık yüzü! Sessiz olmalısın, sesini duymam gerek. Aydın olsun diye yolun gökyüzüne çıkıp yapay yıldızlar kondururdum her gece. Gün aydın olsun diye ben yana yana güneşi yaklaştırırdım senin sesine sinsice ve sessizce. Oysa sen, benden uzaklaşmanın yollarını bulmak için yolsuzluklar yaptın. İhanete bedeni büyük kıyafetler giydirdin seninle ömrü boyu gelebilsin diye. Sen Tüm sessizlikleri ses çıkartmadan, güçlük çıkartmadan, çıkarıp attın tüm sevgi kitaplarından. Şimdi Sen Geçiyorsun kendinden Ellerine alıp sessiz bir şarkıyla sarıya boyadığın susuz yapraklardan. |