ANNA - 2
Biz her şeye,
’Kün feyekün’ ayetinin sıcaklığıyla yaklaşan adamlarız Anna. Biz her şeye Rabb’imizin gölgesi altından bakan adamlarız. Bu yüzden; düştüğümüz, yaralandığımız, vurulduğumuz, yenildiğimiz, öldük sandığımız ama ölmediğimiz her yerden, yeniden doğmuş gibi, ak pak bir çocuk tebessümüyle kalkışımız. 1960’larda, maviye yakın, gökyüzüne uzak bir adada, yapayalnız kaldığımız zamanlarda, ipe giderken bile dimdik ayakta oluşumuz da bundan. Biliriz ki; Ne yaşadıysak, ne yaşıyorsak ve ne yaşayacaksak bizi her şeyden, her şeye rağmen esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın izniyle mümkün olmuştur, oluyordur ve olacaktır. Ve yine biliriz ki; içinde Allah’ın rızası olmadan yaşadığımız her şeyden bir yara alacağımız kesindir. Bu yüzden biz yaralarımızı da, yanlışlarımızı da sevme eğilimini göstermekten hiç haya etmeyiz Anna. Koştuğumuz yolun sevdası, düştüğümüz yerin acısını hep unutturmuştur bize. Unutmak derken; ezdiğimiz her çiçeğin, üzdüğümüz her yüreğin hakkını ödeyene kadar, yaşadığımız hüznün üstünü, hep iz kalacak şekilde yamalayışımızdan bahsediyorum aslında. İşte bu incelikte yaşıyoruz hayatı ve kırılmamız da senden yana ’Esen’ ufacık bir rüzgara denk düşüyor hep. İnsaf etme Anna. Çünkü sen insaf etmedikçe kırılıyoruz ve kırıldıkça dualara giden o zarif yolun eşiğine düşüyoruz biz. Yol demişken. Gidenler geliyor aklıma bazen. Hiç tereddüt etmeden, uçsuz bucaksız, güzelim atlara atlayıp gidenler. Birden hatırlayınca bütün hatıralı cümleler boğazıma düğümleniyor. Biz de gidelim Anna. Dualara sarılıp birbirimizden uzaklarda bir yerlere doğru gidelim Allah’ı hatırımızdan hiç çıkarmadan. Ölelim diyecektim az kalsın. Önümüz baharken ölmek hiç gelmiyor içimden ama. Ölelim, eğer bir darbeyi engelleyebileceksek. Bu yılın temmuz ayına gömsünler bizi. Memleketi bu halde bırakıp. Başka insanlar çiçeklerinin bağrında ihtiyarlarken. Biz ölelim, eğer özgürce yaşayamayacaksak kendi sokaklarımızda. Baharı yaşamak da çocuklarımıza nasip olur belki. Allah ol derse olur Anna... 13.08.2016 Cumartesi / Trabzon |