BİR GÜNEŞ DOĞUYOR
Abdullah ile Amine’nin izdivacı
Hasta gönüllerin ilacı Muhammed Mustafa doğacak Habercisidir bu sancı. Onun gibisi, ne geldi bu dünyaya Ne de bundan sonra gelecek. Müjdeler olsun insanlığa Hatemül enbiya gönderilecek. Daha doğmadan Yetim oldu Altı yaşında öksüz kaldı Abdülmuttlip yetiştirdi kendi huyunca Ebu Talip sahiplendi ömrü boyunca Amcasıyla Şama sefer eyledi Bulut gelip onu gölgeledi. Bahira, çocuğun farklı olduğunu söyledi Mekke’ye geri dönülsün istedi. *******OOO****** Dünya yaratıldığından beri Nice nebiler getirdi kutlu haberi Muhammed güneş gibi parladı Yedi kandilli Süreyya yanında sönük kaldı Siması kamaştırırdı gözleri Duyanı, meftun ederdi sözleri. Mekke halkının güveni sonsuzdu Hatice güvenerek onunla ortaklık kurdu. Olmadı onda zerre miktarı hile Malını verirken duymadı kuşku bile Şamdan büyük kârla dönerdi Hatice’nin malı katbekat artıverdi Hılfül Fudul cemiyetine katıldı Her yapılan iş adaletle yapıldı. Yirmi beşinde Hatice’yle evlendi Hatice ona altı güzide evlat verdi. Hırada çekildi inzivaya Hatice azık götürürdü yaya. Bir gün Cebrail geldi Hıraya “OKU” dedi. Yüceler yücesi Enbiya’ya İslam’ın temeli Hırada atıldı Yayıldı bütün dünyaya… *******OOO****** Bir güneş parladı Mekke’nin ufuklarından Yüce Dini ihdas ediyordu yaradan. Bu kutlu görev Muhammed’e verildi Hak Dini yaymakla o görevlendirildi. İlk önce, çevresini davet ile başladı Hatice, “anam babam fedadır” diye karşıladı Şahadet getirip girdi İslam dinine Nail oldu “ilk inanan” olma şerefine En zor gününde Peygamber’in yanındaydı Herkes inkâr ederken o İslam’daydı. Ebu Bekir, kadim dostuydu Peygamberin Tasdik edeniydi, gelen kutlu haberin. Dedi ki; Görmedim, duymadım tek bir yanlışını Onun dürüstlük imtisali yaşayışını Yüce İslam dini dalga dalga yayıldı Kelimeyi Tevhidi söyleyen mümin sayıldı. Çıkardılar kalplerinden, açık gizli putları Hayatlarına tahakküm eden tagutları. Habeşli Bilal’i “Allah Bir” deyince dövdüler Kızgın kayaları göğsü üstüne koydular. Dönmeyecekti Bilal, inandığı bu yoldan Başını koparsalar dahi boynundan Ali’nin bıyıkları yeni terlemişti “Ey nebi! Yoluna bu can feda.” demişti. Titrerdi yollar, O yürürken Mekke’nin çarşısında Allah’ın Aslanı olmuştu, gençlik çağında Peygamber’e damat olama şerefine erişti Zülfikar’la nice küffarın kellesini biçti. Nefsi için hiçbir cana kıymadı Yüzüne tükürene dâhi intikam duymadı. Harp meydanında yaman kılıç sallardı Allah düşmanlarını narı cehenneme yollardı. *******OOO****** Eniştesinin canını almak için gitti evine Okunanı dinleyip kapıldı manevi tesirine. “Bu ne güzel kelamdır bana getirin onu,” Puta tapmanın gelmişti artık sonu. Ömer Şehadet getirip girdi İslam dinine Erişti mümin olmanın şerefine. Yüce İslam dini gizli gizli yayıldı Ömer Mümin olunca cem olunup sayıldı. Sayıları kırkı bulmuştu müminlerin Artık yürekleri korkusuzdu mücahitlerin. İslam inancı, ilmek ilmek gönüllere örüldü İlahi yardımın tecelli ettiği görüldü. Bundan sonra güvendeydi müminler İtminan olmuştu imanlı gönüller. Peygamber Sefa tepesinde otururken Ebu Cehil, yanaştı durup dururken Hakaret etti o mübarek Peygambere Üzüldü kendine yapılan hakaretlere Hiç cevap vermedi sustu sadece Bir kadın duyup üzüldü son derece. Hamza avdan gelirken geçti önüne Anlattı yapılan hakaretleri yeğenine Hamza öfke seline kapıldı bir anda Kendini buldu Ebucehilin yanında. Elindeki yayla kafasını parçaladı Ebucehil ses çıkarmayıp yalpaladı. Kureyşliler hayret etti onun bu haline Sakın hayret etmeyin onun sinsi emeline. “Ey Kureyşliler, beni biraz dinler misiniz? Siz Hamza’nın mizacını bilmez misiniz?” “Öfkeyle gidip Müslüman olursa Müslümanlar onunla kuvvet bulursa” “Lat, Menat ve Uzza’mızın ne hükmü kalır Aramızdaki birliğimiz tümden dağılır.” “Dokunmayın, parçalanan kafa benim kafam olsun Hamza Müslüman olup birliğimiz bozulmasın.” Fakat Hamza, kararını vermişti Onun için hidayete erme vakti gelmişti. Söyledi Kelime-i Tevhidi o kükreyen sesiyle İslam’a girmenin heyecanı ve hevesiyle Artık üç bahadır Peygamberin yanındaydı Kabul ettikleri yüce dinin fermanındaydı İnsanlar, akın akın gelip bu Dini kabullendi “Kelime-i Şehadeti” söyleyip İslam ile şereflendi Boş durmuyordu ehli küfür yerinde Ebucehilin kışkırtan rehberliğinde Müşriklerin hali vakti yerindeydi Müslümanlar kıtlık ve yokluk içindeydi. Her türlü sıkıntıya göğüs gerip katlandılar Allah yolunda asla yılgınlık yapmadılar. Onların Dinleri canlarından azizdi Zalime karşı amansız, mazluma ise sessizdi. Onlara, yoktu müşriklerden hiç rahat İslam’ı anlatmaksa en büyük kabahat (!) Baskılardan bunalan sahabe Çıkıp huzura, yaptılar musahabe. Allah’ın resulü Habeşistan’ı işaret ediyordu Habeş Kralı Necaşi, halkı adaletle yönetiyordu. Gelenlere hüsnü kabul gösterdi Ülkemde huzur ve güvendesiniz dedi. Onları, istemeye gelenlere asla ümit vermedi Müslümanlara sonsuz muhabbet besledi. *******OOO******* Mekke’de çok bunalan peygamber Söyledi Zeyid’e önemli bir haber Birlikte çıktılar Taif seferine Orada yaşayanların düşmüştü derdine. Amacı hak dini yaymaktı Onları Kurtuluşa çağırmaktı. Taif halkına İslam’ın akidesini anlattı Kurtuluşa ermenin yollarını hatırlattı. Fakat onlar, puta tapmakta kararlıydı Sandılar bu dine girmek zararlıydı. Peygambere eziyet edip taşladılar Onu tahkir ederek hakarete başladılar. Zeyit kendini siper etti Resulüllah’a Yalvardı o anda Yüceler yücesi Allah’a. “Ona bir şey olmasın Ey Yüce Allah’ım! Beni parçalasınlar, çıkmaz hiç mi hiç ahım.” Resul’ün kundurası kanlar ile doldu Bunu gören Zeyd’in beti, benzi soldu. Oturdular bir ağacın gölgesine Denk gelmemişlerdi hiç böylesine Zeyid akan kanları siliyordu İki gözü iki çeşme ağlıyordu Köle Addas onlara üzüm getirdi Peygamber Bismillah deyip ağzına götürdü. Addas bu sözü hiç duymamıştı buralarda Fakat söylenirdi onun memleketi Ninovada. Senin söylediğin Hak Dinin gereğidir Bu dediğin bütün dinlerin direğidir. Addas Şehadet getirip girdi İslam Dinine Kavuştu Hak Dinde olmanın saadetine. Mekke’de işkence gören insanlar Yesrib’e göç ediyordu Müslümanlar. Peygamber hicretlerine izin vermişti Gidin ama tebliği unutmayın demişti. Musab Bin Umeyr onlardan biriydi Gidenler içinde en şık ve zarifiydi. Fasih bir dille İslam’ı anlattı Yesrib’lilere Duyan geliyordu bu güzel hitabelere. Dinleyen etkileniyordu Musab’ın hitabından Ayetler okuyordu Allah’ın kitabından. Onu dinleyenler kabul ediyordu İslam’ı Buldular kalblerini mutmain eden ilhamı. Hattab oğlu Ömer çıktı er meydanına “Pehlivanın, yenilmek yaraşmaz şanına!” “Karısını dul, çocuğunu yetim isteyen varsa çıksın!” “İmanla çarpan yürek, nasılmış bir baksın!” Ömer düştü Yesrib’in yollarına Kavuştu Yüce Dini anlatan Musab’ına... *******OOO******* Yesribden gelenlerle Akabe’de görüşüldü Peygamberi himaye etmek için sözleşildi. Dünyadaki her şeyden üstündü onların gözünde Aradıklarını bulmuşlardı Muhammed’in sözünde Peygamber, Hicret etmek isterse eğer Yesrib’e Malları ve canları onun yoluna olurdu hibe Bu olay onlar için en büyük saadetti Misafirlik Yesrib için en hayırlı isabetti. Peygamber düşünüp kararını vermişti Müşriklerin tuzaklarını sezmişti. Bir gün Ebubekir’i alarak yanına Birlikte düştüler Yesribi’n yoluna. Ali’yi yatırdı kendi yatağına Emanetleri listeleyip koydu yanına. Müşriklerin üstüne serpti bir avuç toprak Çıkıp gitti onların gözlerine bakarak. Onlar peygamberin çıktığını göremedi Yatağında yatan Hz. Ali’ydi bilemedi. Anladılar Nebinin Mekke’den çıktığını Çaresizlik içinde gemileri yaktığını Onları bulana yüz deve ödül koydular Bu ödülü duyanlar yollara koyuldular. İki Allah dostu Sevr’e ulaşmıştı Yüklerini taşımak için yanaşmıştı. Geçip oturdular Sevr Mağarasına Gözleri erişti bir güvercin yuvasına. “Görevim var.” dercesine onlara bakıyordu Bu bakış Ebubekir’i ta derinden yakıyordu. Örümcek, ağını örmüştü mağara girişine Hasretti Resulün mağaraya gelişine. Arayanlar, mağaranın önünde durdular Aralarında biraz müşavere kurdular. Ebubekir, korktuğunu Peygamber’e fısıldadı Peygamber “Korkma Allah bizimledir.” dedi. “Ya Resulallah bütün korkum sanadır Sana bir şey olmasın canım uğruna fedadır.” “İçinden Allah’ı zikret, aklına kötü şeyler takma Allah dilemezse yaprak kımıldamaz, bunu unutma” “Aylar olmuş örümcek, ağını öreli buraya Güvercin yumurtasını bırakır mıydı hiç şuraya? Haydi, gidelim hiç vakit geçirmeden Yüz deve hakkımızı bari kaybetmeden.” Hicret yolcuları üç gün mağarada kaldılar Müşrikler aramadık bir yer bırakmadılar. Mekke’ye döndüler umutları bitince İlahi yardımın olduğunu göremeyince Ebubekir ile Peygamber çıktılar Sevr’den Vedalaşıp ayrıldılar, örümcek ile güvercinden. *******OOO******* Uzun süren bir yolculuğun ardından Kuba’ya geldiler hiç sıkıntı yaşamadan Dört gün misafir olup konakladılar Bir mescit yaptırıp rahatladılar. Yesripte Müminler hasretle yanıyordu Damlara çıkarak yollara bakıyordu. Sabırları tükenmişti yanan gönüllerin Onun özlemiyle, bekleyen müminlerin Bir sabah, bir Musevi evinin damına çıkmıştı Uzakta, gelen iki yolcu görmüştü. Müjde, müjde diye heyecanla çağırdı Beklediğiniz kutlu yolcu geliyor dedi. Bütün Müslümanlar düştü yollara Gönülden nameler döküldü dudaklara… ************************************* HOŞ GELDİN YA MUHAMMED Bizim için bitti hasret Ne hoştur sana muhabbet Müminlerle olan sohbet Sadra Şifa Ya Muhammed! Gözümüz yollarda kaldı Gönlümüz hasretle yandı Bıçak kemiğe dayandı Bekletme, gel Ya Muhammed! Ne mal, ne mülk gözümüzde Aşk odu yanar özümüzde Tükendi takat dizimizde Yetti hasret Ya Muhammed! O yerlerin türabı olsam Sen basınca şeref duysam Yürüdükçe kokun alsam Kokun deva Ya Muhammed Hasret yok, özlem yok bize Rahmet olsun cümlemize Yesrib halkı hepimize Selam olsun Ya Muhammed *********************************** Kalpler İslam’ın nuruyla nurlandı Gönüller Muhammed’in şavkıyla aydınlandı. İnsanlar feyizli bir sabaha uyandı Kâinatta yepyeni bir kapı aralandı. Herkes Peygamberi misafir etmek istiyordu O ise hiç kimsenin üzülmesini istemiyordu. “Ey ümmetim! Serbest bırakalım devemi Devem belirlesin benim evimi.” Deve biraz gidip yattı boş alana Kalktı yürüdü misafir olacağı mekâna O mekân Eba Eyyüb’ün hanesiydi Öyle takdir edilmiş, gerisi bahanesiydi. Eba Eyyüb bu duruma çok sevindi Hanemize saadet getirdin Ey Nebi! Dedi. Peygamber uzun süre orada konakladı Müminlere mescit, yapılınca rahatladı. Kendini ilme vakfeden sofilere Hurma dallarından yaptılar bir hane Burada kalanlara Ashabı Suffe denirdi Onlar sadece ilim ve irfanla ilgilenirdi. *******OOO******* Hicretten sonra Müslümanların Yağma edilmişti hepsi, mallarının. Bunun karşılığı olarak; Şamdan gelen kervanı hedef aldılar Bedir yakınlarında beklemeğe başladılar. Kurnaz olan Ebu Süfyan beklendiğini sezinledi Mekke’ye haber yollayıp yardımlarını istedi. Müslümanların üzerine yürümek için karar aldılar Dokuz yüz elli kişilik bir de ordu donattılar. Mücahitlerin sayısı üç yüz beş kişi idi Müslümanlar yalın kılıç müşrikler zırhlı idi. Peygamber açtı elini, yalvardı yüce Allah’a, “Ya Rab bu bir avuç mücahit yok olursa Yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmazsa Bu muvahhitler bir gün telef olursa Sana kim ibadet edecek?” Vahiy geldi yüce Allah’tan Şöyle diyordu ulu yaradan “Bütün bu toplananlar hezimete uğrayacaklar ve arkalarına dönüp kaçacaklar.” Bu müjde Müslümanlar için yeterliydi Çünkü verilen müjde çok değerliydi. Çıkıp saf oldular Bedir’in ortasına Korku saldılar kâfirlerin kafasına Peygamber, yüzünü kumlara sürüyordu “Ya Rab ne olur bizi mahcup etme!” diyordu. Mücahitler dinlerken Peygamberlerini Eksik etmiyorlardı dilinden Aminlerini. Gözyaşları kumlara karışıyordu Yürekleri nasıl dayanıyordu Şimdi vakit er dileme vaktiydi Mübareze o beldelerin âdetiydi. Hamza, Ali ve Übeyde çıktı meydana Er diledi mübareze için üç kahramana Mübarezeyi Müslümanlar kazandı Üç kâfirin üçü de cehenneme yollandı. Büyük bir saldırıyla başladı muharebe Her taraf oldu baştanbaşa harabe. Müşrikler korkuya kapılarak kaçıyordu Bedir’de Müminler zafere kavuşuyordu. Ebucehil narı cehennemle buluştu Şehitler hep Rablerine kavuştu. Esirler hüsnü muamele gördüler Fidyesini verip özgürlüğe erdiler. Fakir olup okuma yazma bilenleri On, kişiye okuma yazma öğretenleri Azledip salıverdiler memleketlerine Kavuştular hepsi de özgürlüklerine. Bedir zaferinin etkisi oldukça fazlaydı Rasülün nüfuzu gün be gün artmaktaydı |