Takvim
O gün bana kendini ne diye hatırlatsın bulamadım.
O gün günlerin enleri. O gün birinin mutluluğu , birinin karası. O gün karaların en karası. , mutluluğunun en mükemmeli. O gün… Gün şaşırdı kime ne hatırlatacağını. Mutluluğu mu hatırlatsın. Yoksa karalığından mı utansın. Bir güne sığan iki ayrı hikaye. Hikayenin biri davullu zurnalı. Hikayenin biri feryatlı figanlı. Gün utandı. O utanmadı. Açtı ellerini iki yana mutluluğunu ilan etti. Elleri utandı. O utanmadı. Dili “hoşgeldiniz mutluluğumu paylaşmaya” dedi konuklarına. Dili kopmak istedi, dili utandı. O utanmadı. Gün bitti. Utananlar utanmasıyla kaldı. Hoşgelenen geldiği gibi gitti. Açılan eller indi. Davul zurna sustu. Gün tamamen karanlığa kavuştu. Işık aradı karanlığın sahibi. Yıllarca o karanlıkta kaldı. Yıllarca her buluşmasını o karanlıkta yaptı. Bağırdı , hesap sordu , içinde kalan söylenmemiş her lafı her gece usanmadan sordu. Duyduğu tek şey yine kendi sesi oldu. Sonra ne mi oldu ? Karanlıkta boğulmadı yazarımız. Ne mi yaptı ? Affetti. Artık Arafta değil. Işığına kavuştu. Ve haykırdı ; Unuttum seni ey sevgili,artık özgürsün… |