LAF-I GÜZAFŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Muteber imler, itibar yüklü gölgelerden
Çekmedi çektiğine değse de, Yol olsa indinde nazenin ve demli bir sükûta Denk düşmüşken yolu. İndinde mabedi yüreğin Ve sefil rotası, Görünmezliğin kudretine nail olmaksa, Sızan bir yaraya merhem olan. Hünkârı iken sevi dilinin o muteber zincirde kaybolmuşluğum…
Kırık notaların hüznünü serpiştiriyorum,
Yâd ettiğim hükmünü yitirmiş maziye. Bir elimde ölgün papatya demedi, Somurtkan mizacımın tınısında depreşen Gönülsüz, seyyah üç beş tümce Ve sessizce depreşiyor ölgün ebemkuşağı. Sırtımda görünmez heybem, aslını yitirdiğim Ölümlü bir faniden hüküm giydiğim Yine de derinde şu mabedi yok saydığın En kırsalı gülmez gözlerimde, Salgın hislerime kurban ettiğim benliğim: Laf-ı güzaf varsay sen, Hatta nüktedan bir serzeniş Yetmedi mihrabı yitik bir günce peyda olan, Görünmezin indinde, dilimde ne çok sure Ve haykırsam da için için, Dermanı kayıp bil ki bu derdin. Sevi dili ne noksan ne yordam yüklü bir maharet, Sakıncaları sayesinde ölümün peşkeş çektiği Onca acıyı sırtlayan ve dillerde ne çok ahkâm, Bilip bilmeden sarf edip de yok saydıkları Anlık bir hüsran alt tarafı. Aykırı zamanlardan zılgıt yedim, dünden akan Yine de tehir ettiğim bir tümcede serildim Boydan boya ve nüktedan bir serzenişe rast geldim Günün birinde. Telaşesi saklı içimde, Gülümsediğim hangi ahir zamansa, yine Süzdüğüm boydan boya serdiğim Bir gönlün güncesine sunduğum o maruzatım; Adsız bir zamanın kim bilir kalan hangi yarısı? Sözcüksüz bir tümceye rast gelmek benimkisi, Yüzümde seher yelinin ıslak muzipliği Ve tekerrür eden bir bilmece, Çözemediğim kıtalarda boy veren nasıl bir huzme ise, Kırık bir delalet arda kalan; Satırbaşı imlerde savurduğum atıl duyguları beşerin. Tümden gelen bir hezeyana denk düştüğüm En sefil darbe benimki, Gönülsüz kelamlarından sızan eloğlunun, Zaruri bir serzeniş mademki Yine de kanıksamaktansa susmalarda boğulduğum, Teferruatı dipsiz bir kaygıdan müteşekkil Hayli hoyrat ve yorgun bir ömre denk düşen. Kurşun sıktım hiçliğin teyakkuzunda Debdebeli bir yok oluşu mademki O kurşun gözlerinde devinen bir sarkacın Hidayeti iken dokunuşu evrenin. Yokluğun menzilini döşedim ellerimle, Yürek sesim hele ki indinde Yol yordam bilmez bir faninin o kayıp gölgesi. Şükre meyleden en vakur dokunuş, Gözlerimin mabedinde konuşlanan O tahakkümperver ve illet izleği Kırık dalların tutuştuğu En büyük yangın Çeperinde bir toz bulutu: Tüm dağılmışlığım, Tüm hezeyanım en susuz şarkıyı Yudumlarken damla damla. Hicreti ölü akşamların niyazında Yüklendiğim her acı; Damlarken zehri ölümlü imlerin Tehdit bürüyen gözlerinde Salkım saçak bir tümce: Adsız urgan gölgelerin yâd ettiği, Sırlı aynaların söz birlikteliği: Gözümden damlayan yine de Mahremi hangi im ise, Yüreği saran o beyhude menkıbe: Adı kayıp bir kıtanın, Sonu olmayan bir hikâyenin Kim bilir hangi saklı hikmeti Yine de ritüeli kayıplara karışan Bir aşkın hasret bildiği O yeknesak hüzün demlenirken Bir yakadan diğerine… Eremediğim kim bilir hangi günce, Nazarında en sefil faniden arda kalan Ölümlü o sergüzeşt tekil ve cahil aklıyla, Henüz yazmadığım şiirlerde yolumun kesişeceği Ne çok debdebeli yok oluş Ki mabedi telaffuzsuz bir sevdadan Geçerken yolu En bedbin tekerlemede saklı tuttuğum İsli ve vakur yalnızlığın talihsizliği kadar Yüklenirken günden güne. Asılsız bir ihbarı zikretti işte gün dönümü: Geç olmadan her ne ise kanıksadığım, Bilsem de müsebbibi yine aşk’a dair, Yüreğin ikrarından çok öte, Varlığımın hezimetinde doğurgan bir gölgeye Rast düşmüşken bedbin seyri Şu bedelsiz kelamlardan taşan en aklı evvel Tümce ise gediğinde yüreğin zikri. Densiz bir kelam, Tut ki rotası sapkın bir hezeyan: Yine de saklı tutulan tek bir beyandan öte Mihrabını yitirdiğim gece. Hırpani teselliler saklı ebemkuşağında, Günü birlik aşklar ve metazori bir iklimden Damlayan yeknesak, dillendiremediğim; Rahmetin imgesi bir duada varlığıma Kani olup, yüzümü aydınlık kılan Kim bilir kaçıncı hazanım? |