SENSİZ SEVDASIZ ANKARA’DA ÜÇ GÜN…Yıllar sonra Ankara’ya sensiz yolculuk yaptım. Otogarda kimse karşılamadı beni, kavuşanlar da ayrılanlar da ağlıyordu; ben suskun, sessiz, yalnız ve çaresizdim... Hüzünlü bir çocuğun gözleriydi bakışlarım; herşeyini yitirmiş bir müflisin ilk günü gibi.... kaç kez valizimi orda burda unuttum.şaşkındı ellerim, gözlerim... Gündönümünde gelemedim bu kez. Bir Hıdrellez’i daha sensiz yaşamak varmış hem de Ankara’da... Ah..ah anakara sensiz boş, sevimsiz ve anlamsız... nerden başlasam nasıl anlatsam Ankara’yı... belki okursun diye yazarken ağlamayacağım. Nasılsa görmeyeceksin ıslanan kağıtları; teknoloji mektupları vuralı yıllar oldu... Bu kente gelmemek için çok direndim. Bodrum Otogarı’na defalarca gidip geldim. Otobüse binmek öyle zor geldi ki.. Bilirsin yolculukları çok severim ben… şiire ve yolculuklara aşıktım ben… ama bu kez içimden gelmedi yola çıkmak, çünkü yolun sonunda kollarım ve gözlerim boşluğa bakacaktı. Mesleki bir toplantı içindi ve gitmek zorundaydım... Yoksa sensiz Ankara’yı yaşamak cehennemden farksızdı olacaktı, biliyordum. Üç yıl gibi gelen üç gün... Aşti’den başlayarak tüm Ankara mavzer olmuş kurşun sıkıyordu anılarımıza… her yerde hüzün vardı her yer cenaze... önce otogarda yalnızlaştım sonra metroda. Her yer hıncahınç insan; kimse sen değil.! Kızılay’da el ele dolaştığımız sokaklarda başka sevgililer vardı. Kıskandım, yalnızlaştım, azaldım, kaçacak yer aradım, ama insan kendinden kaçamıyor ki.... Burası Kızılay; burada gökkuşağıdır şiir. Burda sokaklar tanıdık. Yüksel Caddesi’nde bildik kalabalıklar... Dev-liseliler üç fidanı anmaya hazırlanıyordu. Polis arbedeye alışık, kaçanlar, kovalayanlar... Mal bulmuş mağribi gibi sevinen muhabirler... burası Türkiye’m... Dost Kitabevi’nde hiç yalnız kalmıyor kitaplar. Sayfalar çok mutlu. Sanki sen gelecekmişsin gibi yine saatlerce dolandım Dost’ta. Kitap baktığımı sanmış insanlar... seni okuyor, seni bekliyordum; gelmeyeceğini bile bile... her kitabın kapağında sen vardın… Ne bilsin insanlar! onlar seni yaşamadı ki kadınım, şiirim, gülüşünden şiirler yarattığım melek, huzurumun en bahar yanı... Belki de imkansız ve zor olmasıydı aşkı bu kadar değerli ve ulaşılmaz kılan… Her ne kadar billboard’lar ’imposssible is nothing’ dese de imkansızdır bazen aşk... Yenildim duvarlara, zamana.... Meclisin Dikmen kapısı taşralı ziyaretçilerle dolu; bir dokun, bin ah işit! Genelkurmay, Emekli sandığı, Bayındırlık Bakanlığı ve diğerleri; resmiyet koksa da bu beton gri blokları seviyorum, zira sen kokuyor her yer.... her şey... Güvenpark’ta hiç oturmadık seninle ama çok geçtik oradan. Bu nedenle oradan geçerken heyecanlandım yine... Meşrutiyet’te şipşirin bir kafede ,çay ve simit keyfi yaptık eki bir dostla. Sen de bizimleydin, seni andık iki cümleyle. Sonra sustum, sustuk… Bilirsin konuşacak çok şey olduğu zaman susarım… Kocatepe’de bize dua edecektim ki, resmi cenazeler ve sloaganlardan içeri giremedim. Beğendik’ten alışveriş yapamadım; hediye alacak kimsem kalmadı ki... Tesadüfen ortak dostumuz Süleyman’la karşılaştım. Sakarya’daki türkü barlarda şiir dinledik, türkülerle avuttuk düne ait ne varsa...ama seni konuşmadık. Zira deniz bitti...sahilde kış sesszliği, palamarlar teknelere kulaklarını tıkamış, dün sessiz ve ahrazdı... Karadeniz Pide, yine üniversitelilerle doluydu. Onlar için varsa yoksa ideolji, ders ve biraz da aşk. Ama çoğu karamsar ve öfkeli. Bir bilseler hayatlarının en güzel çağlarını yaşadıklarını… Ah farkındalık ah… Su Kafe’de oturup Yüksel caddesi’nden, Meşrutiyet’ten akan kalabalıkları izledim. Akşam üstü canlılığını bilirsin, hala aynı. Yine yalnızdım, sanki benden başka herkes mutluydu. Ellerimi çeneme dayadım, sustum, izledim, daldım...iki kere yalnızlık bu olmalıydı... Sen yine yoktun, oysa bu kafede ne kadar gülmüştük seninle...Yıllar ne çabuk geçmiş… daha fazla katlanamadım kalabalıklara ve Kızılay’a. Başkent Öğretmenevi’ne erkenden döndüm.Yemekten sonra odama çekildim uyuyabilene aşkolsun... Beynimi düşünce kasırgasından kurtarmak için, balkona çıktım. 10.kattan uyumaya hazıralanan Ankara’yı izledim yanımda sen varmış gibi… Karşımda Anıtkabir ve Gazi Hastanesi. Hani seni acil serviste beklediğim gece ve telaşımız geldi aklıma, bir de yanlış metroya binip indiğim gece... sabah kahvaltıdan sonra bahçeye indim herşey yerli yerindeydi. Ağladığın masaya bakamadım, tost ve çay istedi canım, sensiz yapamadım. Oradan uzaklaşmak istedim, canımı acıtıyordu her masa, her ağaç, her gölge... Maltepe’de elimde dürümle Kızılay’a yürümek istedim yapamadım. Tunalı Hilmi’de dondurma sensiz yavan ve tatsızdı, hani her köşeden abin çıkacak korkumuz vardı ya onu bile özledim :) ’NE KADAR YAŞARSAN YAŞA, SEVDİĞİN KADARDIR ÖMRÜN.GÜLEBİLDİĞİN KADAR MUTLUSUN’ (Can Yücel) diyen şaire hak verdim. sevgisiz ve SEN’siz her anımı yaşamdan saymadım ve senden sonra doyasıya gülemedim .Hele Ankara’yı sensiz yaşamak bir bilsen ömrümden kaç bahar çaldı... Sokaklarda el ele gülenleri gördükçe; küçüldüm, azaldım, anlamsız zamanlara kahrettim... Hatırlar mısın kursun son günüydü, sertifika alacaktın, ilk görüşmemiz hayatının önemli bir yol ayrımıydı, tören bitinceye kadar hiç oturamadım, dolandım durdum bahçede, heyecanım Ankara’ya sığmadı.YILLAR NE ÇABUK GEÇMİŞ.! oysa her şey bıraktığımız gibi her şey taptaze. Hani Bahçelievler’de dürüm yerken dayının telefonuyla irkilmiş korkmuştun ya ordayım şimdi. Öyle masum, öyle insan ve öyle kadındın ki... senden sonra şiir yazmak zor zor... Bin kere zor… Önce sevgili meslektaşımdın, sonra sevgilim oldun. Yazgımız ve yangınımız ortaktı. Belleğimizdeki tüm yaralar ortaktı. Gurbetlerimiz, törelerimiz, çilelerimiz ortaktı… Ayrıldığımız tek yer sıkı bir solcu oluşundu. Solcu değildim ama sol yanım senindi, insana bakışımız yeterdi. “Aslolan kentler değil, yüreklerdir demiştik.” Aslolan İNSAN… sabaha kadar yazabilirim, herşey belleğimde kayıtlı, ama hatırladıkça dağılıyorum, gözlerim, mantığımı dinlemiyor. yazamıyorum artık. belki başka sefere daha çok anlatırım bizi. Okuyacağını bilsem hep yazarım, ama kim bilir nerdesin şimdi? Ankara’ya benden sonra gittin mi, sen de kalabalıklar içinde yalnız kaldın mı, kaldırımlarda izi kaldı mı gözyaşlarının... Alperen OZAN 5-6-7 Mayıs 2010 Ankara |
Şiirin güzelliğini tekrar tekrar okuyarak hazını taktir ediyorum…
Güzel dileklerimle Kutlarım.
Çok çok Beğendim.
………………………………. Saygı ve Selamlar…