ıtır...ben en çok eski dökük ahşap bir masada iki kişilik oturmayı severdim en çok ta geceyi severdim demir attığım gözlerinde bir de kedim Itırı hey mavi kime diyorum çevirme bakışlarını gözlerimden haydi uzat parmağını bir sürümlükte olsa kon dudağıma kon ki yine umutsuzluğum beklemesin öncekiler gibi ve sen zaman yeter artık öpüp durma şakağımdan belli ki gelmişinde geçmişin kadar küfür dilimde haydi ne duruyorsun çek tetiği ya da çektir git üzerimden ya mehtap sana ne demeli kaç zamandır neredesin görünmeyeli hangi buluta yasladın göğüslerini hangi rüzgara sattın yıldızlarını söyle ay şahidimdir ki bu yol saman değil ve bil ki hiçbir su benim gibi diplemiyor artık seni … ben en çok adını bildiğim gitmelerden dönmeleri severdim en çok ta ne halde olduğumu bilerek gittiğim gündüz geceyi bir de kedim Itırı evveli nerede bilmem ama kalburu artık saman değil pireler kuaförleşti görmeyeli develer on line “bana bir masal anlat Baba ” out “ya Baba bırak şimdi bana masal anlatmayı” in oldu belli ki dünya terse sarıyor bu aralar bu aralar demişken yine sen düştün tepetaklak içime önüm arkam sağım solum deniz oldu birden oldu da ben yüzme bilmem ki off ne diyordum ha evet bütün göçler iptalmiş ikinci bir emre kadar terminal dolusu kuş inziva sessizliğinde ağlamaklı ağlamaklı dedim de bütün erkekler kadınlar uyumadan önce ağlarmış nedense bütün kadınlarda kocaları uyuduktan sonra sessizce ağlamak iyi gelirmiş insana bir de yatılı olmasa …ben aslında en çok adını bilmediğim kadınlara dokunmayı severdim en çok ta kendi kendime uyanıp kendime nazlanmayı bir de kedim Itırı… kedim Itır dedim de sahi o nerede… ilhanaşıcıhaziranikibinonaltı |