iftar vaktitelaşında yıldız kıpırtısı kasıklarında sancılı bir karanlık belli ki yine gece doğacak mehtapsızlığıma ve yine vurulacak zaman gözlerinden… anlamalıydım uykusuzluğuma devrilen boyası dökülmüş düşlerden adını bile bilmediğim tenimi acıtan ruhsuz sevişlerden ve şafağına kırgın doğmayan eksik güneşlerden kundaklara sarılı bir cennettim oysa aklım yaralı bir martının gagasında tutuşmadan önce tüm denizleri de ak sakallı mavi gözlü sanmıştım kül yağmurlarında gökkuşağım boğulana dek hiç bir secdeye alın hiç bir serviye gölge olamadım sessizliğimde hiç bir Tanrı da aramasın artık beni hiçliğimde ben duasız bir mezar nasılsa bulurum devrilmişliğime ben türkü bilmem çok iyi “off” çekerim sövmeye başlamadan sevmeyi de bilemedim sövmeyi de aslında en çok ta ölmeyi sevdim galiba bir de gözlerini ışığına söz geçiremeyen bir güneşe yasladım sırtımı yelkovanı kayıp bir zamanın akrep sabırsızlığı oldu ömrüm adımlarıma düşen soğukluk kış değil bunu da biliyorum ve tüm serçeler şahidimdir ki kanatlarımda hiç rüzgar beslemedim aynı toprağın tenindeki yağmurduk oysa aynı dil dik bilmediğimiz tüm alfabelerde zincirlere vurulmuş mahcup bir çift bakıştık açlığımıza oruçtuk içimizdeki arsızlıklarda hayattık buğusuna yataklık eden tüm ırmaklarda ormandık kuytusuna yaslandığımız tüm soluklarda telaşlı bir kıvılcımdık içimizde tutuşan tüm yangınlarda şimdi sıkıca giydir ya da ört geçmişimizin ayak izlerini ya da dön gel neredeysen iftar vakti… ilhanaşıcımayısikibinonaltı |
Yüreğine sağlık Kalemin susmasın
_____________________________________Selamlar