İHANET KULUÇKASI
Hadi dağlar kirlendiydi,
Başı dumanlı, Göğsü çimenli dağlar. Hadi onca leşi yıkadılardı Mehmetçiğin kanıyla... Bağrına taş basıp analar Hem dağlara, Hem çakallara ilendiydi. Ah neyleyim gülüm Ya o davullar neydi?.. Güm güm yüreğimize, Aklımıza fikrimize vurulan... Sonra o resmi zılgıtlar, Sarılar, yeşiller, allar neydi?… Hani kurulduydu ya, Şefkat abidesi mahkemeler, Yalvar yakar olunduydu ya, Pişmanız deyin diye… Meğersem buymuş, Aslanı kediye boğdurtmak dedikleri... Meğersem buymuş oyyyy… Gafletin… İhanetin... Utancın ve utanmazlığın adı buymuş. Hesabınız neydi? Para mı? Pul mu? Şan mı? Şöhret mi? Allah mı? Peygamber mi? Neydi, Allah aşkına neydi? Yoksa bu memleket, Bize cennet, Size cehennem miydi?.. Şimdi bir deyiverin; Eli kanlı hainler, Nasıl yerleşti caddelere sokaklara? Evine sofrasına nasıl oturdu, O cefakar cömert halkın. Yazık gün yüzü görmemiş fukara, Kimi kör kurşunlara... Kimi toplayıp pılı pırtısını, Kucakta emzikli bebeleri, Ve ellerinden sımsıkı tuttukları Ayakları yalın çocuklarla, Diyarı gurbetlere nasıl gitti… Gayrı şehit haberlerinin, Olmadığı gün var mı? Solmadığı bir mevsim var mı? Tomurcuk güllerin... En acısı da şimdi bunlar, Güneşin her gün doğup, Her gün batması gibi, Biraz hüzünlü, çokça sıradan. Ama o ufacık çocuk var ya, O kahraman şehidin yetimi. Al bayrağa sarılmış tabutu, Gösterip arkadaşına; ‘’Bak bu benim babam…’’ derken Sanki kına gecesindeymiş gibi… Bundan ötesine söz dayanmaz, Ah neyleyim gülüm neyleyim Yarın kurulanda divan, Gök iken biçilenlere, Bağrı taş olanlara, Boynu bükük kalanlara Ne diyelim ah, ne diyelim… Nisan,2016.Aydın |