Pînhânî
Âşikâr olduk bir bardak çaya.
Düştük Pînhanî’nîn yoluna. Kor yangına atılsak yeterdi, Nedir sonu olmayan bu yolun derdi? Adeta örselenmiş bir karanlığa, Gün ışığı görmek için düştü yollara, Ufuktan bahsediyorduk ya az evvel, Hayalden ibaretmiş meğer. Kalem kağıt elinde hasretine pervane, Öyle çok özlüyor ki özlemden öteye, Onun yokluğu götürüyor çıkmazlara, Sönüyor düşünceleri bir mum ışığında. O’nu duyan sadece o boş beyaz kağıt. İlk satırlara döküyor damla damla ağıt, Kayıyor bir anda fotoğrafa gözleri, Onsuz geçmezdi oysa ki güzü, gecesi.. Benliği görünmez bulutlara yelken açmış, Ağlamaklı bir gece vakti, kalemine sarılmış, Bembeyaz bir kağıt ve yanı başımızda bir fotoğraf O’na bakar, Karanlık bir odadan haykırıyor avazı çıktığı kadar. Çây var deriz ey Pinhani! Görünmez ufkunun nedir bu hali? Koca zamanda dertlerin mi tükendi? Gönül ehli bu, bırakma mübarek Piri’mi.. Ey Pînhânî! Gönül ehli bu.. Bırakma bu kutlu yolun yolcusunu.. |