KAYIP GÜLÜN BAYRAMIEy benim Kayıp Gülüm; Her bir bayramın arefesinde nice güllerle örtülü bağıstanımda Kokunun o enfes ikliminden yoksuk yaşadım hep Uzaktan seyre dalanlar, deli diyorlardı Kayıp Gülün kokusuna meftun bir aşık diye Lakap takarak, sokak sokak geziyorlardı. Sana tutkun olan bu gönül bahçemi, hased edip çekiştiriyorlar Orada, üzerinde şakıyan o tatlı bülbül sesini Açıktan açığa işitseler bile Bayramın neşesinin kendilerine saklayıp Bir çığırtkanlık yaparak Bülbül bize ait, sen de kimsin Sana ne olur var git işine derken Sana olan aşkımı benden çalmaya cüret ederken Kendimi siper ediyordum kurbanlık bir koç gibi Ve kurban olup taşa koyarken başımı, taş ihtizaza geldi. Sana olan her bir bakışım ve temaşam Binim için yakutvariydi ama “Süresiz bir Süre” Sözünü işitmiştim senden Aklım takılı kalıyor, bakıyordum yoluna yıldızların tepesinden. Çıkıp o ışıltılarıyla kalpleri eriten yıldızlara Ben de bir süre ölüyorum Kayıp Gülüm diyecektim ama Diyemedim…. Durma noktasına geldi, titredi, Vicdanım ve kalbim. Ey benim Kayıp Gülüm; Sen böyle basit sözlerle anlatılmazsın bilirim Sertlik yakışmazdı sana ama Ne yapayım Öyle düştü bu bayram da talihime, şansıma. Şu cihan böyle bir Kayıp Gül destanı görmüşmüydü acaba Öyle şimşekler ve gök gürültüsü olmuşmuydu paslı sinelerde Aşka muhtaç cümle gönüllerde. Sükutun sessiz çığlıklarını getiriyor şimdi Ney’ e üfeleyn Bir garip neyzen. RAd meleği, o en aziz rüzgarları sürüyor ve de üflüyor Göz kırpıyor bulutların arasından renksiz gözleriyle Kayıp Gülün o en temiz aşk denizinin üzerine. Derdest oldu şimdi bizi çekemeyenler Kurban etmeye teşebbüs eden Nemrud ruhlu Şahsiyetler. Gözlerdeki perde yeniden aralandı Kayıp Gülüm, Hayretler içinde geçmişin aşkları öyler bir terennüm etti ki Kader bir kez daha lehimize tecelli ederek Edilen tüm samimi dualarımızın hürmetine belki de Sanki tüm akılları başından aldı. Öyle bir hal, öyle bir endam, öyle bir Kayıp Gül aşkı Bugüne kadar ne yaşanmıştı Ne de Yaşanacaktı. Gül, şen/gül olmuştu artık, Şahidimizdi inceden inceye hem de Sanki Padişahın fermanını eline alıp okuyordu Alemde ne kadar yaratılan cisim varsa hepsine Arz ediliyordu Hakk’a bu aşkımız En masum hallerimizle, en edepkar vaziyetimizle Huzura çıkacaktık belki bu alemde Belki de baki olunan cennette. Kimbilir ötelerin aşıkları şöyle sesleneceklerdi Bu hali milir misin sen, sen neredesin ben kimim Nerdesin Ve Ne zaman geleceksin…. Tek kişiye bir çağrı olarak görünse de bu Bir bir ruh olup bir düşünce haline vasıl olunmuştu. Ey benim Kayıp Gülüm; Bu gönül şehrim, bu gönül bahçem şimdi suskun ve yalnız Kimsenin bilmediği meçhul mekan namıyla şirin bir gönül mahremi caddesinde Belki nikah sözünün verildiği değişik mabedlerde Tenlerin zaman zaman değdiği O ılık nefeslerin bile şifa niyetiyle içildiği Mesafelerin uzunluğuna rağmen her bir hatıranla şimdi O büyük şehrin kalabalık caddelerinden bana el sallarken gıyaben Yokluğunla pençeleşmekte. Bütün maharetlerimle sana seslenirken buradan İklimler değişikliğe uğradı gezdiğin o sokaklardan Bir demek gül demeti yaptı sana Yeniden açmaya namzet Hazan yapraklarından. Şimdi sana desem ki, bir süre hala devam mı etsin Yoksa ilk günkü gibi kördüğüm aşkı mı istersin? Murat AYDIN |