Doğduğum ,büyüdüğüm ,yaşadığım vede elveda diyeceğim bu şehre armağanım olsun.
İstanbulu bir altın külçesi halinde seyretmek, o kadar tatlı o kadar lezzetli bir sarhoşluk ki... bütün kainat bütün insanlar adeta efsunlu gibi her şey bu mukaddesliğin takdisine uğramış
*
kabuslu bir rüyadan dev gölgeler arasından doğardı güneş ışığında hayran bırakan manzara türleri kızıl balçığa bulanmış yağmur yağardı zerre zerre sonsuz zamanın içinden gelmiş gizli sembollerle
*
bir debdebe bırakılırdı boğazın solgun yüzüne kaç zamandan aşkın erişilmez iklimlerinden tecrit aynasına girmiş rıhtımlarında gezinen poyrazın delilikleriyle didişirdi yelkenler sırtüstü yüzen sandalların suratını tokatlardı dalgalar
*
her ağacın dallarında cıvıl cıvıl öterdi serçeler erguvan çiçeği, hanımeli ,akasya kokuları arasında güneş alevden bir ejder gibi kaynardı yürekleri kurşun gibi eritip kendi cevherine benzeterek
*
büyükçe bir şimşek parıltısı şehrin yarı harap sokaklarını caddelerin her cihetini doldururdu ufkun çizgisine kadar uzanan her dalga boyu her kıvrımını kendi rengiyle gözlere nakşederdi mistik ilhamların huzuruna çıkardı istanbul kim bilir hangi ihtirasların mahiyetini öğrenirdi
*
sonbahar mevsiminde eflatundan boncukları vardı parlak yelelerini sallayarak koşardı bulutlar geniş kanatlı martılar açlıktan havalanır ağlayan seslerinden başka hiçbir ses duyulmazdı sesini bir daha işittirmenin yanılgısıyla uçuşurlardı
*
sürüp giden tesadüflerinde ayrı bir merasim her gün yeni bir havadisle çalkalanırdı sokaklar büyük bir isyanın öncesi münakaşalar geceleri oteller her gün yeni baştan dolup boşalırdı gündüzleri elmas kadar parlak bir güneşin altında bin türlü hiddetle beraber yürürdü kalabalıklar
*
hulasa varlıkların aşk fısıltıları, kanat çırpışları, şıpırtıları kim bilir hangi sedef kabuğunda, balık pulunda, kaya çukurunda uyuyan ay ve yıldız binlerce varlığın sesleriyle uyanırdı bir ev sahibi gibi hoş geldin derdi elini uzatarak dost hayallerin kentine han odasında köylü kızına
*
mesut uykusundaydı saray yosun bakışlı uçurumun kenarında bir fener gibi akşamın son ganimetlerine ışık tutardı yavaş yavaş üstünün kapanışını, örtülüşünü seyrederdi istanbulun ta haliçe ilerleyen ve gerileyen dalgaların sağır gürültüsüyle
*
yağmurun sünger gibi delik deşik ettiği kaldırımlar cüsseleri üstünde aksiyle konuşurdu bir yığın hayali varlık kökü çok derinlerde çınarların rüzgarla dağılan yaprakları dalga seslerinin tiziyle derinleşen devası bir su kütlesi sıcaklığını kaybeden göklerin altında namütenahiye doğru akardı
*
deniz kenarında iskelede vakit geçirirdi bank üstünde oturup akşamın saatleri dağların ötesinde güneş kendi ölümünün ayinini koyu lacivert gölgelerden lahdini hazırlardı ufkun kıvrımlarına gümüş zırhlar geçirip altın bir yelpazeden yayılırdı ışık parçaları ateşten yarasalar şuraya buraya uçuşurdu gurubun her bereketi yağardı gökten
*
her gün birkaç geminin taşıyacağı yükler indirilirdi tekrar yüklenir, çivilenir tahta sandıklara yolcular güvertede kimi pencerelerde konuşurdu sadece ağlayan kadınların bakışları uzanırdı uzaklara kızlı, erkekli çocuklar ay ışığında oynaşırdı alaca karanlıkta evlerin bahçesinde
*
iki dizini altına alıp sandalyesinde öylece otururdu kız kulesi her lehçesiyle hurilere benzeyen çehresiyle yalılardan gelen boğazı bir altın filizi gibi tutuşturan ışığın altında eski istanbul kızlarının edalı bakışlarına nazire ederdi
*
ayın erişemediği gölgeler içindeydi evlerin ışıkları sokak fenerleri daha çok trajik şekilde kırmızı görünürdü gecenin tılsımlı yekpareliğinde kendi kendilerini yakarlardı açık pencerelerden dışarı vururdu yaldızlı karanlıklar bir çok ressamın peşinden koştuğu muhteşemlikte latif bir manzaranın kadim ihtişamını hatırlatırlardı
*
bütün geçmiş zamanları anlatan bir masaldı istanbul asırlar boyunca her efsaneden her şeyden bir tat çok az maceracının bir kaç haliyle yaşadığı bir büyü bir yığın ecdat mirası camilerde davudi ezan sesleri
*
bir vahdet-i vücut içinde buğulu mavilikler derin ve erişilmez sırların giziydi aşkın başka bir nevini keşfeder gibi bir tükenişten sonra yeniden doğuş gibi
*
suda kavisler çizerek yanı başlarından geçerdi bir kayığın ala bulaca aydınlığı çok eski bir metni tefsir eder gibi müphem parıltılarla onlarca gece kuşu bir akıntıya kapılmış karanlığın girdabında kendi musikilerini icra ederdi çalan söyleyen dinleyen sadece kendiriydi görünmeyen neylerden yaprak yaprak dökülürdü nağmeler
*
bir masal meyvesinin yarım dilimine benzerdi ay müptelaydı tepelerin üzerinde kızarmış ince parıltılara koyu bir aşkın diğer unsurları gibi kendi kendine icat ettikleri ışığın değişik hazlarını yaşarken mücevher değerinde mor, pembe, eflatun kıvılcımlar değişken parıltılar asil sırlarını taşırdı geceye
*
adeta bir rüyanın içindeydi istanbul çılgın bir hayalin düşündeydi mehtap perde perde açılan bir sonsuzluğun gümüşten yontulmuş dalga kıvrımlarıydı
*
yeni bir ahengin sıcak kokularını saçardı tadılmayan arzuların hasretiyle her zerre bir aynanın içinde hepsinden başka çehre ışıklar eski masallardan süzülmüş sesi duyulan rengi görülen her ne varsa hepsi bir arada hasılı hayallerin büyüsünde
*
billurdan külçelenmiş karanlığın derinliğinde henüz son kıvamı bulunamamış daha cazip seslerden üflerdi rüzgar ince kadehlerden iksirler çekip bir duanın sonucu gibi denizin üstüne fırlatırdı nefesini
*
bir kudretin etrafında tennurelerin dönüşleri niyazında hiç dinmeyen enfes nağmeler çehresinde altın sırmalar faslı baharın bambaşka ufuklarından taşınmış arap atları üzerinde cenge giden akıncılara benzer hepsi hoş duyguların cezbinde zamanı unutmuşlar
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Eski bir İstanbul efsanesi şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Eski bir İstanbul efsanesi şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
İstanbulu şiirlere,romanlara,kitaplara sığdırmak çok zor üstad. Ama bir doygun ve sağlam şiirde de böyle güzel anlatılabilirdi. Kutlarım etkin kaleminizi,sevgi ve esenlik dileklerimle...
İki dizini altına alıp sandalyesinde öylece oturuyordu kız kulesi her lehçesiyle hurilere benzeyen çehresiyle yalılardan gelen boğazı bir altın filizi gibi tutuşturan ışığın altında eski İstanbul kızlarının edalı bakışlarına nazire ederdi ....
Her bir dizesinde ayrı bir serenat ' İstanbul aşkı ancak bu kadar güzel resmedile bilir beyaz sayfalara .. Emeğinize sağlık sevgilerim ile Sayın redfer..
beren yılmaz tarafından 4/25/2016 9:53:41 AM zamanında düzenlenmiştir.
şiir harika yürek sesiniz var olsun selam ve sevgilerimi bıraktım efendim o kocaman yüreğe sonsuz saygılarımla iyigünler diliyorum tüm şiir seven yüreklere
Ama bir doygun ve sağlam şiirde de böyle güzel anlatılabilirdi.
Kutlarım etkin kaleminizi,sevgi ve esenlik dileklerimle...