TELAFFUZ EDEMEDİĞİM BİR CÜMLEDEN HÜKÜM GİYDİM...
En metruk tümceyi sır bildim;
Sırlı bir gecenin indinde; Telaffuz edemediğim bir cümleden Hüküm giydim, Devrik bir gönle meyletmişim madem: Hicap etmediğim gönülsüz bir serzeniş Kıblemi yol bildiğim. En telaşlı isyanı adsız ve yoldaş Bir imgede terk edilmişliğim: Hüzne dönük yüzümün asaleti, Yaşları yol bildiğim. Yas’a muhalif bir gönülden düşmüşüm madem Ve belli ki görünmezliğin mabedinde En melun suret, Karadan ibaret kedere terk edilmişliğim, Hali hazırda bir yok oluş, Nazenin bir gölgeden ibaret İken en demli sancı. Gıyabında kısık bir terennüm Sancıyan gamzelerin isyanında: Açmamasına kapalı ve fevri bir kutuda saklı Bilinmezin indinde kesif bir ahkâm Soyutlandığım en rahvan iklimde büyüttüğüm Çocuk sevinçlerimden arda kalan. En sessiz özgürlük, Yine sarkacında sevdaya gönül koymakla Eş değer bir hüznün dingin ölümlü, Damlayan nice rahmete delalet Gök kubbenin seyri ki tekelindeyim her daim, Kâh terk edilmişliğin kâh beyhude bir kelama Yığdığım anbean. İmler soluk en az yüzüm kadar, Simleri neşesiz bulutların davetkâr fazlasıyla, En az ölüm kadar. Rükû ettiğim aşka dönmekle yüzümü Görünmezin sükûneti kadar yüreğe iyi gelen; Bir mabedin sırdaş hüsranı Sadece Yaradan’la paylaştığım. Kaygılar da ölümlü benliğin sarnıcında ve gizemli Bir yok oluşun münafık telaşı, Dinginliğin husumetinde. Yine de kaybolmuşluğun girdabı, Devingen ruhun telaşı Ve fazlasıyla yaralı Döşediğim her satır arası. Söz de beyhude, iminde takıldığım, Mutlak bir galibiyetin sırdaş yalnızlığı Ruhun pervazından sarkıttığım; Bana dair hangi suretse, Varlığımın uzantısı; El veren onca tahakkümden sızan Ne çok gönül yarası, İçinde saklı her dem O ıssızlığın pervasızlığı. |