SENSİZLİK, SESSİZLİK ve BENSİZLİK
Gölgeler uzadı,
Alaçayır’dan Yazyurdu’na, Saf, ılık bir rüzgâr esti, Pir Sultan’dan Darıderesi’ne. Avşar Çayına kavuştu bir ucu. Yine de dağlar çekti beni, Acılı sitemlerinden yaralanmadım, Esen rüzgâr yaraladı beni. Onca zaman ayrı kalınca, Ancak anladım sensizliği… Dağ başının karanlığında üşüdüm, Yayvan dudaklarındaki suskun bakışını anımsayınca... Sızıltıyla bakan ışıltılı gözlerini, Sofraya çivilenen türkülerini de anımsadım. Sen ’ah’ ettikçe ben içten ağladım. O zaman ağustos böceklerinin sesi kesilirken, Arada bir baykuş sesi bozuyordu sessizliği… Tana ne kalmıştı ki? Hala gözlerinin kısıklığında türküler yayılıyordu, Dağlara, derelere, yazıya... Bir ateş böceği gibiydi ay, Yıldızlar gölgesinde kalmıştı. Sen ise öğrenemedin bensizliği... Süleyman ÖZEROL Ankara, 16 Mart 2016 |