bir demli günönce bir tren gelir istasyona gözlerinin içi gibi kara sen donarsın ben donarım yaz-bahar aylarında gövdeme yapışır sonra dediklerin hazırlanırız ayrılığa kim gidecekse gider artık gıcırdar tekerlekler yavaş yavaş belki sende kalabalık bende tenhalaşır ortalık sonra bir bulut kaynar iki dağın arasından üstüme gelir,gidişini sulayarak ve sen gibi kokar toprak girerim kasaba kahvesine katran gibi bir çay söylerim kendime dillerim acır,sözlerim acır konuşmam kimselerle akşamı beklerim tahta masada,demlene demlene tünemeye gelirken kuşlar dallara ince cılız bir yokuştan çıkarım sonra evimizin önü çiçek tarlası suya doymuş menekşelerin dibi sanki gözlerini unutmuşsun gibi aklıma düşer taş merdivenlerin kaç basamak olduğu neden böyle dik örmüşüm ki ömrümüz gibi insanın inip çıkarken yorulduğu hangisine otursam ki odaların hepsi semaya bakar pencerelerin çekip gitmiş bütün bulutlar ya bir yıldız kayarsa,aklıma düşerse ilk tuttuğum dilek sipariş de verilmiyor ki ölmek toprak tuz ve sen hepsini toparladın giderken kasım |