Tanıtım Yazısı
Yanlış kararlar verdiğin için değil, doğru kararlar verdiğin için bugün içinde bulunduğun çıkmazı yaşıyorsun.
Mantıklı kararlar vermekteki sorun herkesin aynısını yapıyor olmasıdır.
Eğer sen de herkesin verdiği kararları verirsen, sen de onlardan biri olursun. Oysa her zaman farklı bir hayat hayal etmiştin.
‘Ben olsam ne olur, olmasam ne olur!’ demeyin. Siz çok şey ifade ediyorsunuz. Bir ağaç, ormanı başlatabilir. Bir kuş, ilkbaharı müjdeleyebilir. Bir tebessüm arkadaşlığı başlatabilir. Bir tokalaşma bir ruhu canlandırabilir. Bir kelime bir hedefi belirleyebilir. Bir oy bir milletin hayatını değiştirebilir. Bir gülüş, sıkıntıyı yok edebilir. Bir adım, bir yolculuğu başlatabilir. Bir umut ruhu aydınlatabilir. Bir dokunuş acıyı hafifletebilir. Bir kalp, neyin doğru olduğunu bilebilir. Bir tek insan bir fark meydana getirebilir. Unutmayın her şey size bağlı.
24 saatin her dakikasını mantıklı ve duyarlı yaşayamazsın ki? Her şeyi her zaman dört dörtlük yapamazsın ki? Her adımı doğru atamazsın ki? Kendine sahip çık. Başkalarının sana yapmasından korktuğun şeylerin daha kötüsünü sen kendine yapıyorsun. İnsanların sana saygı duymamasından, seni küçümsemesinden, adam yerine koymamasından korkuyorsun, ama sen kendini yerden yere vuruyorsun.
Başkalarının seni onaylayıp kabul etmesini ölesiye istiyorsun, ama sen kendini onaylayıp kabul etmiyorsun. İnsanların senin iyi bir insan olarak görmesinin açlığını yaşıyorsun, ama sen kendini değersiz ve yetersiz görüyorsun. İstediklerini önce sen kendine ver. Bunun için kendinle barışmalısın, kendini affetmelisin. Utanmayı, kendini suçlamayı bırakmalısın.
Temel, Fadime ve Dursun arabayla giderlerken bir polis arabayı durdurmuş. Polis, ‘Merhaba efendim, bugün emniyet kemerini takan ilk sürücü sizsiniz; bu yüzden size bir hediyemiz olacak, tam 200 YTL!’ Polis parayı vermiş ve Temel’e sormuş:
‘Bu parayı nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?’
Temel, ‘Hemen cidip ehliyet alacağum!’ demiş.
Polis, ‘Ulan senin ehliyetin yok mu?’ deyince Fadime lafa atlamış: ‘Siz ona bakmayın memur bey, bu içince hep böyle sapıtıyor.’ Polis sinirlenmeye başlamış, bu arada Dursun lafa atlamış: ‘Ula ben size demedum mu çalınti arabayla yola çıkmayalım tiye.’ Polis iyice zıvanadan çıkmış ve birden bagajdan bir ses gelmiş: ‘Ne oldu uşaklar, geçtik mu sinuru?’
Eğer plan yaparsanız, başarısız olma ihtimaliniz düşük olur. Eğer başarısızlığa uğradıysanız, bu büyük bir ihtimalle doğru planlama yapmadınız ya da plana bağlı kalmadınız demektir.
Genelleme yaparız ve olaylara düz mantıkla bakarız. Yanlış varsayımlar her başarısızlığın temelinde yatar.
Türk’ün biri uçakla Amerika’ya gitmiş, çok yorgun olduğu için bir otele yerleşmiş ve uyumaya koyulmuş. Fakat tam uyayacakmış ki, yandaki daireden müthiş gürültü ve müzik sesleri gelmiş. Adam dayanamamış, duvarı yumruklayıp,
‘Kimsin! Uyumaya çalışıyoruz, bu ne gürültü’ diye bağırmış.
Karşı daireden tek ses:
‘Jean Claude Van Damme’
Bizim Türk bağırmış:
‘Gelirsem dördünüzün de bacaklarını kırarım!..’
Neyi varsayıyorsunuz? Yanlış olabilir mi?
Bir otobüs dolusu politikacı seçim kampanyası için dolaşıyorlardı. Otobüs büyük bir çiftliğin yanından geçerken, şoförün dalgınlığı yüzünden derin bir şarampole uçtu. Çiftçi koşarak gelip gece kurda kuşa yem olmasınlar diye cesetleri gömmeye başladı. Ertesi sabah, şerif soruşturma için çiftliğe gelir ve çiftçiye sorar:
‘Otobüsteki bütün politikacıları gömdün demek… hepsi de ölüydü, eminsin değil mi?’ Çiftçi cevap verir:
‘Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıların ne
kadar yalancı olduğunu bilirsiniz.’
Kendinizi bir başarısızlık abidesi olarak görüyorsanız, kulübe hoş geldiniz. Başarıyı yakalamış herkes, hayatının belli bir döneminde kendisini bu şekilde hissetmiştir. Hayatınızın bir yere gitmediğini düşünebilirsiniz.
Ben de bir zamanlar güvensizliklerimle savaşmak zorunda kalmıştım. Birçok kez içimden küçük bir ses bana, ‘Cengiz, sen yeterince iyi değilsin.’ derdi. Bir şekilde, başkası kadar iyi olduğuma kendimi ikna ettim ve bunun böyle olduğunu da gördüm. Siz de öylesiniz. Eğer başkaları öyle olmadığınızı söylüyorsa, onlara inanmayın. Siz başarıyı hak ediyorsunuz ve bunu isteyin.
Bir savaşçı olmalısınız. Her bulduğunuz fikir işe yaramayacak ya da hayata geçirmeye çalıştığınızda engellerle ve insanların önyargılarıyla karşılaşacaksınız. Yapamayacağınızı söyleyenler olacak. Bunların karşısında durabilmek için güçlü olmalısınız.Bunun en canlı şahidi ise tiyatrocu Yılmaz Erdoğan. Ferhan Şensoy’la birlikte en az yirmi kişinin ‘’Senden tiyatrocu olmaz’’ dediğini belirten Erdoğan, özellikle beceriksiz delikanlı Mükremin karakterini yazarken bu lafı çok duyduğunu söylüyor.
Arzuladığınız yaşama doğru hareket ederken bazı yüklerden kurtulmanız gerekir. Mazeretlerdir onlar.
Arkasına sığındığımız mazeretler de bu yalanlardır. Mazeretler, çoğunlukla yaşadıklarımızı çarpıtarak sorumluluğu üzerimizden atmak ya da kendimizi aklamak için uydurulan kılıflardır
‘Hayrola nereden?’
‘Be be ben mi? Ra rad radyodan geliyorum…’
‘Ne vardı radyoda?’
‘Spi spi spi spiker sı sı sınavı vardı da…’
‘Eeee, ne oldu?’
‘Bı bı bı bırak yahu? Kı kı kıravat tak tak takmadık diye almadılar.’
Her şeyin bir nedeni vardır. Günlük olarak yaşadığımız zorluklar ve sıkıntılar kendiliğinden oluşmaz. Çok kişi ise yaşananları şansa bağlar. Düşünsenize bir, dünyadaki her şey şans eseri gelişseydi. Kim bilir ne olurdu? Bir bakmışız Afganistan, Amerika’yı istila etmiş.
Dünyada bazı kanunlar vardır. Yer çekim kanunu gibi. Bir elmayı avucumuzdan bıraktığımızda şans eseri bir seferinde aşağı düşüp başka bir zaman havada uçmuyor. Ya da suyu 100 dereceye ısıttığımızda su donmuyor.
Hayatta tesadüf yoktur. Koç topluluğu yeniden yapılandırma çalışmalarının şans üzerine kurulu olduğunu bir düşünsenize. Tüm çalışanların isimleri kocaman bir çuvalın içine atılıyor ve kura işlemine göre ilk çıkan genel müdür, ikinci çıkan genel müdür yardımcısı derken bütün personel yeni görevlerine başlıyor. Saçma değil mi? Peki o zaman sen neden bazı şeyleri şans ya da kötü talih olarak açıklıyorsun? Senin yaşadıklarının istisna olacağı konusunda bir neden yoktur.
Birçoğumuz hayatımızın planlamasını bir başkasına bıraktı. Kendi hayatınızın planını yapmazsanız, tahmin edin ne olur? Başkalarının planlarının bir parçası olursunuz. Başkalarının sizin hakkındaki düşünceleri nedir? ‘Pek fazla bir şey değil.’ Peki, başkalarının sizin için planları nedir? ‘Pek fazla bir şey değil.’
Eğer akrabalarınız biraz daha olumlu olsa ne değişirdi? ‘Pek fazla bir şey değil.’ Ülkenin ekonomik durumu düzelse, enflasyon sıfır olsa hayatınızda ne değişirdi? ‘Pek fazla bir şey değil.’ Şartlar biraz daha düzelse ne olurdu? ‘Pek fazla bir şey değil.’ İnsanlar hayatları boyunca bütün umutları bu, ‘Pek fazla bir şey değil.’ listesine bağlı. Bu yüzden, bundan beş yıl sonrasında istemedikleri arabayı kullanacaklar, istemedikleri yerde yaşayacaklar, istemedikleri şeyleri giyecekler. Sahip olduklarına sahip olmak istemeyecekler, yapmak istemediklerini yapıyor olacaklar. Kendi işleri varsa, vergi affı ve SSK affının çıkmasını bekleyecekler. Olmak istemedikleri bir insan olacaklar. Her şey, önemli bir fark yaratmayacakların beklentisiyle başlamış oldu.
Şimdi soracaksınız, ‘O zaman bir insan hayatında ciddi bir değişiklik nasıl meydana getirebilir. ‘Pek fazla bir şey değil listesine değilse, neye güvenmemiz gerekir?’
Gerçeği görün, kendinize dürüst olun; ‘Bu çok kötü. Bunu kendime niye yapıyorum? Neden bu kötü durum içerisinde kalıyorum? Neden olabileceklerimin ümidini reddedip bu acı içerisinde yaşamaya devam edeyim? Daha iyisini hak etmiyor muyum? Neden mutsuz bir hayatı kabul edeyim?’
Aldığından daha fazlasını istediğini kabul edersen, acıları sadece istenmeyen bir misafir olarak görürsen, bütün gücünü toplayıp değişebilirsin.
Bir şeyleri netleştirdiyse, acı çektiğin zaman boşa gitmiş değildir. ‘Bir daha o hayata geri dönmeyeceğim.’ demek bile değişim konusun
Mantıklı kararlar vermekteki sorun herkesin aynısını yapıyor olmasıdır.
Eğer sen de herkesin verdiği kararları verirsen, sen de onlardan biri olursun. Oysa her zaman farklı bir hayat hayal etmiştin.
‘Ben olsam ne olur, olmasam ne olur!’ demeyin. Siz çok şey ifade ediyorsunuz. Bir ağaç, ormanı başlatabilir. Bir kuş, ilkbaharı müjdeleyebilir. Bir tebessüm arkadaşlığı başlatabilir. Bir tokalaşma bir ruhu canlandırabilir. Bir kelime bir hedefi belirleyebilir. Bir oy bir milletin hayatını değiştirebilir. Bir gülüş, sıkıntıyı yok edebilir. Bir adım, bir yolculuğu başlatabilir. Bir umut ruhu aydınlatabilir. Bir dokunuş acıyı hafifletebilir. Bir kalp, neyin doğru olduğunu bilebilir. Bir tek insan bir fark meydana getirebilir. Unutmayın her şey size bağlı.
24 saatin her dakikasını mantıklı ve duyarlı yaşayamazsın ki? Her şeyi her zaman dört dörtlük yapamazsın ki? Her adımı doğru atamazsın ki? Kendine sahip çık. Başkalarının sana yapmasından korktuğun şeylerin daha kötüsünü sen kendine yapıyorsun. İnsanların sana saygı duymamasından, seni küçümsemesinden, adam yerine koymamasından korkuyorsun, ama sen kendini yerden yere vuruyorsun.
Başkalarının seni onaylayıp kabul etmesini ölesiye istiyorsun, ama sen kendini onaylayıp kabul etmiyorsun. İnsanların senin iyi bir insan olarak görmesinin açlığını yaşıyorsun, ama sen kendini değersiz ve yetersiz görüyorsun. İstediklerini önce sen kendine ver. Bunun için kendinle barışmalısın, kendini affetmelisin. Utanmayı, kendini suçlamayı bırakmalısın.
Temel, Fadime ve Dursun arabayla giderlerken bir polis arabayı durdurmuş. Polis, ‘Merhaba efendim, bugün emniyet kemerini takan ilk sürücü sizsiniz; bu yüzden size bir hediyemiz olacak, tam 200 YTL!’ Polis parayı vermiş ve Temel’e sormuş:
‘Bu parayı nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?’
Temel, ‘Hemen cidip ehliyet alacağum!’ demiş.
Polis, ‘Ulan senin ehliyetin yok mu?’ deyince Fadime lafa atlamış: ‘Siz ona bakmayın memur bey, bu içince hep böyle sapıtıyor.’ Polis sinirlenmeye başlamış, bu arada Dursun lafa atlamış: ‘Ula ben size demedum mu çalınti arabayla yola çıkmayalım tiye.’ Polis iyice zıvanadan çıkmış ve birden bagajdan bir ses gelmiş: ‘Ne oldu uşaklar, geçtik mu sinuru?’
Eğer plan yaparsanız, başarısız olma ihtimaliniz düşük olur. Eğer başarısızlığa uğradıysanız, bu büyük bir ihtimalle doğru planlama yapmadınız ya da plana bağlı kalmadınız demektir.
Genelleme yaparız ve olaylara düz mantıkla bakarız. Yanlış varsayımlar her başarısızlığın temelinde yatar.
Türk’ün biri uçakla Amerika’ya gitmiş, çok yorgun olduğu için bir otele yerleşmiş ve uyumaya koyulmuş. Fakat tam uyayacakmış ki, yandaki daireden müthiş gürültü ve müzik sesleri gelmiş. Adam dayanamamış, duvarı yumruklayıp,
‘Kimsin! Uyumaya çalışıyoruz, bu ne gürültü’ diye bağırmış.
Karşı daireden tek ses:
‘Jean Claude Van Damme’
Bizim Türk bağırmış:
‘Gelirsem dördünüzün de bacaklarını kırarım!..’
Neyi varsayıyorsunuz? Yanlış olabilir mi?
Bir otobüs dolusu politikacı seçim kampanyası için dolaşıyorlardı. Otobüs büyük bir çiftliğin yanından geçerken, şoförün dalgınlığı yüzünden derin bir şarampole uçtu. Çiftçi koşarak gelip gece kurda kuşa yem olmasınlar diye cesetleri gömmeye başladı. Ertesi sabah, şerif soruşturma için çiftliğe gelir ve çiftçiye sorar:
‘Otobüsteki bütün politikacıları gömdün demek… hepsi de ölüydü, eminsin değil mi?’ Çiftçi cevap verir:
‘Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıların ne
kadar yalancı olduğunu bilirsiniz.’
Kendinizi bir başarısızlık abidesi olarak görüyorsanız, kulübe hoş geldiniz. Başarıyı yakalamış herkes, hayatının belli bir döneminde kendisini bu şekilde hissetmiştir. Hayatınızın bir yere gitmediğini düşünebilirsiniz.
Ben de bir zamanlar güvensizliklerimle savaşmak zorunda kalmıştım. Birçok kez içimden küçük bir ses bana, ‘Cengiz, sen yeterince iyi değilsin.’ derdi. Bir şekilde, başkası kadar iyi olduğuma kendimi ikna ettim ve bunun böyle olduğunu da gördüm. Siz de öylesiniz. Eğer başkaları öyle olmadığınızı söylüyorsa, onlara inanmayın. Siz başarıyı hak ediyorsunuz ve bunu isteyin.
Bir savaşçı olmalısınız. Her bulduğunuz fikir işe yaramayacak ya da hayata geçirmeye çalıştığınızda engellerle ve insanların önyargılarıyla karşılaşacaksınız. Yapamayacağınızı söyleyenler olacak. Bunların karşısında durabilmek için güçlü olmalısınız.Bunun en canlı şahidi ise tiyatrocu Yılmaz Erdoğan. Ferhan Şensoy’la birlikte en az yirmi kişinin ‘’Senden tiyatrocu olmaz’’ dediğini belirten Erdoğan, özellikle beceriksiz delikanlı Mükremin karakterini yazarken bu lafı çok duyduğunu söylüyor.
Arzuladığınız yaşama doğru hareket ederken bazı yüklerden kurtulmanız gerekir. Mazeretlerdir onlar.
Arkasına sığındığımız mazeretler de bu yalanlardır. Mazeretler, çoğunlukla yaşadıklarımızı çarpıtarak sorumluluğu üzerimizden atmak ya da kendimizi aklamak için uydurulan kılıflardır
‘Hayrola nereden?’
‘Be be ben mi? Ra rad radyodan geliyorum…’
‘Ne vardı radyoda?’
‘Spi spi spi spiker sı sı sınavı vardı da…’
‘Eeee, ne oldu?’
‘Bı bı bı bırak yahu? Kı kı kıravat tak tak takmadık diye almadılar.’
Her şeyin bir nedeni vardır. Günlük olarak yaşadığımız zorluklar ve sıkıntılar kendiliğinden oluşmaz. Çok kişi ise yaşananları şansa bağlar. Düşünsenize bir, dünyadaki her şey şans eseri gelişseydi. Kim bilir ne olurdu? Bir bakmışız Afganistan, Amerika’yı istila etmiş.
Dünyada bazı kanunlar vardır. Yer çekim kanunu gibi. Bir elmayı avucumuzdan bıraktığımızda şans eseri bir seferinde aşağı düşüp başka bir zaman havada uçmuyor. Ya da suyu 100 dereceye ısıttığımızda su donmuyor.
Hayatta tesadüf yoktur. Koç topluluğu yeniden yapılandırma çalışmalarının şans üzerine kurulu olduğunu bir düşünsenize. Tüm çalışanların isimleri kocaman bir çuvalın içine atılıyor ve kura işlemine göre ilk çıkan genel müdür, ikinci çıkan genel müdür yardımcısı derken bütün personel yeni görevlerine başlıyor. Saçma değil mi? Peki o zaman sen neden bazı şeyleri şans ya da kötü talih olarak açıklıyorsun? Senin yaşadıklarının istisna olacağı konusunda bir neden yoktur.
Birçoğumuz hayatımızın planlamasını bir başkasına bıraktı. Kendi hayatınızın planını yapmazsanız, tahmin edin ne olur? Başkalarının planlarının bir parçası olursunuz. Başkalarının sizin hakkındaki düşünceleri nedir? ‘Pek fazla bir şey değil.’ Peki, başkalarının sizin için planları nedir? ‘Pek fazla bir şey değil.’
Eğer akrabalarınız biraz daha olumlu olsa ne değişirdi? ‘Pek fazla bir şey değil.’ Ülkenin ekonomik durumu düzelse, enflasyon sıfır olsa hayatınızda ne değişirdi? ‘Pek fazla bir şey değil.’ Şartlar biraz daha düzelse ne olurdu? ‘Pek fazla bir şey değil.’ İnsanlar hayatları boyunca bütün umutları bu, ‘Pek fazla bir şey değil.’ listesine bağlı. Bu yüzden, bundan beş yıl sonrasında istemedikleri arabayı kullanacaklar, istemedikleri yerde yaşayacaklar, istemedikleri şeyleri giyecekler. Sahip olduklarına sahip olmak istemeyecekler, yapmak istemediklerini yapıyor olacaklar. Kendi işleri varsa, vergi affı ve SSK affının çıkmasını bekleyecekler. Olmak istemedikleri bir insan olacaklar. Her şey, önemli bir fark yaratmayacakların beklentisiyle başlamış oldu.
Şimdi soracaksınız, ‘O zaman bir insan hayatında ciddi bir değişiklik nasıl meydana getirebilir. ‘Pek fazla bir şey değil listesine değilse, neye güvenmemiz gerekir?’
Gerçeği görün, kendinize dürüst olun; ‘Bu çok kötü. Bunu kendime niye yapıyorum? Neden bu kötü durum içerisinde kalıyorum? Neden olabileceklerimin ümidini reddedip bu acı içerisinde yaşamaya devam edeyim? Daha iyisini hak etmiyor muyum? Neden mutsuz bir hayatı kabul edeyim?’
Aldığından daha fazlasını istediğini kabul edersen, acıları sadece istenmeyen bir misafir olarak görürsen, bütün gücünü toplayıp değişebilirsin.
Bir şeyleri netleştirdiyse, acı çektiğin zaman boşa gitmiş değildir. ‘Bir daha o hayata geri dönmeyeceğim.’ demek bile değişim konusun
daha fazla
Yazar: Cengiz Erşahin
Yayınevi: Tutku Yayınevi
ISBN: 9789944090100
Sayfa: 270s.
Boyut: 14x21 cm
Kapak:
Tarih: 2000
Kağıt Tipi: