Tanıtım Yazısı
Geleneksel anlayışımızda, “Çocuğu kendi hâline bırakırsan ahlaksız ve kötü birisi olacağı”na inanılır. Bu anlayış gereğince çocuğu ahlaklı ve iyi olmaya doğru itmek gerekir. Bunu yapmak zorundayız, çünkü “çocuk iyiliğe ve güzelliğe gitmemek için ayak direyecek ve işleri zorlaştıracak” gibi bir anlayış ta genlerimize kadar işlemiş. Çocuklar sanki doğuştan kötüymüş de biz onları iyi yola götüreceğiz. İyilik ve güzelliğe doğru itip tepeceğiz. Bu doğru mu? Çocukların ne kadar masum, ne kadar iyilik ve güzellikle dolu olduğunu hepimiz görüyoruz. Buna çocuğu olan veya etrafında çocuk olan herkes şahittir. Bir dostum, torunu ile oğlu arasında geçen şu olayı anlatmıştı: Dostumun oğlu evlerine bir elektrikli süpürge almış. Süpürge bozuluncu oğlu süpürgeyi sökmüş; kendince yağsız olduğuna karar vermiş ve yağlamış. Sonra tekrar monte etmiş ama süpürge çalışmamış. Genç adam dört yaşındaki oğluyla süpürgeyi servise götürmüş. Servis görevlisi süpürgeyi inceledikten sonra: “Bu süpürgeyi söktünüz mü?” diye sorunca dört yaşındaki oğlu: “Amca babam bu süpürgeyi söktü ve yağladı.” demeye çalışmışsa da babası lafı ağzından alıp telaşla oğlanı susturmaya çalışmış ve sökmediklerini söylemiş. Zaten dört yaşındaki çocuk düzgün konuşamadığı için servis görevlisi onun söylediğinden bir şey anlamamış. Oradan ayrıldıktan sonra oğlan olayı anlayamamanın verdiği şaşkınlıkla: “Baba niçin süpürgeyi söktüğümüzü o amcaya söylemedik?” diye babasına sormuş. Baba nasıl açıklasın bu durumu? Tabii lafı geçiştirmiş ama bu olay günlerce sürmüş ve çocuk günlerce bu soruyu sormaya devam etmiş; her seferinde de baba bu soruyu geçiştirmiş.
Şimdi sormamız gereken: “Bu durumu çocuğa anlatabilir miyiz?” Babanın bu sahtekarlığını çoğumuz anlatmakta güçlük çekeriz. Ama ne yazık ki bu ülkede yaşayan çoğu insan bu olayda babayı haklı bulur. Hatta benim kasten babayı “sahtekar” sözcüğüyle itham etmemden çoğumuz rahatsız oluruz. Çünkü, bunu sahtekarlık olarak görmeyiz. Bu sahtekarlıktır. Peki nasıl oluyor da sahtekarlık olan bir durumu içimize rahatlıkla sindirebiliyor ve benim suçlamamı da çoğumuz haksızlık olarak görüyoruz. Oysa çocukken hepimiz dört yaşındaki torun gibi değil miydik? Nasıl oluyor da bir ülkede insanlar çocukları iyiliğe ve güzelliğe doğru yönlendireyim derken çocuklar büyüyünce sahtekar olabiliyor? Şimdi hepimiz oturup bunu düşünmek zorundayız. Biz gerçekten neydik ne olduk? Belli ki doğruyduk yanlış olduk, düzdük eğildik. Gerçekten yaptığımız işi Türkçede bu şekilde daha güzel ifade edemezdik. Yani biz iyilik ve güzellikle dolu olan çocuklarımızı eğiterek bozuyoruz. Yani sözcüğün ifade ettiği gibi eğiyoruz. Onları eğitmeye çalışmasak onlar kurtulacak ve daha iyi insanlar olabilecek. İşte bu tarz eğitme hevesimiz her yerde var. Aklımıza gelen her konuda düzleri eğitme hevesindeyiz. Zaten düz olan insanları becerikli eğitim anlayışımızla yamuk yumuk yapıyoruz. Eğitme hastalığımız tıpkı bir virüs gibi, ne yazık ki şimdi de buluşçuluğa da bulaşmak üzere.
Buluşçuluğun geçmişte olduğu gibi “geleceğin mimarı” olduğu gerçeği gittikçe daha çok kişi tarafından anlaşılması beni telaşlandırıyor. Elimi çabuk tutmam gerektiğini hissediyorum. Çünkü az kaldı, yakında buluşçu eğitimi kurs programları da başlayacak, okullara buluşçu eğitimi adı altında bin bir türlü saçmalık konulması için baskılar artacak. Çok bilmişler ülkede ortaya çıkan her soruna ders konsun diye bağırdıkları gibi bu iş içinde ders olsun diye tutturacaklar. Oysa buluşçuluk zaten genlerimizde var. Zaten biz buluşçuyuz ve sorun çözücüyüz. Doğuştan bu özelliğe sahibiz, tek yapmamız gereken bu özelliğimizi “eğiteceğim, öğreteceğim” diye telef etmememizdir. Başka bir deyişle, doğuştan sahip olduğumuz iyilik ve güzellikleri eğiterek yamuk yumuk ettiğimiz gibi, buluşçuluk özelliklerimizi de eğitiyoruz diyerek yok etmeyelim.
Bu kitabı bunları anlatmak için yazdım. Bizi buluşçu yapan doğuştan sahip olduğumuz özelliklerimizin neler olduğunu ve bu özellikleri nasıl korumamız gerektiğini, nasıl yok etmeden yetişkinliğe ulaştırabileceğimizi anlatmaya çalıştım. İşte bu nedenle buluşçu eğitilemez, yetişir diyorum.
Şimdi sormamız gereken: “Bu durumu çocuğa anlatabilir miyiz?” Babanın bu sahtekarlığını çoğumuz anlatmakta güçlük çekeriz. Ama ne yazık ki bu ülkede yaşayan çoğu insan bu olayda babayı haklı bulur. Hatta benim kasten babayı “sahtekar” sözcüğüyle itham etmemden çoğumuz rahatsız oluruz. Çünkü, bunu sahtekarlık olarak görmeyiz. Bu sahtekarlıktır. Peki nasıl oluyor da sahtekarlık olan bir durumu içimize rahatlıkla sindirebiliyor ve benim suçlamamı da çoğumuz haksızlık olarak görüyoruz. Oysa çocukken hepimiz dört yaşındaki torun gibi değil miydik? Nasıl oluyor da bir ülkede insanlar çocukları iyiliğe ve güzelliğe doğru yönlendireyim derken çocuklar büyüyünce sahtekar olabiliyor? Şimdi hepimiz oturup bunu düşünmek zorundayız. Biz gerçekten neydik ne olduk? Belli ki doğruyduk yanlış olduk, düzdük eğildik. Gerçekten yaptığımız işi Türkçede bu şekilde daha güzel ifade edemezdik. Yani biz iyilik ve güzellikle dolu olan çocuklarımızı eğiterek bozuyoruz. Yani sözcüğün ifade ettiği gibi eğiyoruz. Onları eğitmeye çalışmasak onlar kurtulacak ve daha iyi insanlar olabilecek. İşte bu tarz eğitme hevesimiz her yerde var. Aklımıza gelen her konuda düzleri eğitme hevesindeyiz. Zaten düz olan insanları becerikli eğitim anlayışımızla yamuk yumuk yapıyoruz. Eğitme hastalığımız tıpkı bir virüs gibi, ne yazık ki şimdi de buluşçuluğa da bulaşmak üzere.
Buluşçuluğun geçmişte olduğu gibi “geleceğin mimarı” olduğu gerçeği gittikçe daha çok kişi tarafından anlaşılması beni telaşlandırıyor. Elimi çabuk tutmam gerektiğini hissediyorum. Çünkü az kaldı, yakında buluşçu eğitimi kurs programları da başlayacak, okullara buluşçu eğitimi adı altında bin bir türlü saçmalık konulması için baskılar artacak. Çok bilmişler ülkede ortaya çıkan her soruna ders konsun diye bağırdıkları gibi bu iş içinde ders olsun diye tutturacaklar. Oysa buluşçuluk zaten genlerimizde var. Zaten biz buluşçuyuz ve sorun çözücüyüz. Doğuştan bu özelliğe sahibiz, tek yapmamız gereken bu özelliğimizi “eğiteceğim, öğreteceğim” diye telef etmememizdir. Başka bir deyişle, doğuştan sahip olduğumuz iyilik ve güzellikleri eğiterek yamuk yumuk ettiğimiz gibi, buluşçuluk özelliklerimizi de eğitiyoruz diyerek yok etmeyelim.
Bu kitabı bunları anlatmak için yazdım. Bizi buluşçu yapan doğuştan sahip olduğumuz özelliklerimizin neler olduğunu ve bu özellikleri nasıl korumamız gerektiğini, nasıl yok etmeden yetişkinliğe ulaştırabileceğimizi anlatmaya çalıştım. İşte bu nedenle buluşçu eğitilemez, yetişir diyorum.
daha fazla
Yazar: H. Alp Boydak
Yayınevi: Beyaz Yayınları
ISBN: 9789755991085
Sayfa: 214s.
Boyut: 14 x 20 cm
Kapak: Ciltsiz
Tarih: 1905
Kağıt Tipi: 2.Hamur