İncelemeler
İnceleme
Şair Arife Özden'in temmuz 2023 de Boy Yayınlarından çıkardığı ilk şiir kitabıdır. Doksan beş sayfadan oluşan eserde toplamda altmış yedi şiir bulunuyor.
İçindekiler bölümünden sonra ''Yokluğunun ayazında üşüyor yüreğim, bu kaçıncı yama yaralarıma?'' dizeleriyle gönlünün sevda yanına parça parça lirik şiirler örmeye başlıyor. Serbest şiirlerin yanı sıra, genelinde on birlik ölçü kalıbı kullanılarak oluşturulan hece çalışmalarında sesin kesildiği duraklarda şiirin ahengi artırılırken, okuyucuya da bir nefeslik susma ve düşünme payı ustalıkla bırakılıyor.
Edebi açıdan zengin, derinlikli ve düşündürücü olan birçok şiirinde melankoliyle yoğrulmuş iç sesini dışarıya biz okuyuculara aktarırken yer yer bireysel ve toplumsal kayıpların ve içsel kırgınlıklar aynasının Arife Özden farkıyla bize nasıl yansıdığını görüyoruz.
Adaletsizliklere, haksızlıklara ve kötülüklere tepkisiz kalmayıp yapılan yanlışları yok etme gayesiyle ''bir silgi olsaydım, bütün kötülükleri silerdim'' diyerek çok sevdiği çocukları ve öğrencilerini masumiyet ve iyilik arzusunun en anaç yanıyla sarmalarken onlara tertemiz bir dünya bırakmak istiyor. Hayatta engelleyemediği, korumaya gücünün yetmediği durumlarla karşılaştığında ise üzüntüsünü ve çaresizliğini sessiz bir ağıtla dile getiriyor. Bir taraftan içinde söndüremediği bireysel yangınlardan dem vururken şairimiz, bir taraftan da talana uğrayan yanlarından bahsediyor. 2021 yılında yok olan binlerce ağacın önem ve değerini empati yoluyla anlatarak orman yangınlarına dikkat çekiyor.
Sayfaları çevirdikçe kimi zaman siyaha dönüyor ömrümüz, kor gibi yanarken sızlıyor yüreğimiz. Yarınlar buğulu, umutlar yorgun olsa da huzur kuşunu yakalamaktan hiç vazgeçmemiş şairimiz. Ömrün hasat zamanında payımıza hüzün düşerken, kendimiz için bir şey yapıp hayallere dalıyoruz. Bazen baharı olmayan sokaklarda bir muştu bekliyor, sevgiliyi arıyoruz. Bazen de bin bir mana içinde masallardan bir hisse kapıyoruz.
Kitaba adını veren yitik çığlığa göz attığımızda ise yoğun imgelerle karşılaşıyoruz. Yalnızlık, karanlık, hüzün, sabır, pişmanlık, suskunluk, yokluk, müphem hatıralar gibi temaların öne çıktığı bu şiirde sembollerin; şebiyelda, İbrahimi nefes, nemrudun harı, sisli çöl vahameti, korlarla çevrili vadiler gibi dini ve mitolojik göndermelerle birlikte kullanıldığını görüyoruz.
Şiirinde, hüznü ruhsal yolculuğuna rehber kılan şairimiz ironik bir şekilde ''hüznün'' yolunu aydınlatan bir ışık olduğunu söylüyor. ''Süt beyazı küheylan'' saflık ve temizliğe doğru telaşlı bir kaçışı anlatırken'' soluk soluğa çırpınmak '' ifadesiyle de bütün çabalarının umutsuzlukla son bulduğundan bahsediyor. Duygularının döküldüğü yerde yitik bir çığlık barındıran şairimiz ifade edilemeyen bu acının içinde ''isminin geçtiği dizelerde'' ve ''adın düşerken yüreğimin memnu satırlarına'' sözleriyle kendine yasakladığı duygu ve düşünceleri büyük bir kayıp gibi görerek üzerini gözyaşlarıyla örtüyor. ''sarar benliğimi suskunluğun nedameti'' dizelerinde geçmişte dile getiremediği şeylerin birikmişliğinin verdiği ağırlık sonucunda duyduğu pişmanlığı anlatırken şu ifadelerinde ise aslında yazıp yazıp sildiği kağıtlara içini döktüğünü anlıyoruz. ''Buruşturup bir köşeye attığım binlerce kelam içinde, yüreğim sıkışıp kalır yokluğunun cenderesinde.'' O, yokluk ki şairimizin duygularının en had safhada yaşanmasına neden oluyor ve büyük bir ruhsal yükün içine girdiğini ve bu yükün tarifinin ''terazimi şaşırtır kalemime çöken ağırlık'' ifadesiyle birebir desteklendiğini anlıyoruz.
Yaralarından bahsediyor şairimiz bir başka dizede... Kabuk tutmayan yaralarından... Ve bunun çaresinin sadece gözlerde olduğunu söylüyor. ''Gözler'' sözcüğünün şiirlerde sıklıkla kullanıldığını hepimiz biliriz. Yitik Çığlık şiirinde ise gözler çok farklı bir şekilde anlamlandırılmış. içinde bulunduğu yokluk acısının verdiği derin ızdırabın somut olarak görmese de düşüncede ya da hayali bir varlık olarak kalsa da kendisine iyi gelecek tek şeyin, aklına düşen gözlerden başka bir şey olamayacağını vurguluyor. Ve son olarak ''Ah ömür takvimimin güzel günlerine düşen yangın'', ''kurumuş gül yaprakları'', ''ölüm uykusuna düşen dünyevi kalabalık'' ilgimi çeken diğer dizeler. Buradan da anlıyoruz ki ölüm dediğimiz şey kaçınılmaz bir gerçek, ne yaşarsak yaşayalım üzerimizdeki yükler elbet bir gün anlamını yitirecek.
Akıcı ve ritmik hece şiirlerine dönecek olursak içlerinden bestelenmiş sözler var mıydı bilemiyorum ama birçoğu güfte olarak hazır ol da bekliyordu sanki. Özellikle ''Elimde Değil'' adlı şiiri okurken elimde olmadan dilimde türküleştiğini fark ettim sözlerin. Kulağımda bağlamanın o vurgulu sesi; geçmişime, kanayan yaralarıma, özlemlerimin ç'ağladığı çocukluk yıllarıma götürüverdi beni bir çırpıda.
Hicran kuyularındaki mürekkebi usta kalemiyle usul usul çekerek halini tutkulu bir duyguyla arz eden şairimiz kan bağından öte can bağına yazdığı şiiriyle, hem gözleri hem de yürekleri dolduruyor. Anlatım dilinin oldukça akıcı olduğu kitapta derinlemesine yaptığım yolculuk beni şairimizin kıymetli dostlarına ithaf ettiği bir şiirle buluşturuyor. Dostlarını candan selamlarken sarf ettiği dua niteliğindeki sözleri ise oldukça duygulandırıyor.
Akılda kalıcı ve dikkat çekici şiirlerden biri de kokunun metafor olarak kullanılıp hem İstanbul'un büyülü atmosferini hem de bir sevginin verdiği sıcaklık ve özlemin duygusal imgelerle anlatıldığı ''İstanbul sen kokar'' adlı şiirdi. Okuduğum her şiirin tınısını dikkatle dinlerken aşka dair nasihat niteliğinde şu sözlerin büyüsüne kapılıyorum. ''Sevmeyi bilmeyen çıkmasın bu yola, yaşanmasın sevdalar sonunda ayrılık olacaksa.''
Kitabın sonlarına doğru zamanın sisli denizinde içinin en içine sığınırken görüyoruz şairimizi. Birkaç dize gözyaşıyla tevekkül içinde ölümü düşünüyor. En sevgiliye gönülden seslenip arınma ihtiyacını dillendirirken, kalemini de bir nebze olsun dinlendiriyor.
EbRuAsya//
İçindekiler bölümünden sonra ''Yokluğunun ayazında üşüyor yüreğim, bu kaçıncı yama yaralarıma?'' dizeleriyle gönlünün sevda yanına parça parça lirik şiirler örmeye başlıyor. Serbest şiirlerin yanı sıra, genelinde on birlik ölçü kalıbı kullanılarak oluşturulan hece çalışmalarında sesin kesildiği duraklarda şiirin ahengi artırılırken, okuyucuya da bir nefeslik susma ve düşünme payı ustalıkla bırakılıyor.
Edebi açıdan zengin, derinlikli ve düşündürücü olan birçok şiirinde melankoliyle yoğrulmuş iç sesini dışarıya biz okuyuculara aktarırken yer yer bireysel ve toplumsal kayıpların ve içsel kırgınlıklar aynasının Arife Özden farkıyla bize nasıl yansıdığını görüyoruz.
Adaletsizliklere, haksızlıklara ve kötülüklere tepkisiz kalmayıp yapılan yanlışları yok etme gayesiyle ''bir silgi olsaydım, bütün kötülükleri silerdim'' diyerek çok sevdiği çocukları ve öğrencilerini masumiyet ve iyilik arzusunun en anaç yanıyla sarmalarken onlara tertemiz bir dünya bırakmak istiyor. Hayatta engelleyemediği, korumaya gücünün yetmediği durumlarla karşılaştığında ise üzüntüsünü ve çaresizliğini sessiz bir ağıtla dile getiriyor. Bir taraftan içinde söndüremediği bireysel yangınlardan dem vururken şairimiz, bir taraftan da talana uğrayan yanlarından bahsediyor. 2021 yılında yok olan binlerce ağacın önem ve değerini empati yoluyla anlatarak orman yangınlarına dikkat çekiyor.
Sayfaları çevirdikçe kimi zaman siyaha dönüyor ömrümüz, kor gibi yanarken sızlıyor yüreğimiz. Yarınlar buğulu, umutlar yorgun olsa da huzur kuşunu yakalamaktan hiç vazgeçmemiş şairimiz. Ömrün hasat zamanında payımıza hüzün düşerken, kendimiz için bir şey yapıp hayallere dalıyoruz. Bazen baharı olmayan sokaklarda bir muştu bekliyor, sevgiliyi arıyoruz. Bazen de bin bir mana içinde masallardan bir hisse kapıyoruz.
Kitaba adını veren yitik çığlığa göz attığımızda ise yoğun imgelerle karşılaşıyoruz. Yalnızlık, karanlık, hüzün, sabır, pişmanlık, suskunluk, yokluk, müphem hatıralar gibi temaların öne çıktığı bu şiirde sembollerin; şebiyelda, İbrahimi nefes, nemrudun harı, sisli çöl vahameti, korlarla çevrili vadiler gibi dini ve mitolojik göndermelerle birlikte kullanıldığını görüyoruz.
Şiirinde, hüznü ruhsal yolculuğuna rehber kılan şairimiz ironik bir şekilde ''hüznün'' yolunu aydınlatan bir ışık olduğunu söylüyor. ''Süt beyazı küheylan'' saflık ve temizliğe doğru telaşlı bir kaçışı anlatırken'' soluk soluğa çırpınmak '' ifadesiyle de bütün çabalarının umutsuzlukla son bulduğundan bahsediyor. Duygularının döküldüğü yerde yitik bir çığlık barındıran şairimiz ifade edilemeyen bu acının içinde ''isminin geçtiği dizelerde'' ve ''adın düşerken yüreğimin memnu satırlarına'' sözleriyle kendine yasakladığı duygu ve düşünceleri büyük bir kayıp gibi görerek üzerini gözyaşlarıyla örtüyor. ''sarar benliğimi suskunluğun nedameti'' dizelerinde geçmişte dile getiremediği şeylerin birikmişliğinin verdiği ağırlık sonucunda duyduğu pişmanlığı anlatırken şu ifadelerinde ise aslında yazıp yazıp sildiği kağıtlara içini döktüğünü anlıyoruz. ''Buruşturup bir köşeye attığım binlerce kelam içinde, yüreğim sıkışıp kalır yokluğunun cenderesinde.'' O, yokluk ki şairimizin duygularının en had safhada yaşanmasına neden oluyor ve büyük bir ruhsal yükün içine girdiğini ve bu yükün tarifinin ''terazimi şaşırtır kalemime çöken ağırlık'' ifadesiyle birebir desteklendiğini anlıyoruz.
Yaralarından bahsediyor şairimiz bir başka dizede... Kabuk tutmayan yaralarından... Ve bunun çaresinin sadece gözlerde olduğunu söylüyor. ''Gözler'' sözcüğünün şiirlerde sıklıkla kullanıldığını hepimiz biliriz. Yitik Çığlık şiirinde ise gözler çok farklı bir şekilde anlamlandırılmış. içinde bulunduğu yokluk acısının verdiği derin ızdırabın somut olarak görmese de düşüncede ya da hayali bir varlık olarak kalsa da kendisine iyi gelecek tek şeyin, aklına düşen gözlerden başka bir şey olamayacağını vurguluyor. Ve son olarak ''Ah ömür takvimimin güzel günlerine düşen yangın'', ''kurumuş gül yaprakları'', ''ölüm uykusuna düşen dünyevi kalabalık'' ilgimi çeken diğer dizeler. Buradan da anlıyoruz ki ölüm dediğimiz şey kaçınılmaz bir gerçek, ne yaşarsak yaşayalım üzerimizdeki yükler elbet bir gün anlamını yitirecek.
Akıcı ve ritmik hece şiirlerine dönecek olursak içlerinden bestelenmiş sözler var mıydı bilemiyorum ama birçoğu güfte olarak hazır ol da bekliyordu sanki. Özellikle ''Elimde Değil'' adlı şiiri okurken elimde olmadan dilimde türküleştiğini fark ettim sözlerin. Kulağımda bağlamanın o vurgulu sesi; geçmişime, kanayan yaralarıma, özlemlerimin ç'ağladığı çocukluk yıllarıma götürüverdi beni bir çırpıda.
Hicran kuyularındaki mürekkebi usta kalemiyle usul usul çekerek halini tutkulu bir duyguyla arz eden şairimiz kan bağından öte can bağına yazdığı şiiriyle, hem gözleri hem de yürekleri dolduruyor. Anlatım dilinin oldukça akıcı olduğu kitapta derinlemesine yaptığım yolculuk beni şairimizin kıymetli dostlarına ithaf ettiği bir şiirle buluşturuyor. Dostlarını candan selamlarken sarf ettiği dua niteliğindeki sözleri ise oldukça duygulandırıyor.
Akılda kalıcı ve dikkat çekici şiirlerden biri de kokunun metafor olarak kullanılıp hem İstanbul'un büyülü atmosferini hem de bir sevginin verdiği sıcaklık ve özlemin duygusal imgelerle anlatıldığı ''İstanbul sen kokar'' adlı şiirdi. Okuduğum her şiirin tınısını dikkatle dinlerken aşka dair nasihat niteliğinde şu sözlerin büyüsüne kapılıyorum. ''Sevmeyi bilmeyen çıkmasın bu yola, yaşanmasın sevdalar sonunda ayrılık olacaksa.''
Kitabın sonlarına doğru zamanın sisli denizinde içinin en içine sığınırken görüyoruz şairimizi. Birkaç dize gözyaşıyla tevekkül içinde ölümü düşünüyor. En sevgiliye gönülden seslenip arınma ihtiyacını dillendirirken, kalemini de bir nebze olsun dinlendiriyor.
EbRuAsya//
daha fazla
Boy Yayınları
- Puan vermedi
Yitik Çığlık
Arife Özden
- Boy Yayınları
- 2023
6 gün
İnceleme
Kitap gayet akıcı bir dilde yazılmış. İnsana empati yapmayı öğreten değerli bir eser. Herkese tavsiye ediyorum. Okuduğunuza pişman olmayacaksınız.
Can Yayınları
-
5/5 puan verdi
Okudu
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Victor Hugo
- Can Yayınları
- 0
İnsan derdinin üstüne kapanıp oturursa deli olur....
İnceleme
"Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var, beyefendi!
Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var..."
Soluk soluğa okuduğum ve beni kâh üzen kâh umutlandıran sayfaların arasında diyar diyar gezdiren duygu yüklü bir eser....
Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var..."
Soluk soluğa okuduğum ve beni kâh üzen kâh umutlandıran sayfaların arasında diyar diyar gezdiren duygu yüklü bir eser....
daha fazla
Yapı Kredi Yayınları
- Puan vermedi
Okudu
Kuyucaklı Yusuf
Sabahattin Ali
- Yapı Kredi Yayınları
- 2010
16 gün
"Memed olmak kolay değil"
İnceleme
“Terütaze”
<
Dörtlü seriyi tamamladıktan sonra, hepsini kapsayan genel bir yorum yapmak daha doğru olur ye düşündüm.
Direnmenin, var olmanın, umudu ayakta tutmanın ve birlikte yürümenin güçlü sesini harikulade okuyucuya yansımasını
hissedebiliyoruz.
Güzel olan ne varsa, taze kalsın istiyor insan. Belki de bu yüzden, karakterlerin çok sık kullandığı
“terütaze” kelimesi ile başlamak istedim.
*
Haksızlığa, ezilmişliğe baş kaldıran.
Zulmü dişlerinin arasına alıp çiğneyen, sonra da insandan ve insanlıktan uzak yerlere tükürme telaşı içine düşen, İnce Memed'in yani namı diğer İbrahim Oğlu Çoban Memed'in haklı ve kararlı isyanını sergiye çıkaran serinin dördüncü ve son kelâmı.
Değerli Usta Yaşar Kemal, sadece bir kahramanın hikayesini değil, aynı zamanda
yaşam koşullarının insana nasıl şekil verdiğini bir güzel aklımıza nakşediyor.
Sosyal adalet, mücadele ve insan doğası gibi derin temaları, ustaca dili ve doğa betimlemeleri, iğne oyası inceliğiyle ile tane tane işlenmiş harfleriyle bir dönemi böylesine el emeğini, göz nurunu ekleyerek armağan etmiş bize.
Bir yanda resmi giyitleriyle mevkisini makamını, halka zulmeden, halkı aşağılayan, halkı hor gören para babaların ayağına serenler, diğer yanda halka ve kendisine bu yapılanları içine sindiremeyen, yufka yürekli bir zamanların çelimsiz çobanı İnce Memed'in başını çektiği bir grup eşkiya!
Okudukça her mısradan sonra “evet bunlar yaşandı yaşatıldı” diye söylendiğim yerler çok fazlasıydı. Hâkezâ, yıllandıkça vahameti biraz daha modernize edilmiş haliyle artarak devam etmektedir aslında. Sağımız solumuz savaş, zulüm, açlık ve ölüm. İzliyoruz hep birlikte, film izler gibi.
*
Bütün karakterlerin önemi bir yana,
“Ben ölmeden seni göreceğim. Allahıma yalvardım, seni bir daha koklamadan, güzel yüzünü görmeden Allah beni öldürmeyecek” diyerek, Memed'ine seslenen Hürü Ananın önemi bir yana. Her seride ağırlığını hissettirerek hikâyenin yükünü sırtlayan Canım Anadolu Kadını.
Yeşilçam'ın Aliye'sine rol veren Hürü Ana, bu hikâyede benim kahramanım sensin.
*
Ve elbette aşksız, sevdasız, yüreği sarıp sarmalamayan sevgisiz bir hayat mı olur? Olmazdı! Bu hikâyede de aşk, nasibine düştüğü kadarını almış.
Finali yaptıktan sonra kafamda oluşan soruları bir kenara bırakıp. Yanıma kâr kalan kederlere, hüzünlere, düşüncelere, güzelliklere, sevmelere-sevilmelere sarıldım.
Kalbimi iyilik kokusu sardı.
Evet, “iyilik iyidir” Memed'im
Sana, yoldaşlarına ve yazarına selam ederim.
>
daha fazla
Seçkiler
- Puan vermedi
Okudu
İnce Memed Dörtlemesi
Yaşar Kemal
- Seçkiler
- 2021
18 gün
“Ölmeden önce, kendini bağışla, sonra da başkalarını.”
İnceleme
<
Ölmek üzere olan bir öğretmenin çok sevdiği eski öğrencisiyle son tezi.
Her satırı içinizi ısıtacak ve her paragrafı ders alınabilecek nitelikte. Bazen duyguların tavan yaptığı, bazen derin düşüncelerle şu an'a kadar tüm yaşanmışlıklara göz atmanızı sağlıyor.
Etrafımızdaki baskılara, dayatmalara yenilmeden, yanınıza sevgiyi alarak kendi kültürünüzü nasıl oluşturabileceğinizi sergilemekte.
“Birbirimizi sevdikçe ve sevgimizi sürekli hatırladıkça, hiç yok olmadan ölebiliriz.” demiş bir bölümde
Aşırı dozda samimiyet yüklüyor kalbinize, bu da duygu patlaması yaşamanıza sebebiyet veriyor.
*
Kitabın yazarı Mıtch Albom, öğrencilik döneminde iyi bir öğretmenle karşılaşmış olmayı, noktasına virgülüne kadar kıymet verip değerlendirmiş bence.
Herkes, hikâyesinde Mori gibi öğretmenle karşılaşamıyor maalesef. Olan var ise sıkıca sarılıp değerini bilsin. Bu kadar bilge bir kişiliğin içinde "kibir" olmaması , kesinlikle profesörü özel kılıyor.
Bir solukta okunabilecek olmasına rağmen, sindire sindire aceleye getirmeden bitireceğiniz güzellikte bir kitap.
Ölüme gülerek göz kırpan, çevresine pozitif anlamda enerji yayan Profesör Mori, ardında bıraktığın güzellikler için teşekkürler.
Profesör Mori'nin dediği gibi,
“Sevgiyle hep hayatta kalırsın.”
Kalbinizdeki sevgi, merhamet ve şefkat hiç eksilmesin.
>
Ölmek üzere olan bir öğretmenin çok sevdiği eski öğrencisiyle son tezi.
Her satırı içinizi ısıtacak ve her paragrafı ders alınabilecek nitelikte. Bazen duyguların tavan yaptığı, bazen derin düşüncelerle şu an'a kadar tüm yaşanmışlıklara göz atmanızı sağlıyor.
Etrafımızdaki baskılara, dayatmalara yenilmeden, yanınıza sevgiyi alarak kendi kültürünüzü nasıl oluşturabileceğinizi sergilemekte.
“Birbirimizi sevdikçe ve sevgimizi sürekli hatırladıkça, hiç yok olmadan ölebiliriz.” demiş bir bölümde
Aşırı dozda samimiyet yüklüyor kalbinize, bu da duygu patlaması yaşamanıza sebebiyet veriyor.
*
Kitabın yazarı Mıtch Albom, öğrencilik döneminde iyi bir öğretmenle karşılaşmış olmayı, noktasına virgülüne kadar kıymet verip değerlendirmiş bence.
Herkes, hikâyesinde Mori gibi öğretmenle karşılaşamıyor maalesef. Olan var ise sıkıca sarılıp değerini bilsin. Bu kadar bilge bir kişiliğin içinde "kibir" olmaması , kesinlikle profesörü özel kılıyor.
Bir solukta okunabilecek olmasına rağmen, sindire sindire aceleye getirmeden bitireceğiniz güzellikte bir kitap.
Ölüme gülerek göz kırpan, çevresine pozitif anlamda enerji yayan Profesör Mori, ardında bıraktığın güzellikler için teşekkürler.
Profesör Mori'nin dediği gibi,
“Sevgiyle hep hayatta kalırsın.”
Kalbinizdeki sevgi, merhamet ve şefkat hiç eksilmesin.
>
daha fazla
Boyner Yayınları
- Puan vermedi
Okudu
Öğretmenim Mori’yle Salı Buluşmaları
Mitch Albom
- Boyner Yayınları
- 2020
İnceleme
İçsel çatışmalarımızı şiirsel bir dille ele alırken kendimiz ile de yüzleştiğimiz bir eser ortaya çıkardım.
İtiraf Ediyorum Doktor Mücahid Karaçınar #ye:40618
İtiraf Ediyorum Doktor Mücahid Karaçınar #ye:40618
daha fazla
Kutlu Yayınevi
-
5/5 puan verdi
Okudu
İtiraf Ediyorum Doktor
Mücahid Karaçınar
- Kutlu Yayınevi
- 2020
20 gün
Bugüne kadar okuduğum en uzun şiir
İnceleme
Bugüne kadar okuduğum en uzun şiir
<
İçine girip harflerine tek tek tutunarak, sizi içsel yolculukta en tepeye tırmandıran kaç kitap okudunuz bilmiyorum ama bu kitap kesinlikle onlardan biridir.
John Steinbeck'in "Cennetin Doğusu" adlı eseri, yazarın en önemli ve etkileyici romanlarından biri demişlerdi, hatta en iyisi olduğunu söylemek sanırım abartılı olmaz.
İnsan doğasının karanlık ve aydınlık yanlarını, ahlaki çatışmaları ve aile bağlarını derinlemesine işlendiğini hissederek okuduğum bir kitap oldu.
Kaliforniya'nın Salinas Vadisi'nde geçen ve iki aile - Trasklar ve Hamiltonlar - etrafında dönüyor roman. Steinbeck, bu ailelerin yaşamları aracılığıyla Kain ve Habel hikayesini yeniden yorumlamış. Kitap, özgür irade, iyilik ve kötülük arasındaki mücadele gibi temaları ele almış, ayrıca insanın içinde bulunduğu toplumsal ve ekonomik koşulları da sorguluyor, sorgulatıyor.
Steinbeck’in karakterleri son derece derin ve karmaşık bir şekilde tasvir etmiş. Özellikle Adam Trask ve oğlu Cal, okuyucuyu içsel çatışmalar ve seçimlerle yüzleşmeye zorluyor. Cal, babasının onayını kazanma arzusu ile kendi karanlık yönlerini keşfetme çabası arasında sıkışıp kalmış. Bu çatışma, insan ruhunun evrensel doğasına dair derin bir anlayış sunuyor.
Ve elbette savaşları da es geçmemiş. Bu konuda kısmende olsa bilgilendiriyor bizleri.
"Cennetin Doğusu"nu, yalnızca bireysel öyküleri değil, aynı zamanda insanlığın temel meselelerini de ele alan bir başyapıt olarak kabul edilmesi boşuna değil! Steinbeck, bu eserinde insan doğasının karmaşıklığını, aşkı, nefreti, umutları ve hayal kırıklıklarını harmanlayarak, düşündürücü bir deneyim olarak serpmiş önümüze.
Dil ve anlatım açısından, Steinbeck’in betimlemeleri kesinlikle zihinleri dolduran bir doyuruculuğu var. Çünkü kendine özgü üslubu ve gözlem yeteneği, döneminin sosyal ve kültürel yapısını ustaca yansıtıyor okuyucusuna. Romanın akışı, karakterlerin derinliğini ve olayların dramatik yapısı, çok fazla imge ve devrik cümle kullanılmış olması, şiir gibi akan kitabın kalitesine kalite katmış.
Elbette her okuyucunun bakış açısı, düşüncesi, duygusu farklı olabilir, ama beni en çok etkileyen Adam'ın müthiş sabrı, iradesi ve naif duruşu oldu.
“Cennetin Doğusu" ruhunuzu beslemek için şahane bir ziyafet çektiriyor. Teşekkürler John Steinbeck.
Herkese kitap dolu günler dilerim.
Saygıyla
>
<
İçine girip harflerine tek tek tutunarak, sizi içsel yolculukta en tepeye tırmandıran kaç kitap okudunuz bilmiyorum ama bu kitap kesinlikle onlardan biridir.
John Steinbeck'in "Cennetin Doğusu" adlı eseri, yazarın en önemli ve etkileyici romanlarından biri demişlerdi, hatta en iyisi olduğunu söylemek sanırım abartılı olmaz.
İnsan doğasının karanlık ve aydınlık yanlarını, ahlaki çatışmaları ve aile bağlarını derinlemesine işlendiğini hissederek okuduğum bir kitap oldu.
Kaliforniya'nın Salinas Vadisi'nde geçen ve iki aile - Trasklar ve Hamiltonlar - etrafında dönüyor roman. Steinbeck, bu ailelerin yaşamları aracılığıyla Kain ve Habel hikayesini yeniden yorumlamış. Kitap, özgür irade, iyilik ve kötülük arasındaki mücadele gibi temaları ele almış, ayrıca insanın içinde bulunduğu toplumsal ve ekonomik koşulları da sorguluyor, sorgulatıyor.
Steinbeck’in karakterleri son derece derin ve karmaşık bir şekilde tasvir etmiş. Özellikle Adam Trask ve oğlu Cal, okuyucuyu içsel çatışmalar ve seçimlerle yüzleşmeye zorluyor. Cal, babasının onayını kazanma arzusu ile kendi karanlık yönlerini keşfetme çabası arasında sıkışıp kalmış. Bu çatışma, insan ruhunun evrensel doğasına dair derin bir anlayış sunuyor.
Ve elbette savaşları da es geçmemiş. Bu konuda kısmende olsa bilgilendiriyor bizleri.
"Cennetin Doğusu"nu, yalnızca bireysel öyküleri değil, aynı zamanda insanlığın temel meselelerini de ele alan bir başyapıt olarak kabul edilmesi boşuna değil! Steinbeck, bu eserinde insan doğasının karmaşıklığını, aşkı, nefreti, umutları ve hayal kırıklıklarını harmanlayarak, düşündürücü bir deneyim olarak serpmiş önümüze.
Dil ve anlatım açısından, Steinbeck’in betimlemeleri kesinlikle zihinleri dolduran bir doyuruculuğu var. Çünkü kendine özgü üslubu ve gözlem yeteneği, döneminin sosyal ve kültürel yapısını ustaca yansıtıyor okuyucusuna. Romanın akışı, karakterlerin derinliğini ve olayların dramatik yapısı, çok fazla imge ve devrik cümle kullanılmış olması, şiir gibi akan kitabın kalitesine kalite katmış.
Elbette her okuyucunun bakış açısı, düşüncesi, duygusu farklı olabilir, ama beni en çok etkileyen Adam'ın müthiş sabrı, iradesi ve naif duruşu oldu.
“Cennetin Doğusu" ruhunuzu beslemek için şahane bir ziyafet çektiriyor. Teşekkürler John Steinbeck.
Herkese kitap dolu günler dilerim.
Saygıyla
>
daha fazla
İletişim Yayınevi
- Puan vermedi
Okudu
Cennetin Doğusu
John Steinbeck
- İletişim Yayınevi
- 2024
Derin şiirler
İnceleme
İçerisinde kısa fakat anlam yüklü dizelere yer verdim.Hayatın bütün karmaşalarını dizelerimde bulabilirsiniz.Topluma dönük kaleme almış olduğum şiirlerimde hep bir şeyler katabilmeyi anlatabilmeyi ödev edindim
Bir Şehir Arzulardım Mücahid Karaçınar #ye:40618
Bir Şehir Arzulardım Mücahid Karaçınar #ye:40618
daha fazla
Kutlu Yayınevi
-
0/5 puan verdi
Okudu
Bir Şehir Arzulardım
Mücahid Karaçınar
- Kutlu Yayınevi
- 2019
İnceleme
yıllardır merak ettiğim fakat henüz okuduğum kitap.
dorian güzelliği ile, portresini çizen ressamı ve ressamın arkadaşını çok etkiler. portresinde kendi güzelliğini keşfeden ve kendine duyduğu hayranlıkla içten bir dilekte bulunan dorian’ın hayata bakışı ve yaşam felsefesi tümden değişmiştir. ( diyeceğim ama aslında bir felsefe ve bakış açısı edinmiştir demek daha doğru olabilir.)
döneminin diğer asilzadeleri gibi davetten davete koşmak, güzel giyinip, güzel yiyip içmek, burjuvazi sohbetlere eşlik etmek ve yuva yıkmak dışında başka da bir şeye kafa yormayan asilzademiz, dileğinin gerçekleşmesine önce çok sevinse de sonraları bu durum canını sıkacaktır.
ki onun gibi bir asilzadenin canının sıkılması onun için ne büyük felakettir bilemezsiniz, doğallıkla.
:)
kısa bir kitap, okunabilir bence.
dorian güzelliği ile, portresini çizen ressamı ve ressamın arkadaşını çok etkiler. portresinde kendi güzelliğini keşfeden ve kendine duyduğu hayranlıkla içten bir dilekte bulunan dorian’ın hayata bakışı ve yaşam felsefesi tümden değişmiştir. ( diyeceğim ama aslında bir felsefe ve bakış açısı edinmiştir demek daha doğru olabilir.)
döneminin diğer asilzadeleri gibi davetten davete koşmak, güzel giyinip, güzel yiyip içmek, burjuvazi sohbetlere eşlik etmek ve yuva yıkmak dışında başka da bir şeye kafa yormayan asilzademiz, dileğinin gerçekleşmesine önce çok sevinse de sonraları bu durum canını sıkacaktır.
ki onun gibi bir asilzadenin canının sıkılması onun için ne büyük felakettir bilemezsiniz, doğallıkla.
:)
kısa bir kitap, okunabilir bence.
daha fazla
Can Yayınları
-
5/5 puan verdi
Beğendi
Dorian Gray`in Portresi
Oscar Wilde
- Can Yayınları
- 2024
İnceleme
Necip Fazıl ile siyasi ve ideolojik fikriyatımız pek uyuşmasa da şiir denilince aklıma gelen ilk şairdir. Türkçeyi en iyi kullanan şairlerin başında gelir benim için. Çoğu şair gibi ben de şiirlerinden etkilendim. Bir beyit ile 'Çile' kitabını özetlemek istiyorum.
Gençlik; gelip geçti, bir günlük süstü
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Gençlik; gelip geçti, bir günlük süstü
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
daha fazla
Büyük Doğu Yayınları
- Puan vermedi
Çile
Necip Fazıl Kısakürek
- Büyük Doğu Yayınları
- 2000