Bir köyün sükûnetine konuşan bu roman, yalnızlık ve iletişimsizlik üzerine dokunaklı bir demeç sunuyor. Kitap boyunca, içsel sessizliğine gömülmüş bir adamdan üç kuşak sonrası torunu Cihan’a uzanan hi...
Bir adın ardından gidenler, bazen koca bir çağın karanlığını yırtar. Yusuf ile Zepür, sabahın ilk ışıklarıyla yola çıktı. Dikilitaş Kö yü’ne giden toprak yol, kıvrıla kıvrıla zamanın derinliklerine uzanı yordu. Sanki her adımda sadece kilometreler değil, yıllar da geride kalıyordu. Yusuf, sırt çantasında Siranuş’un defterinden koparılmış son sayfayı taşıyordu. Zepür ise boynundaki mavi boncuğuyla karar lıydı: Bu yolculuk, sadece bir geçmiş arayışı değil; bir yüzleşme, bir keffaretti. Dikilitaş’a vardıklarında köy sessizdi. Zaman burada donmuş gi biydi. Harabelerin arasında yıkık bir çeşme dikkatlerini çekti. Taşla rına yosun tutmuş, ama ortasına kazınmış bir yazı halen okunuyordu: *”Siranuş & Kemal: Toprak bizi bir gün buluşturacak.” Yusuf’un elleri taşı yoklarken bir çatlak buldu. Parmaklarıyla çat laktan sıyırılan toprağı kaldırdı. Altından bezle sarılmış, şimdi artık neme direnci kalmamış bir defter çıktı. Sayfaları dikkatle açtı. “12 Nisan 1915” yazıyordu ilk satırda. *”Kemal beni samanlıkta sakladı. Babası Osman Ağa geldi. ‘Er menileri tehcir ediyorlar,’ dedi. ‘Seni kurtaracağım ama toprağını is terim.’ Reddettim. O gece beni jandarmaya ihbar etti...” Yusuf’un yüzü soldu. Zepür, sessizce defteri ondan aldı. *”15 Nisan 1915. Jandarmalar beni faytona bindirirken, Kemal koşarak geldi. Mavi boncuğumu ona attım. ‘Sakın peşimden gelme!’ diye bağdım...” 121 Sessiz Sofra Son sayfa ise şöyle bitiyordu: *”Beni Halep’e götürüyorlar. Bu defteri çeşme taşına gömdüm. Okuyan biri: Osman Ağa’nın torunlarından intikam al! - Siranuş, Di kilitaş’ın sürgün gelini.” Yusuf geri çekildi. Şuursuzca başını iki elinin arasına aldı. “De dem Osman... Dr. Arman’ın dedesiyle ortak mıydı?!” Zepür sessizdi. Ama boncuğun ucundaki ışık yüzüne vuruyordu. Şimdiye dek hırsla, öfkeyle sürmüş oldukları yolda ilk kez acı ve merhamet iç içeydi. “Bu defter, sadece bir ihanetin tanığı değil. Aynı zamanda bir sevdanın, bir cesaretin de kaydı.” O geceyi, yıkık bir evin içinde geçirdiler. Defteri ateşe vermediler bu sefer. Yanlarındaki defter, tarihin susmuş sesi gibi çatlıyordu. Ertesi gün köye döndüklerinde Dr. Arman artık tutuklanmıştı. Po lislerin elinde, cebinden çıkan belgeler vardi: • Bir fotoğraf: Genç Siranuş. Arka yüzünde yazı: “Kemal’e: Öz gürlüğüm seninle.” • Bir senet: “Osman Ağa & Reşat Bey. Satış bedeli: 5 dönüm tarla.” Leyla, Elif, Hasan... hepsi meydandayken, Dr. Arman şu sözleri alaycı bir tebessümlé söyledi: “Doğru! Dedem Siranuş’u sattı. Ben de size yaptım. Aile gelene ğimiz bu!” Zepür haykırdı: “Aşkını sattınız! Şimdi de tohumlarımızı!” O gece, Yusuf ve Zepür Halep’e doğru yola çıktı. Terk edilmiş bir Ermeni mahallesinin harabelerinde, yaşlı bir kadın karşılarına çıktı: Siranuş. Gözleri boncuğa kilitlendi. Sesi titredi: “Onu... Kemal saklamış tı... Öldü mü?” 122 Sessiz Sofra Yusuf yaklaştı: “Ben onun torunuyum. Bu kız... sizin torununuz.” Siranuş gülümsemeye çalıştı. «Halep›te kaçtım. Arap bir aile beni sakladı. Evlenip çocuk sahibi oldum. Ona Zepür adını verdim.” Zepür’ün gözleri doldu. «Demek adım... sizin hatıranız.” Siranuş, yorgun ama huzurlu bir nefesle: “Osman Ağa ve Reşat Bey’in mezarını bulun. Kemal’in mezarına bir nardesin dikin. Adalet orada başlar.” Son sözleri, Yusuf’un avucuna bıraktığı bir tohumdu: “Bu Dersim tohumu. Nereye dikerseniz, orada barış filizlenir.” Gökyüzü kararmaya başlarken, eski bir ezan sesiyle bir kilise çanının tırmalayıcı çınlaması birbirine karıştı. Siranuş’un gözleri kapandı. Bu kez huzurla.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.