Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
66. Bölüm

21: Daha Güçlü Yakıt (M.Ö. 3081)

13 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bölüm 21: Daha Güçlü Yakıt (M.Ö. 3081)

21.1. Ateş Tozu - Atölye de Patlama

Nil’in kenarındaki mütevazı taş evde, sabah güneşi mutfak penceresinden süzülürken, bilgin Tefnut eşinin ve çocuklarının sesleriyle uyandı. Neşeli gözlerle yatağından kalktı. Eşi Nefertari yere kurduğu sofrayı hazırlamış, çocuklar sabırsız adımlarla sabah yemeğine oturmuştu. Alüminyum tabaklardaki hurma ve incir ezmesini tam buğday ekmeklerine sürüp yediler. Meyve suyu içtiler. Sabah yemeği sırasında çocukları, on yaşındaki Gılgameş ve sekiz yaşındaki Meret, roketlerin ne kadar uzağa ulaşabileceğini tartışıyorlardı. Çocuklardan biri yaptığı roket resmini gösterip heyecanla sordu:

“Baba bak, dördümüzün sığabileceği bir roket resmi yaptım. Bir gün senin yaptığın roketle Ay’a gidebilir miyiz?”

Bilgin gülümsedi, ama gözlerinde hafif bir dalgınlık vardı. ”Belki bir gün, ama önce göğün katlarını aşmamız gerekiyor, karabarutun gücü yetmiyor” dedi, sesi hem umutlu hem de hafif endişeli. Sabah yemeği kısa sürdü; veda zamanı gelmişti. Sarılıp öpüştüler, kısa ama sevgi dolu bir an. Kapıdan çıkarken ”Akşam yemeğinde görüşürüz,” dedi bilgin, ”siz de bugün 'Uçma Sanatı Mektebi'nde dersinizi iyi dinleyin.”

Nil’in serin sularına bakarak Kayıtlar Salonu’nun bitişiğindeki atölyeye yürüdü. İşe vardığında Tefnut, Başbilgin Enlil-Hotep’le atölye girişinde karşılaştı. Enlil-Hotep, parşömenindeki çizimleri gösterdi: ”Bugün bu alüminyum parçalarını kesip zımparalayacaksınız. Dikkatli olun,” dedi, ciddiyetle.

Bilginler, fabrikadan gelen alüminyum levhaları kesiyor, zımparalıyor, roket gövdeleri ve paraşüt çerçevelerini hazırlıyordu. Hava, metal kokusu ve tozla doluydu. Bilgin hemen işe koyuldu; keski metal üzerinde tıkırdadı, zımpara havada ince toz bulutları oluşturdu. Işığın kırıldığı bu bulut, göz alıcı ama tehlikeli bir güzellikti; kimse fark etmemişti.

Tefnut, zımpara taşını aldı; Yanında bilgin Irsu, levhaları kesiyordu. Toz, havada asılı kalıyor, taş zemine yağıyordu. Tefnut, ”Bu toz, her yere bulaşıyor,” diye mırıldandı, bir fırçayla süpürmeye çalıştı. Irsu, bir levhayı zımparalarken kıvılcım saçtı.

Bir an her şey sessizdi. Sonra… Aniden, BOOM! Atölye sarsıldı; beklenmedik bir patlama! havadaki toz bulutu alev aldı, bir ateş fırtınası gibi patladı. Metal tozları kıvılcımlarla birleşmiş, havada kısa bir anlığına dans etmiş ve güçlü bir şiddetle patlamıştı. Tefnut ve Irsu yere yuvarlandı. Diğer bilginler bağırarak dışarı fırladı.

Duman dağıldığında, atölye harabeye dönmüştü: Levha parçaları etrafa saçılmış, ocaklar devrilmişti. Irsu'nun, gözleri dumanla yanıyor, yere çökmüş, "Ne oldu?" diye bağırıyordu. Tefnut’un kulakları uğulduyor, yerde kıvrılmış, inliyordu; ikisinin de yanıkları sızlıyordu, ama hayattaydı. Çıraklar onları dışarı çıkardı;

Şifacılar onları hastaneye taşıdı. Nil kıyısındaki taş hastanede Tefnut’un ve Irsu'nun tedavilerine başlandı. Kolları ve yüzü yanıklarla kaplıydı, ama ağır yaralanmamışlardı. Yaralarını pansuman etmişler, Aloe vera jeli sürüp bal ile kaplamışlardı.

Başbilgin öğleden sonra hastaneye ziyaretlerine geldi. Odada hâlâ elbiselerine sinmiş yanıkların kokusu ve metal tozunun hafif kokusu vardı. ”Tefnut, Irsu iyi misiniz?” diye sordu.

Tefnut, güçlükle doğruldu: ”Yaşıyorum, efendim… Ama ne oldu?"

Irsu, acıya rağmen güldü: ”Efendim, neredeyse yıldızlara uçuyordum!"

“Patlamanın sebebini anlamıyorum,” dedi başbilgin, şaşkın ve ciddi. ”Orada barut yoktu, petrol-gaz yoktu, buhar kazanı yoktu, elektrik yoktu… sadece alüminyum tozu vardı. Ama metal tozu patlar mı?”

İkisi sessizce oturdu. Bilgin kaşlarını çattı, düşünceli. ”Bir şey var… patlama… baruttan çok daha güçlüydü. Sanki bir ejderha nefesi gibi… Toz, havada asılıydı, kıvılcım çakınca alev aldı. Ama neden?”

Irsu, yanık kolunu tutarak mırıldandı: "Nedenini araştıralım belki bu patlama, Cingöz'ü gökyüzüne taşıyabilir.”

Konuşmaları, merak ve şaşkınlıkla doluydu. İkisi de daha önce böyle bir şeyi görmemişti; tahmin edilemeyen bir güçle karşı karşıyaydılar.

Başbilgin ”Dinlenin, iyileşin. Patlamayı araştıracağız. Bu kaza, alüminyum tozundan olduysa krallığımızı değiştirebilir.”

Eşi ve çocukları ziyarete geldiğinde, başbilgin Enlil-Hotep aileyi rahatsız etmemek için dışarı çıktı. Nefertari ve çocuklar, yavaşça yatağın yanına yaklaştılar. Tefnut'un yüzündeki ve kollarındaki sargıları görünce Nefertari'nin gözleri doldu.

Nefertari, titreyen bir sesle: ”Sana bir şey oldu diye çok korktum, Tefnut. Yüreğim ağzıma geldi.”

Tefnut, güçlükle gülümsedi. ”Ben iyiyim, canım. Sadece biraz yandım. İyileşeceğim endişelenme.”

Küçük kızı Meret, babasının elini tuttu. ”Baba, roketin patlama sesi taa eve kadar geldi. O yüzden mi buradasın?”

Tefnut, kızının yanağını okşadı. ”Hayır, minik kuşum. Küçük bir kaza oldu ama roket patlamadı. Şimdi her şey yolunda. Gördüğün gibi, kahramanlar kolay kolay pes etmez.”

Gılgameş, merakla yaklaştı. ”Peki, roketin ne oldu? O da senin gibi yandı mı?”

Tefnut, oğlunun bu masum sorusu karşısında gülümsedi. ”Hayır, oğlum. Roketimize bir şey olmadı. Ama bu kaza bize çok ilginç bir şey gösterdi. Belki de Ay’a gitmek için yeni bir yol bulduk.”

Nefertari, bu sözleri duyduğunda şaşkınlıkla eşine baktı. ”Yaralandın ve hâlâ bir keşiften mi bahsediyorsun?”

Tefnut’un gözleri parladı. ”Evet, Nefertari. Belki bu kazayla roketlerimizi gökyüzüne daha güçlü bir şekilde fırlatabileceğimiz bir yolun kapısı aralandı. Ama önce bu gizemi çözmemiz gerek.”

Meret, tekrar babasının elini sıktı. ”Olsun, sen iyileş yeter ki. Ay’a gitmek için acelemiz yok.”

Gılgameş de başını sallayarak onayladı. ”Evet baba, senin yanımızda olman her şeyden daha önemli.”

Tefnut, çocuklarına ve eşine sevgiyle baktı. Gözleri nemlendi. ”Sizler benim en büyük hazinemsiniz. Söz veriyorum, size bir daha bu kadar korku yaşatmayacağım.”

O gece, bilgin yatağına yattığında, aklında yalnızca patlamanın neden olduğu sorusu vardı. Henüz anlamıyordu ama bir şey kesinti: Bu tesadüfi kaza, roket yakıtı konusunda büyük bir keşfe kapı aralayacaktı.

21.2. Ateş Tozu - Patlamanın Sebebi

Tefnut hastanede dinlenirken, aklı sürekli patlama anına gidip geliyordu. Zihninde o anın görüntüleri canlanıyordu: toz bulutu, kıvılcım ve aniden ortaya çıkan o şiddetli güç. Yataktan kalktı ve küçük bir parşömen ve mürekkep alıp notlar almaya başladı.

Irsu ise sürekli kendi kendine konuşuyordu: "Kıvılcım çaktı, sonra o toz bulutu bir anda alev aldı. Sadece bir toz değildi, bir yakıttı." sonra başını sallayarak mırıldanmaya devam etti: "Hiçbir yakıt bu kadar güçlü olamaz. Barut bile bu gücü vermez."

Başbilgin Enlil-Hotep de atölyede incelemeler yapıyordu. Yerdeki siyahlaşmış alüminyum tozunu bir parşömen parçasına topladı.

Ertesi hafta Tefnut ve Irsu hastaneden taburcu olur olmaz yanıkları hâlâ acısa da doğruca atölyeye gittiler. Enlil-Hotep oradaydı, yanında genç çıraklarla birlikte meraklı bir şekilde eldivenlerini takmışlar bekliyorlardı. Odanın ortasına uzun bir taş masa kurulmuş, masanın üzerine kil kaplar, demir çubuklar, bakır maşalar ve birkaç basit terazi dizilmişti.. Atölye hala is ve yanık kokuyordu.

Enlil-Hotep kollarını kavuşturdu.

“Ne olduysa, o gün atölyede,” dedi. ”Bildiğimiz patlayıcılardan yoktu. O hâlde tek şüpheli alüminyum tozu. Ama toz patlar mı hiç? Bunu anlamamız gerek.”

Tefnut ciddi bir sesle konuştu:

“O patlamada baruttan daha güçlü bir şey vardı. O gücü anlamazsak, bir gün hepimizi yok edebilir.”

Enlil-Hotep kaşlarını çattı.

“İlk deney hazır, başlıyoruz,” dedi.

Çıraklardan biri, yere serilmiş ince bir taş levhanın üzerine küçük bir miktar alüminyum tozu serpti. Toz, ışıkta gümüşi bir sis gibi parıldıyordu. Enlil-Hotep eğildi, dikkatle baktı:

“Gözünüze güzel görünebilir… ama biz gerçeğini arıyoruz.”

Tefnut eline bir çelik çubuğu aldı, uç kısmını ocağın közüne değdirip kızdırdı. Sonra titrek ellerle, çubuğu tozun üzerine yaklaştırdı.

Bir an sessizlik… ardından fıss! diye ince bir parıltı yayıldı. Tozun kenarı hızla karardı, bir kıvılcım göz kırptı, ama hepsi o kadar. Büyük bir patlama olmadı.

Irsu başını salladı:

“Demek ki yerdeyken pek bir şey olmuyor.”

Enlil-Hotep düşünceli:

“Peki ya havada?”

İkinci deneyi hazırladılar. Bu kez bir parşömen parçasına incecik toz serpildi, ardından çırak parşömeni sallayarak tozu havada dağıttı. Tefnut kızdırılmış çubuğu bu bulutun içine soktu.

Aniden büyük bir puff! sesiyle alev parladı. Herkes geri sıçradı. Toz bulutu, bir anlığına altın bir ışık gibi yanıp söndü, sonra dumanı tavana yükseldi.

Odadaki sessizlik, sadece kalp atışlarının uğultusuyla doldu.

Enlil-Hotep’in gözleri parladı:

“Gördünüz mü? Toz yerde yatarken zararsız… ama havada asılı kaldığında bir canavara dönüşüyor.”

Tefnut kollarını ovuşturdu, sanki tekrar patlamanın sıcaklığını hissetmiş gibi:

“O gün atölyede de aynı şey oldu. Toz havada asılıydı. Irsu’nun kıvılcımıyla birleşti… ve işte patlama.”

Irsu gülümsemeye çalıştı:

“Demek ki, havaya dağılmış alüminyum tozlarını tutuşturmuşuz. Bundan sonra çalışırken atölyeyi havalandırmamız gerekecek.”

Enlil-Hotep ağır ağır başını salladı:

“Bu sır, barutun bile ötesinde bir güç olabilir. Ama önce anlamalıyız, ölçmeli ve kontrol etmeliyiz. Yoksa göğe çıkmak isterken, kendi evimizi yakarız.”

O gece bilginler odalarına döndüklerinde, gözlerinin önünde hâlâ o altın parıltı yanıp sönüyordu. Tozun sırrı açığa çıkmaya başlamıştı. Ama bu sır, yeni sorular da doğurmuştu: Daha çok tozla ne olurdu? Daha kontrollü bir kapta? Daha büyük bir bulutta?

Ve en önemlisi… bu güç, roketleri göğe taşıyabilir miydi?

21.3. Alüminyum tozu-Su Redoks Reaksiyonu Keşfi

Günlerce, haftalarca süren titiz çalışmalar başladı. Atölyenin bir bölümü bu 'ateş tozunun' özelliklerini anlamak için bir laboratuvara dönüştürüldü. Tozun kimyasal yapısını çözmek için çeşitli deneyler yaptılar. Her deney, bu yeni maddenin potansiyelini biraz daha ortaya koyuyordu.

Bir gün, küçük bir miktar alüminyum tozunu, su ve nitrat tuzuyla karıştırılmış balçık bir topun içine koydular ve ufak bir fitille ateşe verdiler. Fitil, tozun ürettiği gazı tutuşturdu, top patladı. Beklentilerinin ötesinde, top şiddetli bir şekilde patladı ve minik parçalar gökyüzüne fırladı.

Tefnut, heyecanla bağırdı: "Bu, karabaruttan yüz kat daha güçlü!"

Enlil-Hotep, bilgece gülümsedi: "Bu, sadece roketlerimizi değil, tüm krallığımızı ileriye taşıyacak bir güç."

Irsu ellerini salladı:

“Bu reaksiyon ile ortaya çıkan patlayıcı gaz su ile çalışan atsız araba hayalimizi de gerçekleştirebilir.”

Artık ellerinde sadece bir keşif değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluk da vardı. Bu güç hem roketleri Ay'a taşıyabilir hem de yanlış ellerde büyük bir felakete yol açabilirdi.

21.4. Termit Keşfi

Nabu-Ser, tozu demir oksit tozuyla (kırmızı topraklardan) karıştırdı. Küçük bir hazneye koyup ateşledi; reaksiyon, mavi-beyaz bir alevle patladı, metal eritti. ”Termit!” diye bağırdı. ”Alüminyum, demir oksiti yutuyor, saf demir bırakıyor. Metalleri birbirine kaynaklama için mükemmel!” İki metal parça, termitle birleşti, anında eriyip yapıştı. Irsu, ”Bu, roket gövdelerini güçlendirir. Ama tozun enerjisi… yakıt olabilir mi?”

Başbilgin, parşömenine yazdı: ”Alüminyum tozu, havada patlayıcı, oksitle termit reaksiyonu. Roket itişi için umut verici.” Bir deneyde toz fazla askıda kalıp patladı, atölyeyi salladı. Sekhdukar güldü: ”Bu toz, cin değil, ejderha!”

Kral Karmen, termit testini izledi. Erimiş metalin parıltısını görünce, ”Bu ateş, yıldızları eritir,” dedi. ”Alüminyum tozunu roket yakıtı olarak deneyin. Patlamadan korkma. Hızlı dene, hızlı başarısız ol, hızlı geliştir. Başarısızlık, öğrenmenin bir parçasıdır.”

Sözcükler salonda gezindi; kimi kulaklarda bir söz, kimi gözlerde bir ateş kıvılcımı oldu. Kimi yüzlerde umut çiçek açtı; kimi bakışlar ise gecenin karanlığından gelen uyarının gölgesini taşıyordu. Kralın emri, sadece bir komut değil, aynı zamanda bir tavırdı: deneyerek, ölçerek, öğrenerek ilerlemek.

Enlil-Hotep’in alnında derin bir çizgi belirdi; o çizgi hem yükün hem de cesaretin izi idi. Toplantıdan hemen sonra, başbilgin atölyenin köşesinde küçük bir meclis topladı. ”Kral doğru söylüyor,” dedi yavaşça. ”Ama ‘hızlı dene’ demek, plansız saldırmak değildir. Hızlı denemek, iyi planlanmış, güvenli ve belgelenmiş adımlar demektir.”

21.5. Katı Yakıt Denemeleri

Kral Karmen'in talimatıyla alüminyum tozundan katı yakıtlı roket denemelerine başlandı. Sekhdukar, küçük bir hazneye alüminyum tozu, nitrat tuzları ve barutu özenle yerleştirdi. ”Dört ölçü alüminyum tozu, iki ölçü nitrat tuzu, bir ölçü barut. Bu, yüksek itki verir!” dedi, gözlerinde çocuklar gibi bir parıltı.

Hafif bir fitil ateşlendi; mavi-beyaz bir fıskiye gibi alev yükseldi. Hazne kısa sürede eridi, küçük parçalar etrafa saçıldı. Irsu, yanındaki defterine not düşerek mırıldandı: ”Hızlı, ama kontrolsüz… Yavaşlatıcı lazım. Akasya reçinesi ekleyelim.”

Sekhdukar, ”İki ölçü reçine ekledik; yanma, saniyede bir santime düştü,” dedi.

İkinci deneme Nil kıyısındaki rampada başladı. Sekhdukar, Üç ölçü reçineyle karışım hazırlandı; alüminyum tozu, nitrat tuzları ve reçineyi dikkatle karıştırdı; İki aşamalı test roketi hazırdı. Fitil yandı, duman bulutu yükseldi ve roket gökyüzüne fırladı. Yüz metre, üç yüz… ama alevler erittiği gövdeyi sardı ve roket Nil’e çakıldı. Halk, kıyıda bağırdı: ”Ejderha düştü!”

Çıraklar ve bilginler, su kovalarıyla koştu; kıvılcımlar suya çarpıyor, köpürüyordu. Sekhdukar sırıttı: ”Hatalı, ama muhteşem bir güç. Sınırları zorladık!”

Bilginler, eriyen gövdeyi inceledi. Tefnut, yanık kolunu ovuşturarak: ”Süre değil, anlık ısı ve ardışık atışların birikimli etkisi esas tehditti,” dedi. Sekhdukar başını salladı: ”Gövdeyi korumalıyız.” Akasya reçinesiyle köpürtülmüş papirüs lif tabakalarını gövdenin iç yüzeyine sürdüler; lifler, alevi emdi, dumanlaştı, iç metali korudu. Nozülü, çömlekçinin fırınından çıkarılmış kırık camla harmanlanmış kilden iç astarla, dıştan bronz kuşaklarla güçlendirdiler. Her aşama arasına ince bir soğuma penceresi eklediler; bronz bir kapak, alevleri bir an kesip ısıyı dağıttı, güvenlik payını artırdı.

Üçüncü deneme için karışımı ayarladılar: ”Dört ölçü alüminyum tozu, iki ölçü nitrat tuzu, dört ölçü reçine.” Yanma, su saatiyle ölçüldü; saniyede yarım santime düştü. Roket, beş yüz metreye ulaştı; ikinci aşama ateşlendi, soğuma penceresi gövdeyi korudu, paraşüt açıldı, roket gökyüzünde süzüldü. Başbilgin Enlil-Hotep, parşömenine not düşerken, dudaklarının kenarında hafif bir tebessüm belirdi: ”Alüminyum tozuyla yaptığımız katı yakıtın sınırlarını zorladık. Yavaşlatıcı deneyi başarılı oldu. Lif tabakaları ve soğuma penceresi, ateşi evcilleştirdi. Ama hâlâ öğrenilecek çok şey var.”

Sekhdukar, Irsu’ya bakıp gülümsedi: ”Bir gün bu güçle Ay’a gideceğiz.” Irsu, gözlerini gökyüzüne dikti, hafifçe başını salladı: ”Ama önce Nil’i yakmamamız gerek…”

21.6. Cingöz’lü Üç Aşamalı Alüminyum Yakıtlı Roket

Nil kıyısındaki rampa dolup taşmıştı; bilginler, çıraklar ve meraklı halk, nefeslerini tutmuş, gökyüzünü izliyordu. Sekhdukar, küçük kapsülü hazırladı; içinde, özel bir minderle güvenceye alınmış, tüyleri hafifçe kabarmış Cingöz oturuyordu.

Çingöz'e bakıp; ”Hazır mıyız?” diye sordu Sekhdukar, gözleri heyecanla parıldayarak. Tavuk gıdaklayarak garip sesler çıkararak bir şeyler söyledi. Irsu başını salladı: ”Her şey hazır, ama… tavuğumuzun cesareti, bizim kadar büyük olmalı.”

Önceden ayarlanmış uzun fitilleri ve mekanik tetik sistemi sayesinde, her aşama otomatik olarak yanacak şekilde hazırlanmıştı.

Sekhdukar, ”Hazır olun, geri çekilin!” diye bağırdı. Bilginler hızla birkaç adım geriye çekildiler; gökyüzüne bakışları gerilimle doluydu.

Birinci aşama fitili yandı, roket kükreyerek havalandı. Alüminyum tozu ve nitrat karışımı, mavi-beyaz bir alevle gökyüzüne yükseldi. Nil’in üstünde yükselen duman bulutu, bir ejderha gibi süzüldü. Cingöz hafifçe ötse de sakin görünüyordu. Roket yükseldi, yüz metre, üç yüz…

İkinci aşama, planlandığı gibi otomatik olarak ateşlendi; ateş ve kıvılcımlar gövdeyi sararken, mekanik fitiller üçüncü aşama için hazırlandı.

Roket, Nil’in kıyısından hızla yükseldi. Mekanik fitiller her aşamayı zamanında ateşledi, hiçbir insan dokunuşuna gerek kalmadan. Sekhdukar geriye yaslandı, teri silerek izledi: Deney, hem güvenli hem de muazzam bir başarıyla devam ediyordu.

Üçüncü aşama da devreye girdi. Sekhdukar, nefesini tuttu; gözleri gökyüzünde, roketin kırmızı ve mavi alevleriyle yükselen minik kapsülde… Cingöz, tüylerini kabartmış ama korkuyla değil, şaşkınlıkla gökyüzünü izliyordu. Nil kıyısındaki halk şaşkın, ”Ejderha yukarı çıktı!” diye bağırdı.

Halk nefesini tuttu; bilginler parşömenlerine not düşüyordu: ”Üç aşamalı sistem çalışıyor.”

Roket zirveye ulaştığında, paraşüt açıldı ve kapsül güvenle Nil’in serin sularına indi. Cingöz, suya çakılmadan önce kapsülün içinde hafifçe kanat çırptı ve gözleri merakla etrafı süzdü. Irsu gülerek: ”Cingöz hayatta!, ilk tüylü astronotumuz!”

Nil kıyısındaki rampa, gökyüzünde süzülen roketin ardında duman bulutlarıyla doluydu. Başbilgin Enlil-Hotep, parşömenine dikkatle not düşerken sessizce konuştu:

“Bu sadece başlangıç. Alüminyum tozu ve üç aşamalı sistem… gökyüzü artık sınır değil. Daha yukarı çıkmak için dev roketler yapmalıyız ve optimize etmeliyiz.”

Sekhdukar, hafifçe başını salladı, terli alnını silerken:

“Başbilginim, her aşamanın otomatik ateşlenmesi fikri işe yaradı. Artık güvenli bir şekilde daha büyük denemeler yapabiliriz.”

Irsu, gözleri parlayarak ekledi:

“Daha uzun fitiller, optimize edilmiş reçine oranı… ve belki ikinci aşamada yeni bir karışım… Cingöz de gökyüzünde bizim küçük keşifçimiz olacak.”

Halk, Nil kıyısında toplanmış, patlamaların ardından yükselen dumanı ve gökyüzüne fırlayan minik kapsülü izlerken hayranlıkla fısıldıyordu. Başarı, yalnızca bir roket değil; bir hayal, bir cesaret ve bir merak ateşi demekti.

...

21.7. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)

Sahara: "Sadece toz yüzünden nasıl böyle koca bir patlama olmuş? Toz küçücük şey değil mi?"

Nil-7: "Evet, küçücük taneler ama havada asılı kaldıklarında her tanecik, alevi çok daha kolay yakalıyor. Bir araya gelip aynı anda yanınca küçücük toz dev bir ejderha gibi güç gösteriyor."

Sahara: ”Babaları yaralanınca çocuklar çok üzülmüş. Bilginler neden bu kadar tehlikeli denemeler yapıyor ki?”

Nil-7: ”Çünkü gökyüzüne ulaşma merakı, bazen korkudan büyük olur. Onlar da biliyorlardı riskli olduğunu, ama yeni şeyler öğrenmenin başka yolu yoktu. Cesaret ve merak yan yana yürür.”

Sahara: ”Kral neden onları durdurmadı? Böyle patlamalar çok tehlikeliymiş.”

Nil-7: ”Kral Karmen, korkunun gelişmeyi durduracağını biliyordu. O yüzden ‘denemekten korkmayın’ dedi. Ama aynı zamanda dikkatli olmalarını istedi. Yani hem cesaret verdi hem de sorumluluk hatırlattı.”

Sahara: ”Ay’a gerçekten gidebilecekler mi?”

Nil-7: ”O zamanlar daha yolun başındalardı. Alüminyum tozu onları çok yükseltti ama Ay’a gitmek için daha büyük sırlar çözmeleri gerekiyordu. Yine de hayallerinin peşinden gittiler.”

Sahara: ”Peki Cingöz roketin sesinden korkmadı mı? Ben olsam çok korkardım.”

Nil-7: ”Cingöz biraz şaşırdı ama kalbi cesur çıktı. İnişte canı acımasın diye ona özel minder yapmışlardı, kapsül de paraşütle Nil’e indi. Cingöz böylece ilk ‘tüylü astronot’ oldu.”
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL