SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Günlerdir yürüyordu kervan. Güneş, gökyüzünden inmişçesine yakındı; kavrulmuş tenlerin üzerinde dinmeyen bir ateş gibi. Kum, ayakların altından kayıyor, her adım bir öncekinin yükünü katlıyordu. Eşekler, sırtlarındaki yüklerle anırıyor; insanların bakışları, uzak ve boş bir noktaya sabitlenmişti. Umut, sadece bir alışkanlıktı artık.
Khaalid, babasının nasırlı elini tutuyordu. Annesi, sırtında uyuyan küçük kardeşini taşıyor, her adımda biraz daha eğiliyordu. Yorgunluk, konuşmaları silmiş, yerine bir tür sessizliğin dili yerleşmişti.
Yanında yürüyen Ayla, elinde kurumuş bir saz dalını taşıyordu. Gözleri çökmüş, dudakları susuzluktan çatlamıştı. Ama hâlâ bir gülümseme arıyordu yüzünde. ”Nil’e ne kadar kaldı?” diye fısıldadı. Khaalid, gözlerini ufka dikti. Sadece gökyüzü ve sonsuz gibi uzanan kum. ”Yakın,” dedi, ama sesi kendi kulaklarına bile boş geliyordu.
10.1. Sabrın Kırılma Noktası
O gün, bir kadın dizlerinin üzerine yığıldı. Sırtındaki çocuğu yere kaydı. Kumlar arasında nefes alıp verişler seyrekleşti. Köylüler durdu, kimse konuşmadı. Khaalid’in annesi sessizce ağlıyordu. Tareq, suskunluğu delen ilk kişi oldu: ”Bu çölde öleceğiz!” diye haykırdı, ama sesi bile çölün kuruluğuna karışıp yok oldu. Dede, bastonuyla öne çıktı. ”Sahra, sabrımızı ölçer,” dedi. Ama sesi bile bir dua gibi değildi artık; daha çok geçmişin bir yankısıydı.
Gece çöktüğünde, Sahra bu kez bir başka yüzünü gösterdi: keskin bir soğuk. Köylüler, hasırlarını paylaşarak birbirlerine sokuldu. Khaalid, titreyen Ayla’ya kendi örtüsünü verdi. ”Nil’de sıcak olacak, değil mi?” diye sordu Ayla. ”Sazlıklar vardır orada, gölge yapar.” Khaalid başını salladı. ”Ko’ra’lar bile olabilir,” dedi, sesi bir masal anlatıcısı gibi. Ama gözleri ıslaktı.
10.2. Gözlerin Gördüğüne Kalp İnanmazsa
Şafak, çölün göz kırpan ışığında doğdu. Kervan yeniden yola çıktı. Bu sefer daha sessiz, daha yavaş. Adımlar sürükleniyordu artık. Eşekler, yüklerini taşıyamaz hâle gelmişti. Annelere, çocukların solukları ağır bir yük gibi geliyordu. Tam o sırada, bir çocuk sesi duyuldu. “Bakın!”
Khaalid’ti. Gözlerini kıstı, tekrar baktı. Kumların ötesinde bir şey kıpırdıyordu. İlk başta sadece bir serap sanmıştı. Ama gölgeler... dikti. Dallar gibiydi. Dede gözlerini ovuşturdu. ”Palmiyeler” diye mırıldandı.
Ayla'nın sesi umutla titredi. ”Hayır,” dedi bu kez, sesi sevinçle karışık bir şaşkınlıkla titredi. “Hurma bunlar.”
Khaalid ve Ayla koşmaya başladı. Ayakları batıyor, sonra tekrar yükseliyordu. Khaalid, vahaya doğru koşarken yanında yavru devesi de vardı. Küçük hayvan, adeta Khaalid’in heyecanını paylaşıyor, her adımda kumların üzerinden sıçrıyordu.
Khaalid ve Ayla devesiyle koşarken, hayvanın sıcak nefesi ve hafif sürtünmeleri, Khaalid’in kalbini umutla dolduruyordu.
Babası ve diğer köylüler de arkadan koşuyordu. Kumun ardından gerçekten bir vaha yükseliyordu. Cılız da olsa, hayat belirtisiydi: birkaç hurma, buharla tütmekte olan bir su birikintisi, ötüşen kuşlar. Ayla, hurma salkımına bakarak fısıldadı: ”Gerçekten meyve var.”
Khaalid ağzını hurmalarla doldururken konuşmaya çalıştı: ”Belki Nil’de daha da tatlıları vardır.”
10.3. Bir Yudum Hayat
İnsanlar sevinç çığlıklarıyla suya atıldı. Bazıları elleriyle içti, bazıları ellerini yıkadı. Sessiz dualar, suya karıştı. Khaalid, ilk damlayı avucunda tutarak yüzüne sürdü. Su, tatlıydı. Soğuktu. Gerçekti. Annesi, küçük kardeşine su içirirken gözyaşları da akıyordu yanaklarından. Babası, testileri suyla doldururken fısıldadı: “Bu bir mucize.”
Kadınlar, hurma ağaçlarının dallarına uzanıp meyveleri sepetlere doldurdu. Kuru, çatlamış parmaklarla her salkım dikkatle çözüldü, özenle sarıldı. Hurmalar, birer birer eşeklerin heybesine yerleştirildi. Artık yalnızca su değil, yolda yenecek tatlı meyveler de vardı.
Khaalid, küçük bir hurma tanesini eline aldı, Ayla’ya uzattı. Kız, gözlerinde minnetle gülümsedi. “Gerçekten tatlıymış,” dedi.
Annesi, küçük kardeşine su içirdikten sonra bir hurma kabuğunu ezip çocuğun dudaklarına sürdü. “Nil’e kadar dayanırsak, bunlar gibi binlercesi olacak,” dedi, ama gözlerinde artık bir hayal değil, gerçek bir umut vardı.
Kervan, vahanın gölgesinde bir gece dinlendi. Ateşin etrafında, yorgun ama doymuş bedenler kıpırtısızdı. Suyun sesi yoktu belki, ama serinliği vardı. Ko’ra’lar hâlâ kayıptı, ama kuşlar Nil'in şarkısını söylüyordu sanki: “Yol bitmedi. Ama artık uzak değilsiniz.”
Dede: ”Sahra bizi sınadı. Ama Nil artık daha yakın.”
Khaalid, Ayla’yla birlikte su kenarına çöktü. Güneşin ışıltısı suyun kenarındaki küçük bir parça taşın üzerine vuruyordu. Sazlar ezgiyi fısıldar gibiydi. Ayla, sazı ağzına yine götürüp üfleyerek o unutulmaz ince sesi çıkardı, ona uzattı. “Nil’de daha çok su var, değil mi?” diye sordu Ayla. “Ve daha çok sazlık,” dedi Khaalid. ”Ve belki... yeniden bir göl.”
10.4. Umudun Kıvılcımı
Vahanın gölgesinde insanlar susuzluklarını giderdi, yaralarını sardı. Ama kimse yerleşmekten bahsetmedi. Herkes biliyordu: bu sadece bir durak. Çöl henüz arkasını dönmemişti. Ama Khaalid’in kalbindeki korku, yerini bir kıvılcıma bıraktı. Artık biliyordu ki, Sahra ne kadar büyük olursa olsun, içinde hâlâ bir yudum su saklayabiliyordu. Ve o su, yaşamak için yeterli olabilirdi.
10.5. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara, gözlerini kaldırıp iç çekti. Yüzünde karmaşık bir ifade vardı. Sahara: “Nil-7... Sence o çocuklar gerçekten Nil’e ulaşabilecek mi?”
Nil-7: “Yol zordu. Ama onlar hâlâ yürüyor. Yürüyenler umut taşır, Sahara.”
Sahara: “Ama Sahra... neredeyse onları yutuyordu. O kadın yere düştü, çocuğu... su yoktu. Bu kadar zor olmamalıydı.”
Nil-7: “Hayatta kalmak çoğu zaman zordur. Ama zorluk, hafızayı derinleştirir. Bu yüzden biz bu hikâyeyi hatırlıyoruz.”
Sahara biraz düşündü. Sonra hafifçe başını salladı. Sahara: “Ben de hatırlamak istiyorum. Her şeyi. O hurma ağacını... sazdan çıkan sesi... Ayla’nın bakışını.”
Nil-7: “O zaman kalbini açık tut. Hatırlamak, yalnızca görmek değil; hissetmektir.”
Sahara başını Nil-7’in metal gövdesine yasladı. Gözlerini kapadı. Sahara: “Yarın da anlatır mısın? Nil’e varıyorlar mı, onu öğrenmeden uyuyamam.”
Nil-7: “Anlatacağım, küçük yolcu. Çünkü yolculuk daha bitmedi.”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.