Anadolu'nun kadim topraklarında, Adıyaman'ın kızıl kayalıkları arasında, yedi göbekten gelen bir sır gizlenir: Şahmaran Bin Musa Ocağı. Bu Ocak, sadece bir şifa kapısı değil; Musa'nın asasının yere dü...
Hüseyin Turhal, Dört Kapı Kırk Makam ilmini kavradıktan sonra, artık sadece bir uygulayıcı değil, ocağın bilgeliğinin koruyucusu ve bekçisiydi. Eli, hem şifa dağıtıyor hem de sırrı muhafaza ediyordu. Şiirin on üçüncü kıtası, bu koruyuculuğun temel prensibini açıklıyordu: “Herkese ilmi Havvas verilmez, / Ledün ilmi sırdır herkes bilmez, / Gönlü körler bu yolu bilmez, / Her devirde vardır elimiz bizim.” Sırrın Kutsallığı: Hüseyin anladı ki, silsileden gelen Havvas ve Ledün ilmi, bir piyasa malı değildi. Bu ilim, Tur Dağı’ndan inen heybeti, kuyu zindanından gelen sabrı ve yılan ağzını susturan kudreti taşıyordu. Bu güç, yanlış ellere geçtiği an, sadece sahibine değil, tüm topluma zarar verebilirdi. Havvas: Eğer kötü niyetli birine verilirse, Şahmaran Ocağı'nın şifa gücü, lanete ve büyüye dönüşebilirdi. Ledün: Eğer nefsine yenik düşmüş birine verilirse, kozmik düzeni okuma yeteneği, kibir ve tanrıcılık iddiasına yol açabilirdi (Hallac-ı Mansur'un imtihanının çarpıtılmış hali). Bu nedenle, "Elimiz"in ilk görevi, bu sırrı ehil olmayandan korumaktı. Sırrı korumak, bilgiyi kıskanmak değil, bilginin kendisini saygın tutmaktı. Gönlü Körler: "Gönlü körler bu yolu bilmez." Hüseyin Turhal, "gönlü kör" kavramını tefekkür etti. Bu, gözleri görmeyenler değil, kalp gözü (basiret) kapalı olanlardı. Gönlü kör olanlar şunlardı: Maddiyata Tutsak Olanlar: Sadece parayı, makamı, çıkarı görenler. Onlar, Lokman Hekim'in bahçesindeki şifayı değil, sadece ticari değeri görürlerdi. Kibir ve Haset Taşıyanlar: Tevazu (3. Bölüm) dersini alamayanlar. Onlar, Süleyman'ın hikmetini, kendi benliklerini şişirmek için kullanmak isterlerdi. Ahlaki Sınır Tanımayanlar: Haramdan sakınmayanlar (11. Bölüm). Onlar için bu ilim, nefsani arzularını tatmin etme aracı olurdu. Hüseyin Turhal’ın **"Elimiz"**i, bu gönlü kör olanlara asla uzanmaz, sırrı onlarla paylaşmazdı. Sır, sadece Dört Kapı Kırk Makam’dan geçmiş, nefsini arındırmış, ahlakı sağlam kişilere miras bırakılabilirdi. Sırrın Seçilmişliği: Bu seçilmişlik, bir gurur kaynağı değil, büyük bir yükümlülük getiriyordu. Hüseyin, bu sırrı taşıyanların her devirde ne denli büyük bedeller ödediğini anladı. Bu silsilenin mensupları, inançları ve bilgileri yüzünden daima yargılanmış, dışlanmış ve zulme uğramıştı. Bütün bu büyük peygamberlerin ve erenlerin yolculukları, en derin ayrılığı ve çileyi içeriyordu. Bu yol, sadece Hakikat için her şeyi feda etmeye hazır olanlara açıktı. Hüseyin, bu idrak ile, silsilenin sadece mutlu anlarını değil, en büyük çile ve fedakarlık anlarını da kendi ruhunda yaşamaya hazırlandı. Ocağın yolunun son büyük sınavı, fenafillah (Allah'ta yok olma) ve bedel ödeme makamlarıydı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.