Anadolu'nun kadim topraklarında, Adıyaman'ın kızıl kayalıkları arasında, yedi göbekten gelen bir sır gizlenir: Şahmaran Bin Musa Ocağı. Bu Ocak, sadece bir şifa kapısı değil; Musa'nın asasının yere dü...
I. Varisi Bulma Yıldıznamesi Hüseyin Hoca'nın zihni, Leyla Hanım, Ece ve Kerem gibi lütufla dönenlerin huzurundan sonra, Şahmaran Bin Musa Ocağı'nın geleceğine odaklanmıştı. Ladin İlmi, Havas Esrar, Ebced ve Hurufi gibi kutsal bilgileri taşıyacak bir varis bulmak, Hoca'nın son büyük göreviydi. Hoca, bu arayış için kendi yöntemlerini kullandı. Gençlerin doğum tarihlerini ve karakterlerini inceleyerek bir dizi yıldız name bakımı yaptı. Aradığı kişi, sadece zeki değil, her şeyden önce kalbi temiz ve edep sahibi olmalıydı. Çünkü bu ilim, Edep ile gelenin elinde şifa, edepsiz ve açgözlü birinin elinde ise tehlikeli bir silaha dönüşebilirdi. Birkaç genç, Dergâh’a gönüllü olarak gelmişti; kimisi merak, kimisi ise bu ilimden maddi çıkar sağlama umuduyla geliyordu. Hoca, onların yıldızlarına baktığında, hepsinin ışığının kısa sürede söneceğini, yani ilmin yükünü taşıyamayacaklarını görüyordu. Cifir ilmi, aradığı kişinin henüz tam olarak ortaya çıkmadığını fısıldıyordu. II. Sahte Şifacıların Gölgesi Hoca'nın arayışı sürerken, Adıyaman'ın çevresindeki manevi ilim alanındaki kirlilik de dikkatini çekiyordu. Hüseyin Hoca’nın Dergâh’ının şöhreti arttıkça, bölgede onun adını kullanan veya benzer iddialarla insanları dolandıran sahte şifacılar türemişti. Bu sahte ozanlar, vefk, tılsım ve esma dua gibi kutsal kelimeleri, sadece insanların zaaflarından faydalanmak için kullanıyordu. Onlar, Hoca’nın "İlim İrfan dolu heybemiz var" felsefesinin tam tersiydi; negatif enerjileri çözmek yerine, insanlara korku salarak daha fazla kara büyü ve nazar endişesi aşılıyordu. Hoca, bu durumu büyük bir üzüntüyle karşılıyordu. Kur'an’ın Zahiri Tasavvuf Hurufi Batıni sırlarını bilmeyen bu kişiler, insanların psikolojik ve ruhsal hastalıklarını daha da derinleştiriyordu. O, kendi ilmini bir ticaret aracı olarak gören bu kişilerden uzak durulması için gelenleri sürekli uyarıyordu. "Edep" sadece hastanın değil, şifacının da en önemli vasfı olmalıydı. III. Dergâh’ın Kadim Kaynağı Hocanın ruhsal enerjisinin kaynağı, sadece kitaplar değildi. Hüseyin Hoca, zaman zaman Adıyaman’ın kadim tepelerine, Nemrut Dağı'nın eteklerine çıkar, yalnız kalırdı. Bu topraklar, binlerce yıldır farklı medeniyetlere ve inançlara ev sahipliği yapmış, güçlü bir manevi enerji birikimine sahipti. Bu inziva yerinde, Hoca kendi yazdığı şiirinin ilk mısralarını düşündü: Dergahmız şifa kaynağı sunar, Edep ile gelen Lütufla Döner... Ocağın şifa kaynağı olmasının nedeni, sadece hocanın ilmi değil, bu toprağın manevi bereketiydi. Burada, yılanı asuman eden kuvvetin kaynağına daha yakından temas ediyordu. Bir akşam, yıldızlar en parlak hallerindeyken, Hoca inziva yerinde oturdu. Yıldız name bakımını gökyüzüne yaptı. Kadim yazmaların ve cifir ilminin söylediği, aradığı varisin çok yakında, belki de hiç ummadığı bir anda Dergâh'ın kapısını çalacağıydı. O varis, büyük bir sınavdan geçmiş, büyük bir edep ile Dergâh’a adım atacaktı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.