RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
Küçük Kaşifin Muhteşem Yolculuğu: Tırtıl Dodo ile Seyrü Sülük Macerası
Bir varmış, bir yokmuş. Evren, henüz her şeyin toz bulutlarından dans ettiği, yıldızların bile çocuk sayıldığı çok eski zamanlarda, iç içe geçmiş sayısız hikâye varmış. Bu hikâyelerden bir tanesi, senin gibi küçük bir kahramanın, yani insanın hikâyesiymiş. Bu hikâyenin içinde de, belki de en sihirli, en renkli, en derin kelimelerden biri saklanırmış: Seyrü Sülük.
Bu kelimeyi duyduğunda aklına belki ıslak, kaygan bir yılan gelmesin, küçük yıldız tozu. Ya da uzun, sıkıcı, yorucu bir yol… Hayır, hiç de öyle değil. Seyrü sülük, senin en sevdiğin masal kitabının canlanıp etrafında dönmeye başlaması gibi bir şey. Senin, kendini keşfettiğin en harika macera.
Bu macerayı anlatmak için, seninle minik bir arkadaş edinelim mi? İsmi Dodo olsun. Dodo, büyük, yemyeşil, çiçeklerle bezenmiş bir yaprağın üzerinde yaşayan, birazcık üşengeç, karnı her zaman azıcık acıkan, rengârenk bir tırtıl. İşte bizim Dodo, tam da senin gibi. O da henüz yolculuğunun en başında. Etrafı merak ediyor, "Ben kimim?" diye düşünüyor, bazen yaprağın kenarından aşağıdaki dünyaya bakıp "Acaba orası nasıl bir yer?" diye hayal kuruyor.
İşte seyrü sülük, Dodo'nun ve senin, "Acaba?" ile başlayan o muhteşem yolculuğunun ta kendisi.
Birinci Durak: Küçük Yumurtadan Meraklı Tırtıla
Dodo, bir zamanlar minicik, sedef gibi parlayan bir yumurtanın içindeymiş. O yumurta, onun için sıcacık, güvenli, tanıdık bir evmiş. Dışarısı onun için sisli bir rüyadan farksızmış. Ama bir gün, içinde garip bir "tık tık" duymuş. Kalbi, daha hızlı atmaya başlamış. İçinden gelen bir ses, "Haydi!" dermiş gibiymiş. Bu, onun ilk "iç çağrısı"ymış. Seyrü sülük işte tam da bu çağrıyla başlar. Sen de hatırlasana… Belki yürümeye ilk başladığın gün, annenin elini bırakıp, senden uzaktaki o parlak topa doğru sallana sallana gitme cesaretini buldun. İçinde bir his vardı: "Gidebilirim! Yapabilirim!" İşte o his, senin ilk seyrü sülük adımındı.
Dodo, minik başıyla yumurtasını zorlayarak kırdı ve dışarıyı ilk kez gördü. Etrafındaki dünya, düşündüğünden de büyüktü! Gözleri kamaştı. Havayı ilk kez ciğerlerine çekti. Önünde duran o kocaman, yeşil yaprağa baktı. Aklından "Acaba tadı nasıl?" diye geçirdi. İşte bu merak, yolculuğunun ilk yakıtı oldu. Tıpkı senin, eline aldığın her yeni oyuncağı ağzına götürüp onu "tanımaya" çalıştığın gibi. O anlarda sen de bir seyrü sülük içindesin, küçük kâşif. Dünyayı tadarak, dokunarak, kokulayarak öğreniyorsun.
Dodo, o kocaman yaprağı yemeye başladı. Her lokma, onu biraz daha büyüttü. Büyüdükçe, daha uzaktaki yaprakları görmeye başladı. "Şuradaki yaprak daha sulu görünüyor," diye düşündü. Bu, onun ilk hedefiydi. Küçük, basit bir hedef. Tıpkı senin, odanın diğer ucundaki pelüş ayıcığına ulaşmak için emeklemen gibi. Hedefine ulaştığında içinde duyduğun o sevinç, o zafer hissi… İşte o, seyrü sülüğün sana ilk armağanlarından biri.
İkinci Durak: Koza Örmek ve Sabırla Beklemek
Günler geçti, Dodo sürekli yedi, büyüdü ve etrafı keşfetti. Artık çok daha güçlü ve bilgili bir tırtıldı. Hangi yaprağın en lezzetli, hangi dalın en güvenli olduğunu biliyordu. Ama bir gün, içinde tuhaf bir his belirdi. Artık sadece yaprak yemek, sadece bir daldan diğerine sürünmek onu eskisi kadar mutlu etmiyordu. İçinde, tarifi zor, derin bir "iç sıkıntısı" vardı. Sanki içindeki asıl Dodo, şimdiki halinden çok daha fazlası olabileceğini fısıldıyordu ona. Bu, büyümenin en önemli ve bazen biraz hüzünlü anlarından biridir. Eskiden yaptığın şeyler artık sana yetmemeye başlar. Belki bebek oyuncakların artık ilgini çekmiyordur. Daha karmaşık bulmacalar, daha uzun hikayeler istiyorsundur. İşte o an, yeni bir seyrü sülük katmanına hazır olduğun andır.
Dodo, bir dalın kuytu bir köşesine çekildi. İçgüdüleri ona ne yapması gerektiğini söylüyordu. İpeksi ipliklerini çıkarmaya ve etrafına örmeye başladı. Yavaş yavaş, kendini saran, onu dış dünyadan ayıran yumuşak, sımsıcak bir kozanın içinde buldu. Dışarıdan bakan biri için hiçbir şey olmuyor gibiydi. Sessiz, hareketsiz, sıradan bir kozaydı sadece. Ama içeride, inanılmaz bir şey oluyordu!
Dodo, bir değişim geçiriyordu. Bildiği her şey, tırtıl olarak sahip olduğu her şey, adeta eriyor ve ondan çok daha güzel, çok daha karmaşık bir şeye dönüşmek üzere yeniden şekilleniyordu. Bu süreç sabır isterdi. Acelesi yoktu. Zamanın doğal akışına güvenmek zorundaydı. Tıpkı senin, okula başlamak için 6 yaşına gelmeyi beklemen gibi. Ya da bir çiçek tohumu ektiğinde, onun filizlenmesi için her gün sulayıp beklemen gibi. Bu bekleyiş, bu sabır, seyrü sülüğün en zor ama en gerekli adımlarından biridir. Hemen olmak istersin, hemen uçmak istersin ama kozanda, tohumun içinde geçirdiğin o sessiz zaman, seni güçlendiren, seni gerçekten hazırlayan zamandır.
Sen de hayatında böyle "koza" anları yaşarsın. Belki yeni bir kardeşin olduğunda, evdeki her şey değişir. Sen de kendi içine çekilir, bu yeni durumu anlamaya çalışırsın. Ya da anaokuluna ilk başladığında, evden ayrılmak zor gelir. O sınıf, senin için bir kozadır. İçinde biraz hüzün, biraz özlem vardır ama aynı zamanda yeni arkadaşlar, yeni oyunlar da seni beklemektedir. O kozadan çıktığında, artık "okullu" olmuş, biraz daha büyümüş bir sen vardır.
Üçüncü Durak: Kanatlanmak ve Yeni Bir Gözle Bakmak
Ve nihayet, o mucizevi gün geldi çattı. Kozanın içinden gelen hafif bir kıpırtı... Sonra küçük bir çatırtı... Minik bir ışık süzüldü içeri. Dodo, kendini zorladı. İnanılmaz bir enerji ve heyecanla, kozasını yırtıp dışarı çıktı.
Ama dışarısı, hatırladığı gibi değildi. Her şey çok daha farklı görünüyordu. Önce kendine bakt. Artık yağlı, tırtıl bedeni yoktu. İnce, narin bir bedeni ve sırtında, henüz ıslak ve buruş buruş duran iki tane muhteşem kanadı vardı. Bir süre hareketsiz durdu. Kanatlarının kurumasını ve güneşin onları ısıtmasını bekledi. Bu, hazır olmayı beklemektir. Tıpkı bisiklete binmeyi öğrenirken, önce üç tekerleklisiyle, sonra yardımcı tekerleklerle pratik yapman, en sonunda da onları çıkarıp dengeni kurmayı beklemem gibi.
Sonra o an geldi. İçinde hissettiği o ilk "Haydi!" çağrısını tekrar duydu. Bu seferki çağrı daha güçlüydü: "Uç!"
Kanatlarını hafifçe açtı. Rengârenk desenler güneşte parladı. Bir rüzgâr esintisi onu okşadı. Bacaklarıyla kendini itti ve... Havalandı! İlk başta tedirgindi, çırpınıyordu. Ama sonra rüzgârın onu nasıl taşıdığını, kanatlarını nasıl kullanması gerektiğini içgüdüsel olarak anladı. Artık bir kelebekti! Dodo değildi artık. O, Gökküşağı Kanatlı Dodoydu.
Yükseklerden, aşağıdaki dünyaya baktı. Eskiden tırmandığı o koskoca ağaç, şimdi minicik bir nokta gibi görünüyordu. Eskiden aşması saatler süren bir su birikintisi, bir saniyede geçiverdiği bir leke gibiydi. İşte bu, yeni bir bakış açısı kazanmaktır. Seyrü sülük, sana işte bunu verir. Eskiden seni üzen, korkutan, sinirlendiren şeyler, biraz büyüyüp biraz daha akıllandığında, o kadar da büyük ve korkunç görünmez. Tıpkı Dodo'nun yükseklerden bakınca her şeyi daha net görmesi gibi, sen de yolculuğunda ilerledikçe, olaylara daha geniş, daha sakin, daha anlayışlı bakmayı öğrenirsin.
Dördüncü Durak: Kelebeğin Bilgeliği ve Çiçeklere Konmak
Gökküşağı Kanatlı Dodo, artık sadece yaprak yiyen bir tırtıl değildi. Şimdi, çiçeklerin en tatlı özlerini içerek besleniyordu. Çiçekten çiçeğe konarken, farkında olmadan onların tozlaşmasına, yeni çiçeklerin, yeni meyvelerin oluşmasına yardım ediyordu. Yani, sadece kendi için yaşamıyordu. Varlığıyla, etrafındaki güzelliğe güzellik katıyor, dünyayı daha renkli, daha verimli bir hale getiriyordu. Buna "güzellikle hizmet etmek" denir.
İşte seyrü sülüğün en güzel meyvesi budur. Sen de bu yolculukta sadece kendin için değil, etrafındakiler için de büyürsün. Öğrendiğin her yeni şey, seni daha güçlü kılar, evet. Ama aynı zamanda, bu gücünü başkalarına yardım etmek için de kullanırsın.
· Sayı saymayı öğrenirsin, sonra annene tabakları sayarken yardım edersin.
· Okumayı öğrenirsin, sonra küçük kardeşine resimli kitabındaki hikayeyi sen okursun.
· Resim yapmayı öğrenirsin, sonra hasta arkadaşını mutlu etmek için ona rengârenk bir kart yaparsın.
· Paylaşmayı, sabretmeyi, "lütfen" ve "teşekkür ederim" demeyi öğrenirsin. Bunlar, senin görünmez kanatlarındaki renklerdir. Sen ne kadar güzelleşirsen, etrafındaki dünya da senin sayende o kadar güzelleşir.
Tıpkı kelebeğin çiçekten çiçeğe konup tozları taşıması gibi, sen de güzel sözlerini, güler yüzünü, yardımsever ellerini etrafına yayarsın. Bu, senin dünyaya hediyendir.
Son Durak: Yolculuk Asla Bitmez
Peki, Dodo artık kocaman bir kelebek olduğuna göre macera bitti mi? Hayır! Asla bitmez! Şimdi onun için yepyeni bir yolculuk başlıyor. Belki uzak diyarlara göç edecek, belki yeni kelebeklerle tanışacak, belki de hiç görmediği çiçeklerin kokusunu takip edecek.
Seyrü sülük de böyledir. Bir hedefe ulaşınca bitmez. Her gün yeni bir şey öğrenirsin. Her gün kalbin biraz daha büyür, biraz daha anlar. Beş yaşındasın, harika! Okumayı öğreneceksin, bu yeni bir macera. Sonra bisiklete bineceksin, başka bir macera. Sonra belki bir enstrüman çalmayı öğreneceksin, bu da bambaşka bir macera. Her biri, senin kişiliğinin, ruhunun bir parçasını oluşturan yeni birer "koza" deneyimi.
Bu yolculukta bazen yorulursun, bazen düşersin, bazen "yapamıyorum!" diye ağlamak istersin. Tıpkı Dodo'nun kozasını kırmaya çalışırken zorlanması gibi. Ama sakın unutma: İçinde her zaman seni ileriye, "daha iyi"ye çağıran bir ses var. O sese kulak ver. Merak et. Soru sor. Denemekten asla vazgeçme.
Küçük Kahramanım,
Seyrü sülük, işte budur. Senin, bir tırtılın kozasında kanatlanmayı beklemesi gibi, yavaş yavaş, sabırla, emekle kendini inşa etmen; için-deki o muhteşem, rengârenk, ışıltılı kelebeği ortaya çıkarman ve onunla dünyayı güzelleştirmen yolculuğudur.
Bu, hayattaki en önemli, en eğlenceli, en değerli yolculuktur. Ve bu yolculukta, seni seven herkes, senin en büyük destekçin. Kanatların çırpılmaya hazır. Şimdi, haydi! Macera başlıyor.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.