Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
78. Bölüm

Pozitivizm, Rıza ve Medeniyet İnşası: Auguste Comte ve Mustafa Kemal Atatürk Perspektifinden Köpek Metaforunun Sosyolojik ve Felsefi Bir Analizi

36 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özzet
Bu makale, insan olma haline dair felsefi bir metafor olan "köpek" imgesinden hareketle, bireysel kemale erme (insan-ı kâmil) yolculuğu ile toplumsal bir medeniyet projesi arasındaki diyalektik ilişkiyi incelemektedir. Metafor, bireyin eylemlerinin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasını (sûretten sîrete geçiş), hatayı telafi etme ve rıza arama erdemini merkeze alır. Makale, bu bireysel etik çerçevenin, Auguste Comte'un pozitivist sosyoloji anlayışı ışığında nasıl toplumsal bir modele dönüştürülebileceğini sorgulamaktadır. Temel argüman, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında inşa ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin, Comte'un öngördüğü bilimsel ve ahlaki temellere dayalı bir toplum düzeni ile metaforik "rızalık yolu" arasında paralellikler taşıdığıdır. Atatürk'ün projesi, akıl, bilim, vicdan ve emeği merkeze alarak, bireyleri "kula kul" olmayan, özgür iradeli ve sorumlu özneler haline getirmeyi ve böylece kolektif bir "rıza" ile toplumsal huzuru inşa etmeyi hedeflemiştir. Bu çalışma, söz konusu projeyi psikolojik, sosyolojik, felsefi ve tarihsel boyutlarıyla eleştirel bir bakışla analiz etmekte ve günümüz toplumu için çıkarımlarda bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Köpek Metaforu, Rıza, İnsan-ı Kâmil, Auguste Comte, Pozitivizm, Mustafa Kemal Atatürk, Toplum Sözleşmesi, Ahlak Sosyolojisi, Medeniyet İnşası.

Giriş: Sûretten Sîrete – Metaforik Bir Yolculuğun Anatomisi

İnsanı tanımlamak, felsefenin kadim sorularından biridir. Verilen metafor, bu tanımı "sûret" (biçim, görünüş) ve "sîret" (öz, karakter, ahlaki nitelik) ikilemi üzerinden yapmaktadır. Köpek, içgüdüleriyle hareket eden, eylemlerinin ahlaki anlam ve sonuçlarının farkında olmayan bir "sûret"tir. Sûreten insan olan bir varlığın da eğer eylemlerinin etik boyutunu idrak etmiyorsa, özü itibarıyla (sîrette) hayvani düzeyde kaldığı iddia edilir.

Gerçek anlamda "insan" olma yolculuğu, bu idrakle başlar. Bu yol, "Rızalık Yolu" olarak isimlendirilir ve üç aşamalı bir süreci kapsar:

Farkındalık (Bilinç): Yapılan eylemin iyi veya kötü olduğunun ahlaki bilincine varma.

Sorumluluk (Hesap Verebilirlik): Eylemin sonuçlarını üstlenme, "ayağıma taş dolansa kendimden bilirim" şiarıyla hareket etme.

Telafi ve Rıza (Tazmin ve Uzlaşma): Verilen zararı maddi veya manevi olarak tazmin etme ve mağdurun rızasını alma.

Bu makale, bu bireysel etik yolculuğun, bir toplum sözleşmesi ve medeniyet projesine nasıl tercüme edilebileceğini araştırmaktadır. Temel tezimi şu şekilde ortaya koyabilirim: Auguste Comte'un pozitivizm ile öngördüğü, bilim ve ahlakla yönetilen ideal toplum modeli, bireysel düzeydeki "rızalık yolunun" toplumsal düzeydeki karşılığıdır ve Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, bu modelin pratikteki en somut tarihsel tezahürlerinden biridir.

I. Bölüm: Auguste Comte’un Pozitivizmi – Toplumu Bilim ve Ahlakla Yeniden İnşa Etmek

Auguste Comte (1798-1857), Fransız Devrimi'nin yarattığı kaos ortamında, toplumu yeniden düzenlemek için yeni bir bilim dalı önerdi: Sosyoloji (O zamanlar kullandığı tabirle "sosyal fizik"). Comte'a göre, toplum doğa gibi sabit yasalara tabiydi ve bu yasalar bilimsel yöntemlerle (gözlem, deney, karşılaştırma) keşfedilebilirdi.

Comte'un teorisi, üç hal yasası (teolojik, metafizik, pozitif evreler) ve toplumu bir organizma olarak gören organikist yaklaşım üzerine kuruluydu. Ona göre, endüstriyel topluma geçişle birlikte insanlık, pozitif evreye girmişti. Bu evrenin temel özellikleri şunlardı:

Akıl ve Bilimin Egemenliği: Toplumsal meseleler, dogmalar veya soyut metafizik ilkelerle değil, akıl, mantık ve bilimsel verilerle çözülecekti.

Düzen ve İlerleme (Order and Progress): Toplumsal düzen, bilimsel ilkelerle sağlanacak; bu düzen içinde sürekli bir ilerleme kaydedilecekti.

İnsanlık Dini (Religion of Humanity): Comte, geleneksel dinlerin yerini, insan sevgisi, dayanışma, merhamet ve ahlak üzerine kurulu seküler bir "İnsanlık Dini"nin alması gerektiğini düşünüyordu. Bu dinin rahipleri bilim insanları ve aydınlar olacaktı.

Ahlaki Bir Toplum: Pozitivizmin nihai hedefi, sadece organize bir toplum değil, aynı zamanda ahlaki bir toplum yaratmaktı. Bu, bireylerin bencillikten sıyrılıp, kolektif iyilik için çalışmasını gerektiriyordu.

Comte'un bu vizyonu, metaforumuzdaki "bilinç" ve "sorumluluk" aşamalarıyla doğrudan örtüşmektedir. Toplum, bir köpek gibi içgüdülerle (şiddet, kaos, bencillik) değil, aklın ve ahlakın bilinçli rehberliğiyle yönetilmelidir.

II. Bölüm: Atatürk'ün Medeniyet Projesi: Pozitivist Bir Rıza Toplumu İnşası

Mustafa Kemal Atatürk'ün Osmanlı İmparatorluğu'nun enkazı üzerine inşa ettiği Türkiye Cumhuriyeti, Comte'un fikirlerinin pratikte uygulandığı tarihsel bir laboratuvardır. Atatürk'ün projesi, bir "kümes" metaforu olan dogmatik, teolojik-metafizik düzenden (Comte'un ilk iki evresi), pozitif ve aydınlanmış bir toplum düzenine geçiş çabasıdır.

1. Akıl ve Bilimin Merkeziliği:
Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" vecizesi, Comte'un pozitif evre vurgusunun ta kendisidir. Halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, eğitim birliği (Tevhid-i Tedrisat) kanunu ve üniversite reformları, toplumsal yaşamın teolojik-metafizik referanslardan arındırılıp, akıl ve bilimin rehberliğine teslim edilmesi hamleleridir. Bu, toplumu oluşturan bireylere, metaforik köpeğin içgüdüsel davranışından çıkıp, eylemlerinin sonuçlarını akıl süzgecinden geçirme yetisi kazandırmayı amaçlar.

2. Hukuk Devleti ve Sözleşmesel Rıza:
Atatürk'ün laik hukuk devleti modeli, toplumsal "rıza"nın kurumsal çerçevesidir. Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu ve diğer kanunlar, toplumun ortak aklının ve iradesinin yazılı hale gelmiş halidir. Bu kanunlar, bireylerin birbirlerine zarar vermesini engellemeyi (köpeğin tavuk yememesi için kümese kural koymak), zarar verildiğinde ise adil bir telafi mekanizması işletmeyi (tavukların parasının ödenmesi) hedefler. Seçme ve seçilme hakkı, siyasi katılım ve demokratik haklar ise, yönetilenlerin yönetime rızasının kurumsal ifadesidir. Bu, Comte'un "düzen" vurgusunun demokratik bir yorumudur.

3. Ahlaki ve Kâmil İnsan Yetiştirme:
Atatürk'ün eğitim ve kültür politikalarının merkezinde, Comte'un "İnsanlık Dini"ne benzer seküler bir ahlak anlayışı vardır. "Yurttaşlık" bilinci, vatan sevgisi, dürüstlük, çalışkanlık ("alın teri dökerek helal kazanç"), bilime saygı ve insanlık onuru gibi değerler, yeni nesillere aşılanmak istenen erdemlerdi. Maarif vekillerine hitabesinde "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller yetiştirme hedefi, tam da metaforumuzdaki "özünü yoklayan, kusurunu arayan, sorumluluk alan" ârif ve kâmil insan profilinin toplumsal karşılığıdır. Bu profil, cahil ve benmerkezci ("kendini daima aklayan") bireyin tam zıddıdır.

III. Bölüm: Eleştirel Bir Analiz: Teori ve Pratik Arasındaki Açıklar

Hiçbir tarihsel proje teoride tasarlandığı kadar kusursuz işlemez. Atatürk'ün Comte'çu pozitivizmden ilham alan projesi de eleştirilere açıktır.

1. Pozitivizmin Katılığı ve İndirgemeciliği:
Comte'un katı bilimselcilik anlayışı, insanı ve toplumu sadece gözlemlenebilir olgulara indirgeyebilir. İnsanın irrasyonel, duygusal, manevi ve metafizik arayışları bu modelde yeterince karşılık bulamayabilir. Atatürk, pragmatist bir lider olarak bu tuzağa düşmemiş, örneğin sanatı ve kültürü (Ankara'daki opera ve bale yatırımları, Halkevleri) daima desteklemiş, insanı sadece "akılcı" bir varlık olarak görmemiştir. Ancak uygulamada, jakoben bir modernleşme anlayışı, halkın geleneksel değerleriyle zaman zaman çatışmış, bu da "rıza"nın tam olarak oluşmasını geciktiren bir faktör olmuştur.

2. Rızanın Derinleşmesi Sorunu:
Kanunların çıkarılması, formal bir rıza zeminidir. Ancak gerçek anlamda toplumsal rıza, bireylerin gönüllü, içselleştirilmiş kabulüdür. Bu, uzun bir eğitim, kültür ve iletişim süreci gerektirir. 1923-1938 arasındaki kısa süre, bu derinlikli dönüşüm için yeterli olmamıştır. Tek parti döneminin otoriter eğilimleri, çok partili hayata geçişteki sancılar, bu "içselleştirilmiş rıza"nın inşasının ne denli zor olduğunu göstermiştir.

3. Kapitalizm ve "Helal Kazanç" İkilemi:
Atatürk'ün "alın teriyle helal kazanç" vurgusu, metaforumuzdaki "döktüğünü dolduran" insan modeliyle uyumludur. Ancak, Cumhuriyet'in kapitalist dünyaya entegrasyonu ve zamanla derinleşen ekonomik eşitsizlikler, bu ideal ile pratik arasında bir uçurum açmıştır. Emek sömürüsü, kayırmacılık ve adil olmayan gelir dağılımı, toplumsal rızanın aşınmasına neden olan temel faktörlerden biri haline gelmiştir. Comte'un endüstriyel toplum vizyonu, kapitalizmin vahşi yüzünü hafife almıştır.

Sonuç: Tamamlanmamış Bir Proje ve Süregelen Yolculuk

Köpek metaforu, bize hem bireysel hem de toplumsal düzeyde basit ama derin bir hakikati hatırlatır: Gerçek medeniyet, güçlünün zayıfı ezdiği bir düzen değil, zayıfın hakkının korunduğu, haksızlık yapanın telafide bulunmak zorunda olduğu ve nihayetinde tüm tarafların rızasına dayanan bir uzlaşma kültürüdür.

Auguste Comte, bu kültürün bilim ve ahlak temelinde inşa edilebileceğini teorize etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk ise, bu teoriden ilham alarak, pratiğe dökülebilir, somut bir medeniyet projesi başlatmıştır. Bu proje, insanı merkeze alan, onu akıl ve vicdanla donatılmış, sorumlu bir özne haline getirmeyi amaçlayan, "kümes"in dar kalıplarını kıran devrimci bir hamledir.

Ancak, bu proje tarihsel koşullar, iç ve dış dinamikler, insan doğasının karmaşıklığı ve kapitalist sistemin çelişkileri nedeniyle tam anlamıyla realize olamamış, "tamamlanmamış bir modernleşme projesi" olarak kalmıştır. Bugün Türkiye'de yaşanan birçok sosyolojik ve siyasi gerilim, bu "rıza toplumu"nun tam olarak inşa edilememiş olmasından ve bireysel düzeyde "özü yoklama", toplumsal düzeyde "telafi ve uzlaşma" erdemlerinin yeterince kurumsallaşamamasından kaynaklanmaktadır.

Sonuç olarak, hem Comte'un pozitivizmi hem de Atatürk'ün devrimleri, insanlığa ulaşılması gereken nihai bir hedef değil, sürekli bir arayış, özeleştiri ve ilerleme yolculuğunun pusulası olarak okunmalıdır. Köpek metaforunun gösterdiği "rızalık yolu", hem bireyin kendi içinde hem de toplumun kolektif hafızasında sürekli yeniden inşa edilmesi gereken zorlu ama onurlu bir yoldur. Bu yolun nihai varış noktası, sûreten ve sîreten kâmil insanların oluşturduğu, aklın ve vicdanın ışığıyla yürüyen bir medeniyettir.

Kaynakça

Comte, A. (1998). Pozitif Felsefe Kursu. (Çev. Erkan Ataçay). Bilim ve Sanat Yayınları.

Hanioğlu, M. Ş. (2011). Atatürk: An Intellectual Biography. Princeton University Press.

Kaçmazoğlu, T. B. (1999). Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar. Ankara: Ark Yayınevi.

Kongar, E. (1999). 21. Yüzyılda Türkiye: 2000'li Yıllarda Türkiye'nin Toplumsal Yapısı. Remzi Kitabevi.

Mardin, Ş. (1997). Türkiye'de Toplum ve Siyaset. İletişim Yayınları.

Topçu, N. (1998). Türkiye'nin Maarif Davası. Dergâh Yayınları. (Metaforik analizdeki "ârif" ve "kâmil" kavramları için önemli bir yerli kaynak).

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

Fromm, E. (2013). Sahip Olmak ya da Olmak. (Çev. Aydın Arıtan). Say Yayınları. (İnsan olma haline dair psikolojik bir çerçeve sunar).

Rousseau, J-J. ( (2004). Toplum Sözleşmesi. (Çev. Vedat Günyol). İş Bankası Kültür Yayınları. (Rıza kavramının siyasi teorideki temel kaynağı).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL