Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
95. Bölüm

İşlevselcilik Perspektifinden Atatürk'ün Rıza Merkezli Medeniyet Projesi: Bireysel Kemalin Toplumsal İşlevi

31 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet:
Bu makale, William James ve John Dewey’in öncülük ettiği İşlevselcilik (Functionalism) akımının teorik çerçevesini kullanarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği Türkiye Cumhuriyeti modelini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, “köpek metaforu” üzerinden tanımlanan bireysel “Rızalık Yolu” ile Atatürk’ün toplumsal projesi arasındaki organik bağı incelemektedir. Temel argüman, Atatürk’ün laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modelinin, yalnızca siyasi bir yapılanma değil, aynı zamanda bireyin zihinsel ve ahlaki süreçlerinin (sûretten sîrete, insandan insan-ı kâmile evriminin) toplumsal düzeydeki işlevsel bir yansıması olduğudur. Makale, bu modeli psikolojik, sosyolojik, felsefi ve tarihsel boyutlarıyla ele almakta, hem içsel hem de dışsal eleştirileri dikkate alarak bir senteze ulaşmayı hedeflemektedir.

Anahtar Kelimeler: İşlevselcilik, Atatürk, Rızalık, İnsan-ı Kâmil, Uyum, Toplumsal Sözleşme, Laiklik, Demokratikleşme, Zihnin İşlevi.

Giriş: Zihnin İşlevi ve Toplumun Mimarisi

İşlevselcilik akımı, 19. yüzyılın sonlarında Yapısalcılığa bir tepki olarak doğmuş ve psikolojinin “Zihin nedir?” sorusundan ziyade “Zihin ne işe yarar?” sorusuna odaklanmasını sağlamıştır. Kurucusu William James’e göre zihin, statik bir yapı değil, dinamik bir süreçtir; organizmayı çevresine uyum sağlaması için gerekli araçlarla donatan, hayatta kalma ve gelişme amacı güden bir mekanizmadır (James, 1890). John Dewey ise bu bakışı eğitim ve toplum bilimlerine taşımış, zihnin işlevselliğinin ancak demokratik ve özgür bir ortamda tam anlamıyla gerçekleşebileceğini savunmuştur.

Bu çalışma, işte bu “işlev” ve “uyum” vurgusundan hareketle, bir toplum mühendisliği projesi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemini yeniden okumayı önermektedir. Atatürk’ün “Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma” hedefi, salt teknolojik bir taklitten ziyade, bireyin ve toplumun “aklın ve vicdanın aydınlattığı” yeni bir çevreye uyum sağlama sürecidir. Bu sürecin merkezine yerleştirilen “insan” modeli ise, “köpek metaforu”nda somutlaşan ahlaki farkındalık, sorumluluk ve nihayetinde rızalık arayışı ile tanımlanmaktadır.

Tez: Atatürk’ün Projesi, Kolektif Bir Uyum ve İşlevsel Bir Kemal Arayışıdır

Metaforik anlatımdaki bireysel yolculuk (cahil → ârif → kâmil) ile Atatürk’ün toplumsal projesi arasında doğrudan bir analoji kurulabilir. İşlevselcilik penceresinden bakıldığında, Atatürk’ün devrimleri, toplumu oluşturan bireylerin zihinsel işlevlerini yeni bir çevreye (modern dünyaya) uyum sağlayacak şekilde yeniden yapılandırmayı amaçlar.

Sûretten Sîrete Geçişin Toplumsal Karşılığı: Metafora göre, “sûrette insan” olmak, biyolojik bir durumken; “sîrette insan” olmak, ahlaki ve zihinsel bir faaliyettir. Atatürk’ün “kılık-kıyafet devrimi”nden “soyadı kanunu”na, “eğitim birliği”ne kadar birçok devrimi, toplumu oluşturan bireyleri görünüşte (sûrette) modern bir forma sokmayı hedefler. Ancak asıl hedef, bu sûretin ardını doldurmak, yani bireyin içsel dönüşümünü (sîretini) sağlamaktır. Laik eğitim, aklı ve bilimi merkeze alarak, bireyin olayları “içgüdüsel” değil, “eleştirel” bir zihinle değerlendirmesinin yolunu açar. Bu, Dewey’in “deneyime dayalı, yaparak-yaşayarak öğrenme” vurgusuyla birebir örtüşür. Birey, artık “kümese giren köpek” gibi eyleminin sonuçlarını düşünemeyen bir varlık değil, eylemlerinin toplumsal sonuçlarını hesap edebilen bir öznedir.

Rızalığın Kurumsallaşması: Hukuk Devleti: Metaforun merkezinde, hatayı telafi ve mağdurdan rıza alma erdemi vardır. Atatürk’ün inşa ettiği hukuk devleti, bu bireysel erdemi toplumsal düzeye taşıyan en işlevsel mekanizmadır. Hukuk, toplumsal ilişkilerde kimin neyi, nasıl telafi edeceğini, rızanın hukuki çerçevesini (sözleşmeler, ceza hukuku, medeni hukuk) belirleyerek, kolektif bir “rızalık düzeni” kurar. İşlevselcilik açısından hukuk, toplumsal uyumu sağlamak, çatışmayı en aza indirmek ve bireyler arasındaki ilişkileri öngörülebilir kılmak için vardır. Bu sistem, “cahil”in daima kendini aklamasının önüne geçmeyi, “kâmil”in ise adalet arayışını kurumsal bir desteğe kavuşturmayı amaçlar.

Demokrasi: Kolektif İradenin ve Rızanın Siyasal İfadesi: Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi, rızalık kavramının siyasetteki en üst ifadesidir. Yönetilenlerin rızası olmadan iktidarın meşru olamayacağı fikri, modern siyasetin temelidir. Demokrasi, seçimler, temsil, katılım mekanizmalarıyla, sürekli bir kolektif rıza üretim sürecidir. İşlevsel olarak, bu sistem, toplumsal huzuru sağlamak ve farklı grupların çıkarlarını dengelemek için en etkili araçtır. Atatürk’ün çok partili hayata geçiş konusundaki temkinli ancı ısrarlı arayışı, bu rıza mekanizmasını işler kılmak içindir.

Antitez: Eleştiriler ve Uyum Sürecindeki Aksaklıklar

Hiçbir toplumsal proje tasarlandığı gibi kusursuz işlemez. İşlevselcilik, bir sistemin işlevselliğini sorgulamak için de uygun bir zemin sunar.

Jakobenlik ve “Zorla Uyum” Eleştirisi: Atatürk devrimleri, tepeden inmeci, jakoben bir karakter taşır. İşlevselcilik, uyumun organik ve içsel olması gerektiğini vurgular. Eleştiriler, halkın hazır olmadığı devrimlerin, toplumda bir “uyum şoku” yarattığını, sûretle sîret arasında derin bir uçurum açtığını iddia eder. Örneğin, kıyafet devrimi, dış görünüşü (sûreti) hızla değiştirmiş, ancak bu değişimin içselleştirilmesi (sîrete dönüşmesi) kuşaklar almış, hala tamamlanamamıştır. Bu, zorla dayatılan bir uyum çabasının işlevsel olamayabileceğini gösterir.

Çoğulculuk Eksikliği ve “Tek Tip İnsan” İnşası: Proje, “kâmil insan”ı tanımlarken oldukça spesifik (laik, akılcı, batılı, üretici) bir model çizer. Bu, toplumsal çeşitliliği ve farklı kimlikleri (Kürtler, dindarlar) dışlayıcı bir etki yaratmış olabilir. İşlevselcilik açısından, bir sistem ancak tüm parçalarını kapsadığında işlevseldir. Dışlanan gruplar, sistem için birer “işlevsizlik” ve potansiyel çatışma kaynağı haline gelir. “Rıza”nın tüm toplumsal kesimleri kapsayacak şekilde genişletilememiş olması, projenin en ciddi açmazlarından biridir.

Ekonomik Temelin Yetersizliği: Dewey, ekonomik demokrasiyi siyasal demokrasinin ayrılmaz bir parçası olarak görür. Atatürk’ün “halkçılık” ve “devletçilik” ilkeleri bu yönde adımlar olsa da, toprak reformu gibi initiatives’lar tam anlamıyla hayata geçirilememiş, ağır sanayi hamleleri ise sermaye birikimi olmadığı için büyük ölçüde devlet eliyle yürütülmek zorunda kalınmıştır. Ekonomik bağımsızlık ve adil gelir dağılımı olmadan, bireyin “özgür iradeli” ve “helal kazanç peşinde koşan” bir özne olması zordur. Ekonomik bağımlılık, rıza üretimini de zaafa uğratır.

Sentez: Eksikliklere Rağmen İşlevsel Bir Çerçeve

Eleştiriler projenin kusurlarını ortaya koysa da, onu tamamen işlevsiz kılmaz. Aksine, bu eleştiriler, projenin “kemal”e ulaşmak için sürekli bir özeleştiri ve yenilenme gerektirdiğini gösterir. Tıpkı metaforik “insan-ı kâmil”in sürekli kusurunu araması gibi, Atatürk’ün kurduğu sistem de kendi kusurlarını görerek, dönüşerek ve daha kapsayıcı bir rıza arayışına girerek işlevselliğini sürdürebilir.

Laiklik ve Akıl: Uyumun Nihai Aracı: Atatürk’ün laiklik anlayışı, dogmalardan arınmış bir aklı toplumsal yaşamın merkezine yerleştirir. İşlevselcilik için akıl, çevreye uyum sağlamanın en temel aracıdır. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek, eleştirel düşünmek, problem çözmek hep aklın işlevleridir. Laiklik, toplumu bu işlevselliği engelleyebilecek dogmatik düşüncelerden koruyan bir kalkandır.

Sürekli bir “Olma” Hali: Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, iç ve dış uyumun en yüksek ifadesidir. Proje, statik, tamamlanmış bir ütopya değil, Dewey’ci anlamda sürekli deneyimle, yaparak-yaşayarak ilerleyen dinamik bir “oluş” sürecidir. Bugün Türkiye’nin yaşadığı demokratikleşme, insan hakları ve hukuk devleti tartışmalarının tamamı, bu sürecin bir parçasıdır. Mesele, sistemin kusursuz olması değil, kusurlarını telafi edecek ve daha geniş bir rızaya ulaşacak esneklik ve iradeye sahip olup olmadığıdır.

Sonuç:

İşlevselcilik perspektifi, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti projesini, “köpek metaforu”nda somutlaşan bireysel ahlaki kemal arayışının toplumsal düzeydeki karşılığı olarak okumamıza olanak tanır. Bu proje, bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen ve nihayetinde birbirinin rızasını arayan “kâmil insanlar” haline getirmeyi amaçlayan kapsamlı bir “uyum” ve “işlevselleştirme” çabasıdır.

Hukuk devleti, laiklik, demokrasi ve millî eğitim, bu kâmil insan tipini inşa etmek ve onun işlevselliğini garantilemek için tasarlanmış kurumsal araçlardır. Bu araçlar, tarihsel süreçte jakobenlik, dışlayıcılık ve ekonomik yetersizlikler gibi ciddi sınavlardan geçmiş olsa da, özlerinde taşıdıkları akıl, özeleştiri ve rıza arayışı ilkeleri, onları hala geçerli ve işlevsel kılmaktadır. Nihai hedef, hem bireyin hem de toplumun “kümes”in dar, içgüdüsel kalıplarını kırarak, “aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık” olarak tanımlanan yeni ve üstün bir çevreye uyum sağlamasıdır. Bu yol, metaforik anlatıdaki gibi zorlu ama onurlu bir yoldur ve kemaletine ancak sürekli bir öz-yoklama ve telafi çabasıyla ulaşılabilir.

Kaynakça:

James, W. (1890). The Principles of Psychology. Henry Holt and Co.

Dewey, J. (1916). Democracy and Education. The Macmillan Company.

Angell, J. R. (1907). The Province of Functional Psychology. Psychological Review, 14(2), 61–91.

Atatürk, M. K. (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Berkes, N. (1964). The Development of Secularism in Turkey. McGill-Queen's University Press.

Mardin, Ş. (1973). Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?. Daedalus, 102(1), 169-190.

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

Göle, N. (1996). The Forbidden Modern: Civilization and Veiling. University of Michigan Press.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL