Adıyaman, Nemrut Dağı. Binlerce yıldır Kommagene Krallığı'nın sırlarını uykuya yatıran mistik zirve.
Arkeolog Nurten, Defineci Hüseyin ve bilge Dayı, Kral Nemrut’un kayıp mezarını ve hazinesini bulma...
Kralı Uyandırmak: Dördüncü Bölüm Üç Yol Ağzı ve Işık Bilmecesi
Tünel, aniden genişleyerek yeraltı bir kavşağa açılmıştı. Önlerinde, her biri devasa taş bloklarla tıkanmış, üç ayrı geçit duruyordu. Mekânın akustiği değişmiş, tavanın yüksekliği ekibin nefes alış verişini bile yankılıyordu. Bu, bir mezar koridoru değil, antik bir sınav odasıydı. Nurten, el fenerini ortadaki blokun üzerine tuttu. Üzerinde Kommagene dilinde, kısmen silinmiş ama okunabilir bir kabartma vardı: “Kralın tahtına giden yol, sadece onun gözünden görülebilir. Üç ışık, üç yol gösterir. Biri sonsuzluk, biri boşluk, biri ise kalptir.” "Sonsuzluk, boşluk ve kalp," diye mırıldandı Nurten. "Tipik I. Antiokhos retoriği. Kendini tanrılarla eş tutan bir kralın felsefi bilmecesi." "Felsefe bizi hazineye götürmez Nurten Hanım," dedi Hüseyin, sol taraftaki bloğa yaklaşıp elini üzerine koyarak. "Bu bir tuzak. İki yol ölüme, biri hayata çıkıyor." Defineci Dayı, sessizce kavşağın tam ortasına çöktü. Gözleri, ne taş bloklardaydı ne de yazıdaydı; tavanı ve zemini inceliyordu. "Bilmeceler her zaman önemlidir," dedi Dayı, sesi kuru bir bilgelikle doluydu. "Ama Kommagene Krallığı’nın mimarları... Onlar felsefeyi sevseler de, hayatlarını güvenceye almak için basit mekaniklere güvenirlerdi. Bilmece, dikkat dağıtmak için var." "Dayı haklı," dedi Nurten, hızla not defterini çıkarırken. "Tuzak, bilmecenin kendisinde değil. Bakın," diye işaret etti tıkalı yollara. "Sol taraftaki tünelin tabanı yeni kazılmış gibi görünüyor, sağ taraftaki ise taşlarla tamamen kaplanmış. Ortadaki ise..." "Ortadaki tünelin girişindeki blok, diğerlerinden biraz daha geniş," diye tamamladı Hüseyin, anında bir defineci içgüdüsüyle. "Diğer ikisi dar ve tıkalı görünse de, belki de açılabilir. Ama ortadaki, sanki en kalıcı olanı." Nurten elindeki günlüğü Hüseyin'e uzattı. "Günlükte bir şey var mı? Alman arkeolog bu bilmeceden bahsetmiş mi?" Hüseyin, el fenerinin ışığında eski defteri hızla taradı. "Hayır. Sadece, Nemrut’un zirvesindeki heykellerin gölgelerinin belirli günlerde tünel girişine düştüğünden bahsediyor. Yani 'Işık' kilit kelime." Nurten aniden başını kaldırdı. Gözleri parlıyordu. "Işık! Tabii ki! Kral, heykelleri doğu ve batı terasına yerleştirdi. Güneş, doğudan doğar ve batıdan batar. Üçüncü ışık ise gökyüzünden gelen, tanrıların ışığıdır." Hüseyin ve Dayı, Nurten’e şaşkınlıkla baktılar. "Tahtına giden yol, sadece onun gözünden görülür," diye tekrarladı Nurten. "I. Antiokhos, devasa heykelleriyle Kommagene’nin kalbi olan bu dağdaki tahtından gökyüzüne bakıyor. Hiyerotezyon, dağın doğu ve batı teraslarında kurulu, ama bu tünel, dağın tam kalbine iniyor. Bu tünel, heykellerin baktığı yönde olmalıydı." Dayı, tavanı işaret etti. "Bakın gençler. Ne dedim? Tuzak değil, mimari! Bu tünelin tavanında, küçük, ustaca gizlenmiş delikler var. Eskiden, bu tünel inşa edilirken, Nemrut’un zirvesinden gelen bazı gölgeler bu deliklere yansıtılmış olmalı." Nurten ve Dayı birbirine baktılar. Bilimsel bilgi ve pratik tecrübe mükemmel bir şekilde örtüşmüştü. Hüseyin ise, elindeki defteri tekrar açtı ve bir şeye odaklandı. "Bu Alman arkeolog, heykellerin dizilimini çizerken, ortadaki tünelin tam üzerinde, kayaya oyulmuş kartal figüründen bahsediyor. Kartal, gökyüzünün ve tanrıların sembolü. Aynı zamanda Aşk Güneşinin (yani Nemrut'un gün doğumunun) ilk ışıklarının düştüğü yer..." Üçü, mantıklarını birleştirdi: Sonsuzluk (Boşluk): Yüksek ihtimalle ölüme giden sol veya sağ tünel. Kalp: Dağın kalbine, yani ortadaki yola giden tünel. Bu yol, tanrının sembolü (Kartal) ve Kralın gözünden (Işık/Gölge) geçiyor olmalıydı. "Ortadaki tünel," dedi Nurten, kararlılıkla. "Kralın kalbine giden yol bu." Defineci Dayı, elindeki küçük levye ve krikoyu hazırlarken başını salladı. "Bu blok diğerlerinden daha kalın, ama kapı gibi yerleştirilmiş. Kilit mekanizması arkada. Hadi, sevgili Arkeolog. Bize yolu açın." Ekip, bir saat süren zorlu bir çalışmanın ardından, ortadaki devasa taş bloğu yan tarafına devirmeyi başardı. Ardında ortaya çıkan şey, onları hem şok etti hem de umutlandırdı. Tünel devam ediyordu, ancak duvara oyulmuş, bir insan figürünün kabartması vardı. Bu, Kral Antiokhos’un bilinen portrelerinden biri değildi. Yüzü daha gençti ve elinde, Nurten'in hiçbir zaman akademik kaynaklarda görmediği, üzerinde yıldız ve hilal desenleri olan yuvarlak bir taş tutuyordu. "Bu bir keşif," diye fısıldadı Nurten, gözleri yaşarmıştı. "Bu, arkeoloji tarihine büyük bir hizmet! Bu figür, Nemrut'un kayıp bilmecelerinden biri olmalı." Hüseyin ise Nurten'e bakıyordu. Tünelin titrek ışığı altında, onun yüzündeki saf bilimsel heyecanı görmek, onun için herhangi bir hazineden daha değerliydi. O anda, Nemrut’un zirvesinde doğduğu söylenen aşk güneşinin kalbinde parladığını hissetti. Macera, Nurten'i bir bilim insanından, maceraperest bir kâşife dönüştürmeye başlamıştı. Ve Hüseyin, bu dönüşümün her anına şahit olmak istiyordu.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.