Hacı Bektaş Veli
(Erkek Dişi Sorulmaz)
Roman
Hüseyin TURHAL
Aşkın ve Hoşgörünün Destanı: Hacı Bektaş Veli Romanı
Yazar: Hüseyin TURHAL
13. yüzyıl Anadolu’su. Topraklar kanla, gönüller korkuyla sulanırken; bir derviş, Horasan’dan getirdiği Vahdet (Birlik) fel...
Haberlerin Yayılması Sulucakarahöyük'teki dervişin ünü, rüzgarın taşıdığı tohumlar gibi yayılıyordu. Anadolu'nun dört bir yanından, özellikle Türkmen ve Rum topluluklarından, hem yoksul köylüler hem de şehirli zanaatkârlar, "İnsan Kutsaldır" düsturunu dinlemek için tekkede toplanmaya başlamıştı. Hacı Bektaş Veli'nin etrafında oluşan bu coşku ve sevgi halesi, "Ahi Evran Ocağı" başta olmak üzere, hoşgörüyü esas alan yapılar tarafından destekleniyordu. İnsanlar, dinde ve toplumda ayrımcılığa uğramadan eşit muamele görmenin hazzını yaşıyorlardı. Tekke, barış, paylaşım ve hizmet üzerine kurulu bir "Gönül Devleti" gibiydi. Derviş, keramet ve gösterişten kaçınsa da, onun sözlerinin kerameti büyüktü. Bir gün Kırşehir'den gelen zengin bir tüccar, tekkede bir köylüyle aynı sofrada oturmak zorunda kalınca huzursuzlanmış, bunu açıkça belli etmişti. Bektaş Veli, sadece gülümsedi ve şöyle dedi: "Misafirim, Allah'ın sofrasında zengin ile fakir, efendi ile köle arasında ayrım yoktur. Bir elmanın yarısı sana, yarısı ona aittir. Paylaşmayı bilmeyen gönül, en büyük fakirlikle sınanır." Tüccar utanç duyarak orayı terk etti, ancak bu olay, tekkedeki eşitlik ilkesinin ne kadar sarsılmaz olduğunu herkese gösterdi. İktidarın ve Ulemânın Şüphesi Ancak her gülün bir dikeni olduğu gibi, bu yeni ve kapsayıcı felsefe, dönemin yerleşik düzenini ve otoritesini rahatsız etmeye başladı. Anadolu Selçuklu Devleti, siyasi çalkantılar içindeydi ve merkezi otorite zayıflamıştı. Her yeni popüler hareket, bir tehdit olarak görülüyordu. Şehirlerin medreselerinde ve saray çevresinde, Hacı Bektaş Veli hakkında fısıltılar yayılmaya başladı: "Horasan'dan gelen bu derviş, halkı mevcut düzene karşı kışkırtıyor." "Kadınları erkeklerle aynı sohbete alıyor, bu şeriata aykırıdır." "Kutsal kabul edilen kaidelere değil, sadece insan sevgisine odaklanıyor." "Onun 'İnsan Kâbe'dir' sözü, Müslümanların kutsal değerlerini hiçe saymaktır." Kayseri Kadısı ve bazı etkin ulemâlar, Sultan'a mektup yazarak bu dervişin "Bid'at" (dine sonradan eklenmiş yanlış inanış) yaydığını, hatta devlete isyan çıkarma potansiyeli olduğunu iddia ettiler. Zorlu Bir Ziyaret Saraydan gelen emirle, bir heyet, Bektaş Veli'yi sorgulamak üzere Sulucakarahöyük'e gönderildi. Heyetin başı, katı fıkıh kurallarına sıkı sıkıya bağlı, aksi bir âlim olan Molla Fahreddin'di. Molla Fahreddin, tekkeye girdiği an, oradaki basitlik ve eşitlikten tiksindi. Dervişin mütevazı sedirine oturup, hemen suçlayıcı bir tonda konuştu: "Ey derviş! Sizin Cemlerinizde kadın erkek yan yana oturuyor ve siz halka, sadece 'Gönül Kâbesi'nden bahsediyorsunuz. Bizim kutsalımız bellidir; şeriatın kuralları nettir. Sen, bu düzeni neden bozuyorsun? Söyle, sen kimsin ve niyetin nedir?" Hacı Bektaş Veli, tüm sükûnetiyle Molla Fahreddin'e baktı. "Molla Efendi," dedi. "Ben, Allah'ın yarattığını seven bir garibim. Ben, düzeni bozmuyorum; sadece bozuk düzeni bozmaya çalışıyorum. Siz, insanları şekillerine, kılıklarına, inançlarına göre ayırıyorsunuz. Benim niyetim ise basittir: Birliğe çağırmak." Ardından Molla Fahreddin'in gözlerine bakarak, felsefesinin en güçlü savunmasını yaptı: "Eğer eline, diline ve beline sahip olan bir kişi, bir komşusunun aç uyumasını görmezden geliyorsa, o kişi ne kadar dindar olursa olsun, kamil insan değildir. Ben, insan sevgisini temel yapıyorum, çünkü Yaradan'a ulaşmanın en kestirme yolu, O'nun yaratıklarına duyulan koşulsuz sevgiden geçer. Benim yolum, Kâbe'ye gitmeden önce gönlündeki Kâbe'yi onarmaktır." Molla Fahreddin, bu sözlerin basitliği ve gücü karşısında şaşkına döndü. Yanında getirdiği kaba sorular, dervişin saf ve derin felsefesi karşısında eriyip gitmişti. Her ne kadar kalbi katı kalsa da, dervişin halk üzerindeki etkisinin sevgi ve ahlak üzerine kurulu olduğunu anladı. Raporda, dervişin 'zararsız' olduğunu, sadece geleneksel kuralları farklı yorumladığını bildirmek zorunda kaldı. Hacı Bektaş Veli, bu ilk sınavdan başarıyla çıkmış, ancak artık biliyordu ki, Anadolu'daki görevi sadece bir manevi yolculuk değil, aynı zamanda sevginin, hoşgörünün ve eşitliğin dikenli yollarında verilen bitmek bilmeyen bir mücadeleydi.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.