Köstekli Saatin İhtişamı

Cebimde taşıdığım bu köstekli saat, sadece zamanı gösteren bir alet değil. O, bir dönemin asaleti, yavaşlığın ve sabrın sembolü. Soğuk, tok metal gövdesi elime oturduğunda, sanki geçmişten gelen bir el sıkışması gibi.

Zaman, bu küçük kapsülde farklı akar. Dijital ekranların telaşından uzakta, ağırbaşlı, ritmik bir tık-tık sesi yankılanır. Kapağını açtığımda, o zarif rakamlar, incecik yelkovan ve akrep, bir sanat eserini seyrederim. Her dönüş, acele etmeden, hakkını vererek ilerleyen bir anı işaret eder.

Köstek zinciri, göğüs cebimden dışarıya sarkan o parlak çizgi... Bir bağlantı, bir köprü. Sadece saatin düşmesini engellemekle kalmaz, aynı zamanda bugünü, dünün zarafetine bağlar. O, bir miras, bir babadan oğula geçen bir emanet olabilir. Her sahibinin hikayesini, her yaşanan anın ağırlığını içinde saklar.
Bir toplantı sırasında, ya da sadece bir kahve molasında, onu çıkarıp bakmak... Bir an durup, o mekanik harikayı izlemek.
Bu, anı onurlandırmak, zamanı yönetenin ben olduğumu hatırlamak demektir. Köstekli saat, hayatın değerini, her tıkırtının kıymetini fısıldayan, sessiz ama görkemli bir hatırlatıcıdır.

Hüseyin TURHAL