Alaşehir Celal Şükrü Sayınsoy İlkokulu’nda çalışırken sıradan bir akşamüstünde günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, 452 numaralı Selami Geriş hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Selami yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla bana bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Selami’nin bu halini fark edince merakımı gizleyemedim ve sordum: ‘‘Hayrola Selami, eve gitmeyecek misin?’’ Selami, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi: ‘‘Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.’’ ‘‘Peki, ne söyleyeceksin bakalım?’’ ‘‘142 numaralı Aziz Ünver var ya…’’ ‘‘Evet, ne olmuş Aziz’e?’’ ‘‘Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor.’’ ‘‘Yani?’’ ‘‘Ona yardım etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?’’ Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp masamın üzerine koydu. Önüme konan paralara hiçbir şekilde dokunmadım. Sandalyeme oturup düşündüm. Selami hakkında tüm bildiklerimi yokladım. Selami hakkında bildiklerim kadarıyla Selami’nin ailesinin durumu pek de iyi değildi. Zengin bir ailenin çocuğu olmamasına rağmen sınıfımın en çalışkan ve sevimli öğrencilerinden olan Selami’nin ne kadar güzel bir kalbi vardı! Ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Ailesinin durumuna rağmen yardım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu. Kendimi toparlayıp devam ettim: ‘‘Dur bakalım Selami! Bildiğim kadarıyla sizin maddi durumunuz da pek iyi durumda değil. Yanlış mı biliyorum?’’ ‘‘Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Annem de hasta. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.’’ ‘‘Nerede çalışıyorsun?’’ ‘‘Simit ve turşu suyu satıyorum.’’ Yine durup düşünmeye başladım. İyiliğin bu kadarına ne denmeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydım. Bunu yaparken, sevimli ve çalışkan öğrencimi de kırmamalıydım. Onunla biraz daha konuşursam, belki bir yolunu bulabilirdim. Bir umutla Selami’ye döndüm: ‘‘Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’’ ‘‘Çok zengin bir işadamı…’’ ‘‘Niçin?’’ ‘‘İnsanlara daha çok yardım etmek için…’’ ‘‘Ne de güzel! Sonuna kadar haklısın Selami, bu doğru… Aziz’in ailesinin durumu pek de iyi değil… Ancak sizinki de bundan pek farklı değil… İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yardım edersin. Olmaz mı?’’ ‘‘Olmaz öğretmenim! Şimdi yapmalıyım.’’ ‘‘Neden olmaz peki?’’ ‘‘Üç sebepten dolayı olmaz. Birincisi bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit ve turşu suyu satmaktayım. Hele mahallede Duran Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor. İkincisi hep ‘‘Ağaç yaş iken eğilir’’ deniyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenemezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunu zenginlik günlerime ertelersem, zengin olduğum günlerde de daha zengin olduğum günlere erteler kendimi kandırmış olurum. Üçüncüsü ise daha önemli. Şimdi ben büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.’’ Karşımda adeta büyük biri varmış gibi dinliyordum: ‘‘Bu sonuncusunu pek anlayamadım, biraz daha net açıklar mısın?’’ dedim. ‘‘Açıklayayım öğretmenim. Şimdi çok zengin olmadığım için ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet’i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet’in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet’e girebilirim. Bundan daha kârlı bir yatırım olur mu?’’ dedi Selami. O anda gözlerim dolmuştu. Başımı ‘‘Evet’’ anlamında sallarken Selami’yi evine gönderdim. Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark ettim. Eşyalarımı toplamak için masama döndüğümde Selami’nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark ettim. Sandalyeme gayri ihtiyari oturdum ve paraları elime aldım. Bana hayatım boyunca hiçbir para bu kadar değerli gelmemişti. Sanki elimde cihanın en kıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordum. Hatta elimdeki bu paralar en iyi mücevherlerden bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk simit paraları, Cennet’i satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavrayıverdim bu bozuk simit paralarını. Bir türlü kalkamadım oturduğum yerden… İçimin dolduğunu, tarif edilmesi zor duygulara boğulduğumu hissettim. Birden tutamadım kendimi ve adeta bardaktan boşanırcasına yağan sağanak yağmurlar gibi gözyaşlarıma engel olamadım. İçimi çeke çeke ağladım bir süre… Kendime geldiğimde akşam ezanı okunmaya başlamıştı. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken bir türlü kendime engel olamayıp gayri ihtiyari ‘‘Bozuk simit paraları ile Cennet’i satın almak! Bozuk simit paraları ile Cennet’i satın almak! Bozuk simit paraları ile Cennet’i satın almak!’’ diye sayıklıyordum. Birdenbire arkamdan bekçi Sadık’ın ‘‘Ne dediniz hocam?’’ demesiyle irkilsem de duymazdan geldim ve bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına karışıverdim.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.