Bazı aşklar fısıltıyla başlar, fırtınaya dönüşür...
Seren, lise yıllarından beri Okan' karşı susturamadığı hisler besler. Ama Okan hep bir bilmece gibi ne tamamen gider ne de gerçekten kalır. Onun ...
Telefon ekranına bakıyordum. Okan'ı sınıf grubuna ekledikten sonra içimde beliren heyecanı bastırmaya çalışıyordum. Aramızda hiçbir şey geçmemişti. Ama yine de... Beklentisiz olmak ne zordu.
Ekranda beliren mesajı gördüğümde kalbim anlık bir hızla çarptı.
Okan: Teşekkür ederim, Seren.
Sadece bu kadardı.
Elbette daha fazlasını beklememeliydim ama içimde tuhaf bir hayal kırıklığı oluştu. Konuşmayı devam ettirmedi. Ben de yazmadım. Sessizlik akşam boyunca sürdü.
Ama beni asıl rahatsız eden bu değildi. Dünden beri aklımdan çıkmayan bir şey vardı: O melodi.
Nereden bildiğimi hatırlayamadığım, ama bana tuhaf bir şekilde tanıdık gelen o müzik...
Uyuyakaldığımda, kendimi bir kez daha o rüyanın içinde buldum.
Sisli, karanlık bir yerdeyim. Ay ışığı önümde yansıyor, hafif bir rüzgar etrafımda esiyordu. Burası gerçek bir yer miydi? Yoksa sadece zihnimin oyunu mu?
Sonra onu gördüm.
Uzakta belli belirsiz bir siluet.
Yüzünü göremiyordum. Ama ellerinde bir keman vardı ve melodiyi çalmaya başladı. Aynı melodi... Beni her gece içine çeken zihnime kazınan o tınılar...
Ama bu kez farklıydı. Çalmaya devam ederken bir şeyler fısıldamaya başladı. Bir şarkı söylüyordu. Sözler yabancıydı. Hiç duymadığım bir dilde... Ve her ne kadar duysam da uyandığımda hatırlayamayacağımı biliyordum.
Sesini anlamıyordum ama o fısıltılar içime işliyordu.
Sonra...
O adımı söyledi.
"Seren."
Uyandım.
Tüm vücudum ürpermişti. Gözlerim karanlığa alışana kadar birkaç saniye nefesimi tuttum. Kalbim hızla atıyordu.
O kimdi?
Ve neden adımı biliyordu?
Ertesi gün boyunca rüyanın etkisinden çıkamadım. Derslerde odaklanmakta zorlandım. Duyduğum melodiyi hatırlamaya çalışıyor, sözleri anlamadığım için sinir oluyordum.
Artık bu işi araştırmalıydım.
Öğle arasında, kulaklığımdan klasik müzik açıp o melodiyi bulmaya çalıştım. Ancak ne kadar dinlersem dinleyeyim, hiçbiri tam olarak benim duyduğum melodi değildi.
Belki sadece bir rüyaydı...
Belki de...
Düşüncelerime dalmış bir şekilde kurstan çıktım. Bugün Cumartesi olduğundan servisle dönüş yoktu. Metroya binerken, peronda bir çocuğun gitar çaldığını fark ettim. Öylesine bir melodi sandım, ta ki o melodiyi duyana kadar.
Benim rüyamdaki melodi!
Bir anda olduğum yerde çakılı kaldım.
Çocuk, tıpkı rüyamdaki gibi şarkıyı söylerken, aynı bilinmeyen sözleri mırıldanıyordu.
Çocuk şarkıyı çalmaya devam ederken, içimde bir panik yükseldi.
Bu fırsatı kaçırmamalıydım. Yanına yaklaştım, kalbim hızla çarpıyordu. Ağzımı açıp soruyu sormak üzereydim ki...
Çocuk gitar çalmayı bıraktı. Ayağa kalktı. Gitarını sırtına astı ve hızla perona doğru ilerlemeye başladı. "Hey!" dedim refleksle. "Bir saniye, şarkının adını öğrenebilir miyim?"
Beni duymadı mı, yoksa duymamazlıktan mı geldi bilmiyordum. Ama arkasına bile bakmadan yürüdü. Metroya binmek üzereydi. Eğer şimdi sormazsam, bir daha asla öğrenemeyecektim.
Koşmalı mıydım? Peşinden gitmeli miydim?
Bu şarkıyı neden rüyalarımda duyuyordum?
Ve neden şimdi, burada, bir başkası tarafından çalınıyordu?
Pazartesi günü İngilizce dersinin başlamasını beklerken, defterime dalgınca karalamalar yapıyordum. Kalemimin ucunu sertçe kağıda bastırmışım, farkında olmadan küçük daireler çizerek aynı noktayı yırtacak kadar üstünden geçiyordum. Aklım başka yerdeydi. Okan, derse gelmiş miydi? Sınıfın arkasına bakmaya çekiniyordum ama varlığını hissediyordum. O buradayken, nefes alıp vermek bile garip geliyordu. Sanki gözlerimi açtığımda onu görecekmişim gibi.
Tam bu sırada öğretmenin sesi duyuldu:
"Bugün çiftler halinde çalışacağız, Sadece İngilizce konuşacaksınız, anlaşıldı mı?"
Herkes homurdanarak yerinde kıpırdandı. Hoca, kimseye seçim şansı vermeden isimleri eşleştirmeye başladı. Kalbim hızla atmaya başladı. Okan'la aynı gruba düşer miydim?
"Seren ve Zeynep."
Kafamı kaldırdım. Zeynep? O kimdi? Birkaç saniye boyunca etrafa bakındım ve tam önümde duran, hafif dalgalı koyu kestane saçlı kızı fark ettim. Gülümseyerek bana baktı ve yanımdaki boş sandalyeye oturdu.
"Hadi bakalım," dedi kıkırdayarak. "Sanırım biraz konuşmamız gerekecek."
Ben de hafif gülümsedim. "Evet... Merhaba."
Bir süre boyunca çaba gösterdik, ama ikimizin de İngilizcesi pek iyi değildi. Birkaç basit cümleden sonra pes ettik. Zeynep, kolunu masanın üzerine koyup başını yana eğerek bana baktı.
"Yani, anlat bakalım. Okul nasıl gidiyor?"
Tam cevap vermeye hazırlanıyordum ki, arka sıraların birinde hareketlilik hissedince gözlerim istemsizce sınıfın arkasına kaydı. Okan'ın nerede olduğunu görmek istiyordum ama bunu açık açık yapamazdım. Onun yanına kimin oturduğunu merak ediyordum. İçimde tuhaf bir rahatsızlık vardı. Ya bir kızın yanındaysa? Ama bunu öğrenmek için bariz bir şekilde arkamı dönmem gerekiyordu ve bu çok belli olurdu.
Beni fark etmiş olmalı ki, Zeynep hafifçe güldü ve başını hafifçe yana eğerek Okan'ın olduğu tarafa baktı.
"Yanında bir erkek var," dedi alaycı bir ses tonuyla. "Rahat bir nefes alabilirsin."
İçimde bir rahatlama hissettim ama hemen toparlandım. Zeynep ne ima ediyordu?
"O ne demek şimdi?" dedim, kaşlarımı çatmaya çalışarak.
Zeynep gözlerini kıstı ve sırıtarak bana baktı. "Seren, bence sen Okan'dan hoşlanıyorsun. Hatta daha fazlası... Geldiği ilk andan beri gözlerini ondan alamıyorsun."
Sırtımdan aşağı sıcak bir şeyler dökülmüş gibi hissettim. Aniden yüzüm kızardı. İnkar etmeli miydim? Ama edemezdim... Çünkü doğruydu.
Ne diyeceğimi bilemedim. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Zeynep, ifademi görünce gülerek dirseğiyle beni hafifçe dürttü. "Bence de söyleme, inkar etsen de yalan olduğu o kadar belli ki."
Kafamı önüme eğdim ve defterimi karıştırıyormuş gibi yaptım. "Bilmiyorum," diye mırıldandım.
Ama biliyordum. Okan'ı ilk gördüğüm andan beri ona çekildiğimi biliyordum.
Ders bittikten sonra Zeynep ve ben koridora çıktık. Zeynep'in gözleri hala üzerimdeydi, muzip bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Hala bir şey demeyecek misin?" dedi, kollarını göğsünde kavuşturarak.
Ne diyeceğimi bilmiyordum. İçimde bir şeyler kıpırdanıyordu, ama adını koymak ürkütücüydü. Okan'dan etkilenmiştim, evet. Ama bu düşündüğümden daha karmaşıktı. Ona bu kadar bağlanmam doğru muydu?
Omuz silktim. "Ne söylememi bekliyorsun?"
Zeynep gözlerini devirdi. "Önce inkar edeceğini sanmıştım, ama sanırım artık o aşamayı geçtik." Sonra bir an duraksadı ve beni baştan aşağı süzdü. "Seren, bu işin nereye varacağını hiç düşündün mü?"
Bu soru aklımı karıştırdı. Nereye varacaktı? Okan'la bir gün sevgili olacağımızı mı düşünüyordum? Yoksa sadece böyle uzaktan bakmaya devam mı edecektim?
Zeynep omzuma vurdu. "Düşün biraz. Sana şunu soruyorum: Eğer bir gün onun sevgilisi olursan, hayatın nasıl değişir?"
Bu düşünce beni biraz sarstı. Okan'la sevgili olursam... Ne olurdu?
Zeynep'in sorusu aklımın bir köşesine kazınırken, kantine doğru ilerledik. Aklım Okan'la doluydu ama başka konular da vardı. Hayatımın her yönü Okan'dan ibaret olamazdı, değil mi?
Eve vardığımda hava kararmıştı. Kapıyı açıp içeri girdim. Üzerimde günün yorgunluğu, aklımda Zeynep'in söyledikleriyle doğrudan odamın yolunu tutmak istedim ama mutfaktan gelen sesler beni durdurdu. Annem masayı hazırlıyordu. Babam her zamanki gibi haberleri izliyordu. Beni görünce annem başını kaldırıp gülümsedi.
"Tam zamanında geldin, sofrayı kuruyorum. Hadi ellerini yıka da gel."
Normalde yemek saatlerinde aklımda bir sürü şey olmazdı ama bu akşam farklıydı. Zeynep'in sesi hala kulaklarımdaydı:
"Sen Okan'dan hoşlanıyorsun. Hatta bence daha fazlası. Geldiği ilk andan beri gözlerini ondan alamıyorsun."
Yemek masasına oturduğumda fark ettim ki, ben de kendimi bu cümlenin içinde kaybetmiştim. Kaşığımı alıp çorbaya uzandım ama düşüncelerim öyle ağırdı ki, elim yavaş hareket ediyordu. Annem dikkatlice yüzüme baktı.
"Seren, iyi misin? Bugün biraz daha durgunsun."
Bir an için göz göze geldik. Beni her zaman anlayan o bakışı yine yakaladım. Ama ne diyecektim. "Hayır anne iyiyim, sadece aklım başka yerde." desem çok mu bariz olurdu? Zeynep'in sözleri içimi sıkıştırdı. Kendi duygularımı bile kabullenememişken başkasına nasıl anlatabilirdim?
"Yorgunum biraz, okulda çok konu işledik." dedim çabucak. Annem başını hafifçe salladı ama babamın sorusuyla rahat bırakılmadığımı anladım.
"Peki ya gelecek planların? Dersler nasıl? Üniversite için ne düşündüğünü hala söylemedin."
İşte kaçamayacağım bir konu. Üniversite... Hayatımın geri kalanı... Okan'ı düşünmek yerine geleceğimi düşünmeliydim. Ama zihnimde Okan'ın yüzü vardı, o gün bana mesaj atacak mı diye bekleyişim vardı. Plan yapmam gereken şeyler belliydi. Ama ben hala Okan'ın "İdare ederdi," mesajını düşünüyor ve bundan daha fazla bir şey yazıp yazmayacağını merak ediyordum.
"Her şey yolunda," diye geçiştirdim.
Babamın kaşları biraz çatıldı.
"Her şey yolundaymış... Seren, biz senin hep yanındayız, biliyorsun değil mi? Eğer aklında bir şey varsa bizimle paylaşabilirsin."
Elimde kaşık, çorbanın içinde öylece durdum. Birkaç saniye sessizce düşündüm. Gerçekten ailemle her şeyi paylaşabilir miydim? Beni sıkmayan, baskılamayan bir ailem vardı ama bazı şeyleri anlatmak, hele ki daha kendime bile itiraf edemediğim bir şeyi, kolay değildi.
"Biliyorum baba," dedim gülümsemeye çalışarak. "Şu an sadece tam olarak ne istediğimi bilmiyorum, sanırım biraz daha düşünmem lazım."
Babam başını salladı. Konuyu uzatmayacağını anlamıştım ama düşünmem için bana fırsat verdiğini de biliyordum. Annemse sessizce çorbasını içmeye devam etti, ama gözlerinin içinden geçen şeyleri okuyabiliyordum: Kızımın aklı başka bir yerde.
Evet, başka bir yerdeydi. Okan'daydı.
Yemekten sonra odama çekildim.
Odanın kapısını kapatır kapatmaz telefonumu açtım. Ekrana kilitlenmiş gibi bakıyordum. Ama açıp bakacak bir şey de yoktu. Okan'la neredeyse hiç mesajlaşmıyorduk. Sadece karşılaştığımızda konuşuyorduk. Yine de içimde bir beklenti vardı.
"Ne bekliyordun ki?" diye kendi kendime söylendim. Telefonu masaya bırakıp yatağa uzandım. Gözlerimi kapattım. İçimde, Zeynep'in sözlerinden sonra büyüyen bir karmaşa vardı. Okan'dan hoşlandığımı kabul etmeli miydim?
Belki de en başından beri biliyordum. Sadece kendime itiraf etmek istemiyordum. Düşünceler beynimde yankılanırken uykuya dalmaya başladım.
Ama rüyalarım beni rahat bırakmadı.
Yine o melodi...
Keman sesi odanın içinde yankılanıyordu sanki. Hafif ve hüzünlü bir melodi... Bu kez onu çalan kişiyi biraz daha net görebiliyordum. Ama yüzü hala belirsizdi. Gölgelerin arasında kayboluyordu.
Sonra o an geldi.
Seslendi.
"Seren."
Bir anda irkildim. İlk kez adımı söyledi. Rüyamda gördüğüm bu siluet... Beni tanıyordu.
Gözlerim fal taşı gibi açıldığında kalbim deli gibi çarpıyordu. Nefesimi kontrol etmeye çalışarak doğruldum. Odanın içinde bir süre sessizce oturdum.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.