mert metin
Nilüfer Ciçeğinin Yorgun Perisi..
mert metin

Nilüfer Ciçeğinin Yorgun Perisi..


Nilüfer Ciçeğinin Yorgun Perisi..


ömrüne emanet bir yağmurdu gözlerindeki yaş
sazın sesin kadar nemli / haydi sokul / gel yamacıma yaklaş
ormanların ceylan telaşlı nilüfer kokulu yorgun perisi
bayırlarda seken bileklerinden mi vurdu / o gamsız düşlerin seni
ben masallarımı sildim / haydi söyle / hangimiz artık bilici
ve hangimiz kan bulaşmamış devrik bir serüvendir şimdi
böyle kederini zakkumdan almış bir akşamda
hangi deniz yıkar o adımlarına bulaşan
hicrandan da hüzzam o nihavent hikayeni…



ilayda’nın gözleri oyun havası duruşu asur sarayı
elleri çalı çıtırtısı gamzesi serin yayla kaçağı
gel-git rıhtımların ay ile örtüşüp öpüşen yaralı tanrıçası
kangren kaldırımların komalık körpecik kasaturası
hoyrat sulara düşen yangın sözlü ey cinnetler yankısı
o yankı ki bende müebbet özlemine tutanak olur
o tutanak ki aslı dudaklarında kalan / masum bir buse gibi durur…



demek / kırlangıç ezgisiyle gördün isli göçmen bendimi
öyleyse / kirpiklerinle kapama gölgeni / gel gözlerime yanaş
gözlerinin altına kaç gözaltım düştü ben de unuttum
kasımda kuduran dalgalar gibi mosmor işte gökyüzüm
takvimleri saymayalı çok yaprak döküldü yengim kadar
yüzünde yine öpüp koklanası serin sarmal bir bahar
o bahar ki dağlarıma çarpan eşkıya bir soluktur
o soluk ki / asi ve sapsarı hüznünden sorulur…



ne çok silindi adımız o durakları olmayan yollarda
ve ne çok kaybolduk aynı kentlerde mülteci istila
dağılmış turnalar gezerdi geçtiğimiz sokaklardan
derken sıla gurbetine küs geceler çökerdi soframıza
bir de çoban düşleri yanardı / yıldız tüten o devasa dağlarda
köz vurmasa külüne / nehirlerin şavkı düşerdi türküne
o türkü ki serçelerin sabahlarına şen bir halay olur
o halay ki giden dostların omzuna / buğulu bir çiğdem gibi dokunur...


sevincine yazılı bir tütündü ciğerlerindeki salaş
efkarımın dumanı bu yüzden / haydi davran / gel fikrime dalaş
bir uçurumdan dökülüyor bakışların / mahsun rüyalar yorgunu
döşüne kaç zemheri yedin ey yağmalanmış hayaller vurgunu
dudakların çatlak vahalara düşüp / nasıl da kurutmuş böyle sözünü
ormanına dargın korular gibi / rüzgarsız kalmış içindeki patikalar
o patikalar ki maralların dolandığı geçitlerde harlı bir yoldur
o yol ki avcıların kan sürdüğü puslu pusuların da muştusudur…



şimdi hiç kırılmamış saçlarını savurup öyle gel ilayda
kanamalı geceler deşip kaç sabah devrildim çorbacılarda
üstümü aradım / seni bulmak aşkına / ten tozundan gayri ne fayda
ve yaşlı bir köpeğin gözünde parlıyordu vefanın keskin tavlı bıçağı ilayda
şarkılar söylerdik sana / o ıssız makamsız nakaratsız sokaklarda
işte böyle günler devşirip aklıma / ayvaz geceler üşüdüm de
resmini ismini kör sağır çalgıcılardan da sakındım ilayda…



bültenlerden…muhbirlerden…sirenlerden geçtim
bunca mevsim infazımı hep ısırgan otu saran ayalarına çizdim
yansın bu yürek mahzenlerinde / yansın
depreşsin ucube isyanlar körpe yeminler dağılsın
ben boyumu posuma vurup binlerce kez sağıldım / soruldum
yetmedi otağımdan ocağımdan obalarımdan da kovuldum…



şimdi sen sen ol



halimi sakın mendiline bakıp sorma


beni bir bu puştlar bırakmaz


bir de bu sevdan ilayda…

Sosyal Medyada Paylaşın:



(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.