Penceremin ýssýzlýðýnda cama kenetli gözlerim.
Dýþarýda yaðmur var, uzak bir kentte kar.
Güzel bir kýþ sabahýnda, ýslattýðým camýn gerisinde,
Yine her zamanki yerimde, sessiz gemimdeyim.
Þehrimde seller akýyor, çamur rengi.
Toprak kokusu çekiyor beni iyiden iyiye.
Çok uzaklarda bir kentte,
Ak bir örtü serilmiþ, yemyeþil çamlara.
Kefen örtüsü gibi sarýlmýþ güzelim fidanlara.
Þehrimde toprak kokusu, uzaklardan gelen kefen örtüsü,
Ýþte bu, çýplak aðaçlarýn hazin öyküsü…
Her yerden, her tonda sesler.
Bendeyse artýk sýklaþan nefesler.
Dosta kelamým; “Helal et hakkýný!”…
“Bir dokun, bin ah iþit!” derler ya,
Dertliymiþ O da, meðer benden.
“Aðlama duvarýndým, korkuyor musun yoksa ölümden?”
Bir kuaförün fön makinesinin anaforuna kapýlýyor,
Suskun haykýrýþlarla, dönerek yok oluyor ruhum o an.
Hadi! Bir daha “Þerefe!”…
Ne dostlarým varmýþ meðer?
Bir baþka dosttan gelense her þeye deðer:
“Yeni yerini söylemeyen sen, mezara da yalnýz gidiver!”
Akabinde O’ndan bir söz; tabi her þeyden bihaber…
“Bana ihanet eden yerin dibine gider!”
Dostlarýn vefasýzlýðý, O’nun haklý sandýðý isyaný…
Suskun yüreðimin yangýsý, gururun sivri yaný…
Ah o gurur! “Hatalýyým, affet!” desene.
Demez misin? Haydi, öyle ise þarkýný söyle.
“Ayrýlýk, ayrýlýk, yaman ayrýlýk!”…
Eline ne geçtiyse?