Penceremin ýssýzlýðýnda cama kenetli gözlerim.
Dýþarýda umut var, alabildiðine coþku.
Güzel bir ilkbahar sabahýnda, ýslattýðým camýn gerisinde,
Yine her zamanki yerimde, sessiz gemimdeyim.
Yeþiller fýþkýrýyor topraðýn baðrýndan,
Yeni doðumlar olmakta, güzellikler ruhumu sarmakta…
Arýlar, kelebekler, kýrlangýçlar, leylekler, aðaçlardaki çiçekler.
Camýn önünde ise umut dolu yürekler…
Aylardan nisan; yani sessiz geminin yol aldýðý zaman…
Ne ilahi bir tesadüf þu 19 Nisan…
14’te nine, 15’te dede, 16’da baba, 17’de amca, 18 de kuzen
Ve iþte 19 da ben!
Göz kamaþtýran ak ýþýklar parlamakta,
Vurmakta haç þekli masamda bana.
Sarmýþ etrafýmý yeþile boyalý insanlar…
Burnumda tatlý bir koku, damarýmda yakan bir acý.
Bir kadýn sesi:
“Hissediyor musun?” ,
Diyorum; “Daha sýký sarýl, hiç býrakma”
“Peki” diyor, “Tutayým elini”;
Oysa bilmiyor çoktan tutulduðunu…
Öyle bir sýcaklýk ki; fark edilmemesi mümkün mü?
Gidiyor beden sonsuza, avuçlayan el çekiyor bu yana…
“Býrak!” diyorum derinden, “Yok edecektin zaten!”
Cevaplýyor; “Dilimde idi o, manyak adam!”
Çekiyor kendine ben giderken,
Teri damlýyor tenime, mücadelesi sürerken.
Ah o gurur! Serseri inat! “Beni sen yaþattýn!” desene.
Demez misin? Haydi, öyle ise þarkýný dinle.
“Alacaðým baþka yar, seni çatlatacaðým!”…
Eline ne geçtiyse?