aklým pazar yeri gibi bugünlerde
giderken seni nerede unuttum, unuttum...
sevmelerden sevme beðenirken susuþlarýndan
sakladýðým yaþlý bir daraðacýna asýyorum aþk’ý
bazý yaralar ölünce dahi kapanmayacak
bazý mutluluklar hep yenik baþlayacak hayata
senin bilmediklerini de biliyorum ben
senin diyemediklerini de dillendiriyorum
ölüler konuþamaz oysa / sanrýlar yokluyor
seni dinliyorum, galiba deliriyorum
sonra saçlarýndan öpüyorum zamanýn
biliyorum hafýzasý en az benim kadar tutuk
þimdi sen göðüs boþluðundan bir mendil çýkarýp
arkamdan sallayacaksýn mýsralarca suskunluðunu
yine benim çok bilmiþliðimi kaldýrýp çöpe atacaksýn
defalarca inciterek ve hýrpalayarak yorgunluðumu
ben giderken bütün saðanaklar susacak belki
belki de ben sana hiç gelmedim, paranoya bu
edebi kasýlmalara tutulacak bakýþlarýmýz kaybolurken gözden
titreme nöbetlerine kurban gidecek baðýmlýlýðýmýz
belki en iyi yaptýðýmýz þeyi yapacaðýz baðýþýklýðýmýza þerbet içirip
-ölenler çabuk unutulurmuþ gömüldüðünde, unutacaðýz-
hepsi bu...
fulya/temmuz2011