Annelerin destaný.
Sicim gibi yaðmurla gözlerin bulutlandý,
Yanaðýndan süzüldü inciler tane tane,
Bir milyon kitap yandý, hangi zafer(!) kutlandý?
Bin dört yüz doksan yedi... Tarihlere bak anne!
Seni böyle aðlatýp, yüreðini yakan ne? ...
El-Hamra Sarayý’ndan, yükselen feryat ile,
Endülüs tarihlere acý bir sayfa ekler.
Gözü yaþlý annenin, nedir çektiði çile?
Güllerin kucaðýnda vurulan kelebekler!
Zulme seyirci kalan insanlýk neyi bekler?
Vandal ruhu hortlamýþ, yakýp yýkýyor gene.
Eli kýnalý gelin! Yok ki kaçacak yerin.
Üç tarafýn deryadýr, bir tarafýn Prene...
Dilinden dua düþmez, derdin ummandan derin.
Çile, gözyaþý ve kan, bu mu senin kaderin?
Geçmiþten geleceðe akýp giden zamanda,
Endülüs Melekleri, bir rüyaydý gördüðüm.
Zil, þal ve gülden önce, akla geldiðin anda,
Sevgili annelere hecelerle ördüðüm,
Destanýnýz yazýlsa çözülür mü kördüðüm?
Ýnsanlýk tarihinde Endülüs ilk deðildi,
Son da olmadý elbet, geldiðimiz güne dek.
Yavrun yaþasýn diye kaç kez baþýn eðildi?
Elinde karakalem, kaç ferman yazdý felek?
Halbuki sen nelere, nasýl katlandýn melek?
Leke düþmez þanýna! Gece uykunda bile,
Dokuz ay yük taþýdýn, görmeden baharýný.
Gizlenmiþ umutlarýn varamazken menzile,
Feda ettin geçmiþi, bugünü ve yarýný.
Çekmeyen bilemez ki, doðum sancýlarýný!
Ýlâhi adaletten, Cennet sana hediye...
Nurdan ruhanî varlýk, sanma ki senden üstün!
Kutsal emanet olan yavrun büyüsün diye,
Günler ve gecelerin uykusuz geçti bütün,
Gülden nazik bedene, hayat verirken sütün.
Ateþlense bebeðin arþa gider adaðýn.
Aðýt düþer diline, yürekleri daðlayan!
Alev almýþ tenine, deðdikçe gül dudaðýn,
Sanki yeniden doðar hastalanmýþ aðlayan,
Bebeðin alnýndaki elin billûr çaðlayan! ...
Nakþedilmiþ heceler, senin kader yazýnda,
’’Uykusuz kalsýn! ’’ demiþ, görünmeyen bu nakýþ.
Uzun kýþ geceleri, zemheri ayazýnda,
Sýmsýcak kucaðýnla, sevgi dolu bir bakýþ,
Isýtýrken yavrunu, yaza döndü karakýþ.
Nice yýllar yapýþtý sefaletin pençesi,
Yoksulluk günlerinde, sanki hayattan býktýn.
Umudun yakarýþa ses vermezken nefesi,
’’Yavruma ne yedirsem? ’’ diyerek sen ayýktýn.
Bilir misin sen melek, sen nelere layýktýn?
Elmasýn þahý gelse yýldýz konsa tacýna,
’’Sönük kaldým! ’’ diyerek gizli bir hüzün duyar.
Kýzýl Deniz incisi dað olsa yamacýna.
Sana layýk olan gül, aransa diyar diyar;
Ýrem Baðý’nýn gülü, elindeyse bahtiyar...
Layýk olur mu sence, Hicaz tepelerine,
Saray kurulsa sana; inci mercan iþiyle,
Altýn kuþak iþlense kubbenin her yerine,
Ay ýþýðý altýnda Güneþ’e gidiþiyle,
Mavi damarlý mermer, yakut ve fildiþiyle!
Evrende peçelenmiþ Ülker’in yedi kýzý,
Nedime inse sana, ilâhî ahenginden.
Burç altýnda çift duran güneyin Akyýldýz’ý,
Kandil olsa gecene, safir zümrüt renginden,
Nur yaðdýrsa simana, süzülerek enginden.
Retinaya ilk düþen, akla yerleþen yüzün,
Bir ömür zihinlerden silinmiyormuþ meðer.
’’Bayram eder! dediler, sona erecek hüzün! ’’
Peri kýzýn mirasý, paha biçilmez deðer,
Sebâ’nýn yakut tahtý sana sunulsa eðer!
Ýhtiþamlý El-Hamra gülleri büyü ile,
Ayaðýna serilse yüreðini kanatýr!
Bir zümrüdüankanýn efsunlu tüyü ile,
Bir ceylan derisinde sýrmalansa her satýr,
Ey melek! Hangi destan, seni nasýl anlatýr?
Nasýl anlatýr seni, ’’Anne! ’’ derken yanan dil?
Þafaklarýn tülünden perdelenmiþ simaný.
Güneþ doðarken bile gökte yanan tek kandil,
Venüs’ün semadaki benzersiz enfes taný,
Seni anlatamýyor, meleklerin destaný...
Destanlar yanýk anne, Nemrudî ateþ düþtü.
Yangýnlar hiç sönmedi su taþýrken ebabil.
Zalimlerin hýþýmý, masumlara üþüþtü.
Çoktan yerle bir oldu, dehþetine mukabil,
Nemli zindanlarýyla, kýzýl kuleli Babil...
Endülüs melekleri, bugün bile aðlýyor.
Zulüm sayfalarýndan, ders almayan insanlýk,
Ne oldu ki ufuklar gene zulmet saðlýyor?
Mahþerin melekleri yere inse bir anlýk.
Annelerin þafaðý, neden hâlâ karanlýk?
Sayýsýz güneþ düþtü kara toprak baðrýna.
Tomurcuk güller soldu, göremeden baharý.
Saðýr sultan duymuþken, dünya suskun çaðrýna.
Hiç kimse anlamadý ruhundaki hasarý.
Acem kehribarýndan, gül yüzler daha sarý...
Terlemekle donuyor; bir yanýp, bir üþüyor!
Nur semavi bedenler kapan doyumsuz aða,
Kaderinden habersiz anlamadan düþüyor,
Barýþýn melekleri, birer birer tuzaða!
Dönüþ hayali uçmuþ, yýldýzlardan uzaða.
Acýlý tarihlerde, sayfa kanla yazýlmýþ.
Bin bir aðýt yakýldý, giden dönmüyor geri.
Kara humma pusuda, siper derin kazýlmýþ.
Yemen mi daha öte, Fîzan mý daha beri?
Düþtüðü yeri yakar, her ayrýlýk haberi!
Ne bir mektubu geldi, ne giden geri döndü;
Savaþýn pençeleri, teslim aldýkça çaðý.
Ýki günlük gelinler, tüten ocaklar söndü!
Alev alev yandýkça dünyanýn dört bucaðý,
Sevgili annelerin boþ kaldýkça kucaðý!
Istýrabýn, gözyaþýn... Ne diner, ne yavaþlar.
Kimi zaman Balkanlar, kimi zaman Yemen’di,
Gidip de dönülmeyen, genç can yutan savaþlar;
Yavrularýn boynuna doladýkça kemendi,
Arþa yükselen feryat: Senin ’’Yavrum! ... ’’ demendi.
...
’’Gizli ithaf nakþeden kalemin sussun þair,
Boynu bükük mýsrada hece yas baðlamasýn!
Neyi anlatabildin benim çileme dair? ...
Uzak dursun savaþlar, nefreti saðlamasýn.
Adil bir dünya kurun... Anneler aðlamasýn! ’’
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.