çocuktum
her çocuk
çocuktu bir/az
her kadýn
bir(az) anne
her baba
bir(az) adam
olduðu kadar
insandýk iþte
otlardan
bir labirent yapmýþtýk
gazi mahallesinde
kaybolmuþtuk
ufacýk bedenlerimizle
komþunun köpeði
zavran vardý
simsiyah
acýklý gözleriyle
mahsun mahsun bakardý
kuyruðunu pýstýrýp
gelirdi peþimize
gözleme yapardý annem
beþ çayýnda misafire
soba da kömür
üzerinde kestane
sene seksenler
dört çocuklu bir aile
elimde emanet oyuncak
fakirdik zannýmca
aslýný al(a)mazdý babam
yakan top oynardýk hep
çin çan derdik, bildiðin ip
en sevdiðim oyun tombik
çocuktum
dilimde hep o þarký
karamela sepeti
terazi lastik
CiMNaSTiK
sormadý kimse fikrimi
-ister miy(d)im büyümek-
sonra birden büyüdük
arka sokaktaki istasyondan
geçerken býraktýðý düdük sesini
duymadý kimse trenin
býraksalar demiryolunda
binecektim o trene
hiç büyümeyeceðim kentlere
yol alacaktým
büyümeyecektim
aðla(ma)yacaktým
çocukça bir yaramazlýkla
sevinç içinde þýmaracaktým
büyüdüm
büyüdük
’ve kirlendi dünya’
-biz kirlendik, belendik, yeniden yeþermek için bir avuç toprakta
içten içe filizlendik gaddar çamurlarda-
/leke tutmasýn diye gelecekteki ümitlerimiz,
saydam düþlere kurban verdik çocukluðumuzu/
fulya/aralýk2010